Algı!
Aşı karşıtı olmak nedir?
Elbette buna yanıt vermesi gerekenler bilim insanları ve doktorlardır…
Neyse ki büyük çoğunluk “aşıdan yana”…
Ama karşıtlarının da söyledikleri göz ardı edilmemeli diye düşünüyorum…
Sonuç mu?
Ben aşılandım ve dördüncü doza da hazırım…
-*-*-
Ancak şu bir gerçek ki algı çok önemlidir…
“Algı yönetimi” diye bir şey icat edilmiştir mesela…
-*-*-
Başarılı bir yönetimle, “Algı” denen operasyon o kadar güçlü bir şey olarak karşımıza çıkar ki, önüne geçemezsiniz…
Algı amaçlı veya algı sonucunda; sorsanız, “yargısız infaza karşıyım” diyen biri; sosyal medya hesabından 24 saat yargısız infaz yapar…
-*-*-
Bir kişi başarılı mı oldu?
Tanısın, tanımasın, bilsin veya bilmesin; o kişi hakkında “olumlu” yazı yazan olmaz…
Günsel otomobillerini yazarsınız; adam size “kaç para verdiler de yazdın?” der…
Haliyle cehalete, kötülük dolu hırsa, kıskançlığa ama hepsinden önemlisi algıyla köhneleşmiş beyne, “tğm aynı duygularla birlikte” kontrolünüzü de kaybederek, şu şekilde yanıt vermek zorunda kalırsınız:
“Yani sorry be refik ama babanı yazarsam, annen mi verecek?”
Ve mesele, ciddi olarak tartışmak yerine, anında düşmanlaşmaya dönüşür.
Kaybeden de toplum olur.
Kazanan mı?
Sömürge toplumuysanız, haliyle sömürenler tabii ki!
-*-*-
Bir diğer yoruma bakmak lazım:
“… Anlaşıldı, sen madem ki Günsel otomobillerinin bir başarı öyküsü olduğunu anlattın, o zaman Harmancı’ya karşısın” diye anında paylaşım yapar.
Neden?
Suat Günse ile Mehmet Harmancı arasında “sorun var” olduğu “algısının” çok yaygın olmasından tabii ki.
-*-*-
İpin ucunu kaçırdık…
Öyle bir hale geldik ki, herkes, herkese küfredebilir, her türlü yargısız infazı da yapabilir…
Demokrasi zaten engelli; “geber ulan” veya “biraz Türk ol ulan” diye mesaj atan insanlara, polis kılını bile kıpırdatmaz…
Adalete güven duygunuz yerle bir olur…
Ülkeye kalan ufacık saygınız da tamamıyla bitirilir…
-*-*-
Neyse, aşı olayına, algı konusuna dönelim…
-*-*-
“Kilom çok fazla, şeker de yüksek, aman Covid – 19 bana yaklaşmasın, korkuyorum” diye yazdım…
Aşının önemini her fırsatta dile getirdim, getiriyorum…
“Aşı olmak yerine spor yap” diyenler oldu…
-*-*-
Bilimsel hiçbir temeli olmasa da, “Algı” açısından önemli olduğuna inandığım şu paylaşımı internette okudum…
Birlikte bakalım dilerseniz:
-*-*-
“Ne istersen ye!
Çünkü:
1- Koşu bandının mucidi 54 yaşında öldü.
2- Jimnastiğin mucidi 57 yaşında öldü.
3- Dünya vücut geliştirme şampiyonu 41yaşında öldü.
4- Dünyanın en iyi futbolcusu Maradona 60 yaşında öldü.
Tamam mı? Anlaştık mı?
Bak şimdi:
1- KFC mucidi 94 yaşında öldü.
2- Nutella markasının yatırımcısı 88 yaşında hayata gözlerini yumdu.
3- Sigara üreticisi Winston, 102 yaşında öldü.
4- Afyonun mucidi 116 yaşındayken ama afyondan dolayı değil bir depremde öldü️.
5- Hennessy (konyak içkisi) mucidi 98 yaşında öldü.
6- Afgan yemeklerinin mucitleri (Qabeli, Manto ve Chapli Kebab) hâlâ yaşıyor
Şimdi soru şu:
Bu doktorlar, egzersizin yaşamı uzattığı sonucuna nasıl ulaştı?
Tavşanlar her zaman zıplar ama hepsi topu 2 yıl yaşarlar.
Ancak yaşamı boyunca hiç egzersiz yapmayan kaplumbağa familyası tamı tamına 125 yıl yaşıyor.
Sonuç?
Bu hayatında bir son kullanma tarihi var önemli olan yaşamak. Hayatın tadını çıkar yemene bak.”
-*-*-
Paylaşım böyle…
Okuyorsunuz, elbette aklınıza giriveriyor…
“Haksız değil bunu yazan” diyorsunuz…
Hatta “yemene bak” tavsiyesini eksik de buluyorsunuz, “içmeyi de ekle canım” diye mesajla uyarıyorsunuz…
-*-*-
Peki gerçek bu mu?
Elbette değil!
Bunca doktor, bunca bilimsel çalışma “spor yap – sağlıklı ol” diyor…
-*-*-
Diyetime dikkat ettiğimde, akşamları bir saat tempolu yürüyüş yaptığımda, şekerimin çok daha kontrollü olduğunu kendi kendime de görebiliyorum mesela…
-*-*-
Ama söylediğim gibi algı çok önemli…
Hani diyorlar ya, “federal çözüm olursa Rumlar biz kesecek”…
“Aşı olursanız dört gözlü çocuğunuz olabilir” diyenler de çok…
-*-*-
Eğitim, eğitim, eğitim…
Bilim, bilim, bilim…
Demokrasi, demokrasi, demokrasi…
Adalet, adalet, adalet…
Hepsinden önce eğer bizim ülkede “çözüm” olmazsa; tüm bunların hayal olduğu da apayrı bir gerçek ki bunu her an, her gün yazıyoruz.
Yazmaya da devam edeceğiz…
Çok iyi bir hafta dilerim…
Kabullendik!
Her türlü yolsuzluğu, usulsüzlüğü, dangalaklığı, teslim olmuşluk halini, rüşveti, hesap vermemeyi açıkça kabullenmiş durumdayız!
Hiç ama hiç umurumuzda değil…
Maaşlar ödeniyor mu?
Ödeniyor!
Sosyal medyadan sövüp, sayıp eleştiriyor muyuz?
Evet!
Gerisi bize göre değil!
-*-*-
İki bakan birbirine girmiş, yandaşa arsa kavgası ediyor…
Her ikisinin de istifa etmesi, hatta hükümetin derhal gitmesi için vatandaşın iki bakanlığı da basması gerektiği inancım var; biz ne yapıyoruz?
Gülüyoruz, dalga geçiyoruz, “bunlar zaten hep hırsız” diyerek geçiyoruz…
Geçiştiriyoruz…
Kabullendik çünkü…
-*-*-
Devlet fotoğraf yarışması düzenliyor, ödülleri cumhurbaşkanına verdiriyoruz, ama zarf boş çıkıyor…
Yine sadece gülüyoruz…
-*-*-
Başbakan, Türkiye’de Cumhurbaşkanı Yardımcısı’na “Yangın ve sel mağduru kardeşlerimiz için biz de 17 milyon TL topladık” diyor…
Haberler, açıklamalar okuyoruz…
UBP’nin en kahraman mesajcıları, sanal ortamda mesajlar yayınlayıp, nasıl etle tırnak olduğumuzu, Anavatanı çam sakızı çoban armağanı da olsa bu zor günde nasıl düşünmüş olduğumuzu falan uyduruyor; ama 17 milyon TL de “boş” çıkıyor…
Vatandaş yine ruhsuz.
Oysa o başbakana, “Sen yalan söyledin, oturamazsın o koltukta” demek lazım.
Kimse diyemiyor.
Neden?
E mutlaka bir çıkacak işi falan vardır ya da “kabullendik”…
-*-*-
Cumhurbaşkanı da, Başbakan da, her bakan da, hatta Türkiye’de “Erbakan” da; istediğini rahatlıkla söyleyebiliyor.
Kimse, “Brüyo” diyemiyor…
Hani oğul Erbakan dedi ya, “aşı olursanız Yahudiler sizi yönetecek ve dört gözlü, beş kulaklı çocuklar doğacak”…
Aynen!
-*-*-
Kıbrıs müzakereleri…
Bizimkiler gidiyor BM’de kuzu…
“Eşit toplum lideri” olarak görüşüyor; meee meee meee…
Sonra dönüyor Sarayönü’nde “panter” kesiliyor!
Rooooarrr!
Silihtar’da maşaalah kükremeler!
-*-*-
Başbakan’ın “kadınlarla” ilgili gafı, affedilir bir şaka mıdır sadece?
Değil!
Sadece dalga geçip, gülüyoruz…
-*-*-
Vatandaşlık gollifa!
Sadece yazıyoruz, okuyoruz, bakıyoruz…
-*-*-
TC’den gönderilen yeni din işleri sorumlumuz resmi Atatürk düşmanı, kılını kıpırdatan, kıpırdatabilen yok!
-*-*-
Her seçime bariz müdahale çok.
UBP’nin genel başkanlık yarışı için Türkiye’den basın danışmanları gelmiş yine…
Bizzat UBP’li bir iki ahbapla geziyorlar, korku salıyorlar, oy devşirmeye çalışıyorlar.
Tıs yok!
-*-*-
Pahalılık, zamlar, öldüren kirli akaryakıt…
Kimsenin umurunda değil!
-*-*-
Kabullendik…
Ve hep aynı tartışma var ya, o tartışmayı yeniden yapmaya başladık…
“Sandığı boykot”…
“Gitsek de hiçbir şey değişmeyecek”…
-*-*-
Gerçekten içinden çıkılmaz bir felaketi yaşamaktayız ama her şey gibi bu felaketi bile kabullendik.
Maaş tamam mı?
Tamam…
Gerisini zaten Facebook üzerinden sövüp sayarak hallederik!
Ernesto "Che" Guevara’nın Bolivya’da 9 Ekim 1967’de öldürülüşünün üzerinden tam 54 yıl geçmiş… Türkiye’deki Leman dergisi, efsane devrimcinin ölüm yıldönümünde okuyucularına bir posterini hediye etmiş… Çok güzeldi…