Alıştığımız ve yeni gelişmeler…
Sayfanın adına uygun olarak haftaya başlarken, bu haftanın yeni ama eski konusu olan koordinasyon ofisi konusuyla giriş yapıyoruz. İlk harflerini de küçük yazıyorum çünkü büyük harflerle yazarsak resmileştirmiş olurum gibi geldi bana, bunu hiç istemediğim için de küçük harflerle yazıyorum bu ismi…
Biliyorsunuz CTP-DP hükümeti döneminde gündeme gelmişti bu ofis… Görüş ayrılığı olduğu için meclise de gönderilmemişti ama UBP-DP hükümeti ‘ofis’i yeniden meclise götürüyor.
Anlaşma çerçevesinde gençlik ve spor alanında program ve projeler hazırlayacak bu ofis, olanları da denetleyecekmiş. Nasıl program ve proje, nasıl bir denetim, ne amaçlanıyor? Bunu CTP Gençlik Örgütü güzel açıklamış. Açıklamanın bir bölümünde şunlar deniyor;
“Bu sürecin sonunda Kıbrıslı Türk gençlerin kendi halk oyunlarını oynamalarının bile çeşitli uygulamalarla yasaklandığı ve asimile edilmeye çalışıldığı geçmiş karanlık yılların ruhunun yeniden dirilme olasılığını görmezden gelerek arzu edilen protokolün iyi niyetli olduğuna biz gençleri inandırmak mümkün değildir. Kaldı ki kültür, gençlik ve sporla ilgili hemen hemen bütün KKTC kurumlarının ortadan kalkacağı, bunların yerine yeni kurulmak istenen Gençlik Koordinasyon Ofisinin ikame edileceği bir ortamda; bu devlet kaynaklı kültür çalışmalarındaki paydaşlar ve hatta bu çalışmalardaki ekonomik fayda dahi yerellikten uzaklaşacaktır.”
Yani böylesine bir ofis.
***
Su konusu… Her hafta başında yazdığımız gibi yine uzadıkça uzuyor… Neden uzamasın ki? Belediye suyu 2.30 TL’ye alacaksa bu suyu vatandaşa kaça satacak, satsa da bu suyun parasını şimdi bile toplayamazken bundan sonra toplayabilecek mi, bu sürecin sürdürülebilirliği var mı? Sorular çok ama daha önce de dediğimiz gibi Nazım Çavuşoğlu’nun eline tutturdukları anlaşmayı ve verdikleri fiyatı “git, bunu pazarla” dedikleri için zavallı Bakan da geldi, bu suyu satmaya çalışıyor. Satabilecek mi, satarsa kaça satacak, eve gelecek faturanın ucundaki vatandaş ne yapacak!
***
Ve müzakereler… Geçtiğimiz hafta yemek krizi nedeniyle müzakerelerin normal seyri kesintiye uğramıştı. Anastasiadis kendi açısından Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yasallığını hafifletebilecek, tartışma konusu yapabilecek bir gelişmeye tepki göstermiş ve Akıncı’yla yapacakları görüşmeye gitmemişti. Daha sonra Ban Ki-moon ile bir telefon görüşmesi yapmış Anastasiadis ve anladığımız kadarıyla bu endişesi giderilmiş. Onun için de müzakerelere yeniden dönülecek ama ilk buluşma 2 Haziran günü sosyal bir buluşma olacak ve iki toplumdan ilkokul çocuklarının Dünya Çocuklar Günü nedeniyle yapacakları bir etkinlikte bir araya gelecekler. Yani henüz umuda dair her şey bitmiş değil.
***
Ve ülkemizin bildik, alışılagelmiş başıboşluğunda yine bir doğa tahribatı ve işgali girişimi… Alsancak’ta Deniz Kızı ve Golden Bay Otellerin birlikte kullandıkları plajın bir yanında yer alan yarımada şeklindeki uzantının üzerine beton döküldü. Golden Bay’ın işletmecisi değişmiş ve yurtdışından gelen yeni işletmeci de bakmış ki müşterileri o uzantının üzerine çıkmıyor, o da çıksınlar diye beton dökmüş ayaklarının altına… Bereket ki bir duyarlı vatandaş aramış Kaymakamlığı ve mühürlenmiş. Bu yeni işletmeci de biliyor ki hafta sonu yaparsa bu işi, devlet daireleri uyuyor, işlem yapabilecek biri yok, dökmüş betonu… Ama Kaymakamlık onu yanıltmış ve müdahil olmuş. Umarım yeni hafta başlarken diğer ilgili daireler de gerekeni yaparlar, işletmecinin verdiği söz yerine getirilir, yani beton da yıkılır, işgal de biter.
***
Memleketin alışılagelmiş ve yeni gelişmeleriyle bir hafta daha başlıyor… Hayırlısı!
----------------------------------------------
Sıkıntı sonrası gerçekleşen hayaller…
Digitürk kanallarının birinde ‘Büyük Tasarımlar’ adında bir program var… Büyük, bazen şaşırtıcı ve de mimari harikalar diyebileceğimiz evler inşa ediliyor veya eski evler restore edilip daha geniş, daha kullanışlı hale getiriliyor ve hatta su kuleleri, depoları bile içinde rahat bir yaşamın süreceği konforlu evler haline getiriliyor. Bu tasarımlar yapılırken genellikle, evleri yapanlar ya kendileri tasarımcılarıdır, ya da inşaat işlerini yapanlardır. Buna rağmen 1 milyon pounda kadar çıkan maliyetlerle baş başa kalıyorlar. Bu parayla başa çıkmak için de çadırda kalanlar, karavanda yaşayanlar veya binanın odaları oluşmaya başladığında inşaatta kalanlar var. Bu kalış süreci de bir yıl veya iki yıl da değil, 10 yıla kadar çıkan süreler var. İnsanlar hayallerini gerçekleştirmek için yıllar boyu sıkıntı çekmeye razı oluyorlar. Çift olarak… Bazen de çocuklu… Hatta sıkıntı çektikleri süre içinde evlenen, çocuk eden ve çocuklarını büyüten çiftler, ondan sonra da baktıklarında gurur duydukları tasarımları içinde masal gibi mutlu bir hayata yeniden başlıyorlar. Şunu da unutmamak gerek; Bu evlerin çoğunluğu da doğayla, çevreyle barışık evler… Felsefe yapmak değil amacım ama hayallerin gerçek olması sıkıntı çekmeden de olmuyor sanki…
----------------------------------------
BANA GÖRE
Adaletsiz uygulama
Ülkenin üçte biri seyrüsefersiz araba kullanıyormuş… Şimdi anlaşıldığına göre bu kayıp parayı tahsil edebilmek için akaryakıt fiyatlarına yansıtılacak bu para… Peki ama ödeyenlerin ne günahı var? Üstelik de düşünülen modelde şimdi az yakıt harcayan daha fazla, çok yakıt harcayan da daha az ödemiş olacak. Haksızlık yok mu bu projede? Seyrüsefer çıkarmayanın cezasını kurallara uyanın ödemesi kadar saçma ve adaletsiz bir şey olabilir mi!
-------------------------------------------
BİR DEVLET MODELİ
Öylesine bir devletçik!
Troller yine gelmiş. Karpaz her yıl Türkiye’den gelen trollerin işgalinde ama bu konuda da “gidin buradan” diyebilecek bir merci yok. Troller yine denizin altını da süpürerek, ne var ne yoksa toplayıp, bozup, yağmalayıp giderken öyle bir ülkede yaşıyoruz ki yasa dışı gelip yasa dışı balık avlayan balıkçılara bile sözümüzü geçiremiyoruz. Yazıklar olsun ama kime! Üstüne alabilecek birileri var mı?
-----------------------------------------------
“Filozoflar dünyayı yalnızca yorumlamışlardır, oysa sorun onu değiştirmektir.”
Karl Marks