1. YAZARLAR

  2. Dr. Hasan Alicik

  3. Alevi Canlar...
Dr. Hasan Alicik

Dr. Hasan Alicik

Alevi Canlar...

A+A-


Pazar günü Lefkoşa sokaklarında Alevi canların sesleri çınladı.
“Dindar ve kindar bir nesil istemiyoruz.”
“Son, son, son... Din-inanç çatışmasına son.”
“Devletin Alevisi olmayacağız.”
“Mezhep çatışması değil, hoşgörü-barış toplumu.”
“100 çiçek açsın, 100 fikir tartışılsın.”...
Yaftaları taşındı.
Kıbrıs Pir Sultan Abdal Derneği başkanı Tuncel Özbahadır yaptığı konuşmada eğitim  aracılığıyla Sünni İslam dayatması yapıldığını, farklı inançlarda olanların ötekileştirilerek dışlandığını belirtti.
Aslında istenilen inanç, ibadet, eğitim gibi alanlarda kendilerini ifade edebilecekleri hoşgörü, saygı temelinde daha fazla özgürlük ve eşitliktir.
Demokratikleşmedir.
Ancak bu; birinin, ötekini kendine benzeteceği değil, anlayacağı bir demokrasi olmalıdır.
Alevileri sokağa döken olayın kendisi, ki buna birazdan değineceğim, Türkiye’de demokratikleşmenin paketlerle olamayacağı, anlayışlarla olması gerektiğini gösteren bir örnektir.
Hollanda’da 1997 yılında sosyal bir ihtiyaç olarak Rotterdam İslam Üniversitesi kurulur. İlahiyat eğitimi veren üniversitenin 2013-14 öğretim yılında 450 kayıtlı öğrencisi bulunmaktadır.
Söz konusu üniversitede rektörlük görevini yürüten Prof.Dr. Ahmet Akgündüz kendi web sayfasında yayınladığı “Alevilik Konusundaki Kırmızı Çizgilerimiz; Cami-Cemevi-Aşevi Ucubesi” başlıklı yazısında ileri sürdüğü iddialar Alevi canları ötekileştirip, dışlamaktadır.
Yazısında “Bu grup ile, adları ne olursa olsun, bizim diyaloğumuz olamaz; kestikleri yenmez ve kız alınıp verilemez. Buna tarih boyu karşımıza çıkan Dürziler, Nusayriler ve kısaca imanın altı esasını ve İslamın beş şartını kabul etmeyen herkes dahildir. Ben Aleviyim dese de farketmez.
...
Cemevleri dini ıstılah olarak mabed yahut kanunlarda geçtiği şeklinde ibadethane kabul edilemez. Zira Cemevi, Osmanlı Devleti’nin 600 yıllık tarihi boyunca zaviyedir ve tekyedir. Tarikatların zikir merkezidir. Resulüllah’ı diğer peygamberlerden ayıran beş imtiyazdan biri, bütün yeryüzünün ona mescid kılınmasıdır. Bu manada, her yer ibadet yeridir. Cemevlerinde de namaz kılınabilir; ancak mabed statüsü verilemez. Bu manada Hoca Efendi Hizmetinin tavrını, asla doğru ve dini bulmuyorum. Diyalog adına dinden taviz verilmez. Her ne kadar, kültür merkezi kasdediliyor dense de, özellikle konuyu suiistimal etmek isteyenler, bunu kullanacaklardır.
...
Ak Parti hükümeti açılım uğruna kendisi ile milleti arasında uçurumlar meydana getirecek açılımları kabul etmemesi gerekir.”
Bir preföser yazıyor bunları...
Bir anlayışı ortaya koyuyor...
Tekrar soruyorum “Türkiye’nin demokratikleşme sorunu peketlerle mi ilgilidir, anlayışlarla mı?”
Kaldı ki demokratikleşme paketinden çıka çıka türbana devlet kapılarının açılması çıktı. Ne ki burada asıl sorun türban değildir, türbana tanınan hak ve hoşgörünün diğer inanışlara gösterilmemesidir.
Demokratikleşme pakatlerle değil, ancak anlayışların değişmesiyle olacaktır.
Nasıl ki Hollanda’da sosyal ihtiyaçtan dolayı farklı kültürlere mensup toplumlar kendi eğitimlerini, inaç, ibadet ve geleneklerini yaşayabiliyorlarsa farklılıklara hoşgörüyle bakabiliyorlarsa, ötekileştirilmiyorsa, Türkiye için de böyle olmalıdır.
Bir yandan medyada, bürokraside, eğitimde türban, tesettür gibi gereçler kullanılarak Sünni İslam probagandası yapılacak, öte yandan da özgürlük ve eşitlikten söz edilecek. Bu hangi demokratik anlayışa sığar?
Alevi canlar yaptıkları eylemlerle verdikleri mesaj: “Demokratikleşme sorunu paketlerle çözülmez, anlayışlarla çözülür.”
Hem Türkiye’nin hem de ülkemizin bu mesajı doğru okuması gerekmektedir.
Anlayışları değiştirebilmek, kendilerini topluma anlatabilmek, kültürlerini tanıtabilmeleri amacıyla gerek Alevi yurtaşlarımıza, gerekse diğerlerine BRT veya özel televizyon kanallarında program yapma olanakları sunulmalıdır.
İşte anlayışların değiştirilmesine yönelik ülkemiz için önemli bir başlangıç.
Önce anlayışlar değişmelidir ki ardından ibadethane ve eğitimle ilgili sorunlar çözülebilsin.   
Çok merak ediyorum bir Alevi yurttaşımız veya bir Kıbrıslı Türk Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne çocuklarına zorunlu din dersi okutulmasına ilişkin dava açarsa ne olacak?

Bu yazı toplam 3279 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar