1. YAZARLAR

  2. Dr. Hasan Alicik

  3. Allah Beterinden Saklasın...
Dr. Hasan Alicik

Dr. Hasan Alicik

Allah Beterinden Saklasın...

A+A-

Test etmek ne demektir?
Test sürüşü, test uçuşu mu?
Bir aracı sürersiniz, uçurursunuz “eğrisini, doğrusunu, yanlışını” anlarsınız.
Ya insanın; hele siyasetçinin eğrisini, doğrusunu, dürüstünü nasıl ayırt edebilirsiniz? Becerilerini nasıl ölçebilirsiniz?
Sınav mı uygulayacaksınız. Hangi soruyu soracaksınız?
Fırıldak gibi döner, dört ayağının üstüne düşer, yağ gibi suyun üstüne çıkar...
Bil bakalım bu beceriler kim de var?
Aslında bazen hayat, bazen de para ve makam test eder; içimizdeki doğruluğu, dürüstlüğü, adaleti...
***
Üç siyasi aktör çıktı basının önüne; Nazım Çavuşoğlu, Kemal Deniz Dana, Cemal Bulutoğluları. Asrın icadını anlattılar. Fatih Sultan Mehmet’in gemileri karada yüzdürmesinden esinlenerek dahihane bir buluşla Organize Sanayi Bölgesi’nden arabaları yüzdürerek karşıya geçirme projelerini anlattılar. 2 bin 700 metre uzunluğunda toprak bent yaptılar. Az daha gayret edip üzerine taş da koysalardı Çin Seddi olacaktı...
“Su baskınlarını tarihe gömeceğiz” dediler. Helal olsun! Kelli felli adamlar; yalan söyleyip, atıp tutacak değiller ya... 
Ayıp değil mi!?
Neydi o eski günler! Bir iki saat yağdı mı etraf göl olurdu.
Ne ki doğa testini yapmakta gecikmedi. Doğruyu yanlışı, eğriyi büğrüyü... ayırt etti.
25 Ekim 2012’de yağan yağmurlarla sanayi bölgesi ve Taşkınköy sular altında kaldı. İkinci test 12-14 Mayıs 2013’te yapıldı. Sonuç yine aynı.
Her iki testten sonra da Kaymakam Efendi açıkladı; “Lefkoşa’yı büyük bir felaketten kurtardık.”
Meğer asrın projesi Lefkoşa’yı büyük bir felaketten korumuş.
Ah ne büyük aymazlık!
“Daha büyük bir felaketten kurtardık.” diyerek, yaşadıklarımıza razı olmamız isteniyor. Sorunlar çözüleceğine “Allah beterinden saklamış.” anlayışı toplumun önüne konuyor.
Olayları basın abartıyormuş!
Öyleyse yaşadıklarımız, gördüklerimiz nedir?
Hayal mi, rüya mı?...
***
Bu kez siyasi aktörler başrol oyuncusuyla, figüranıyla, dublörüyle on beş kişilik ekibiyle çıkıyor karşımıza...
Başbakan İrsen Küçük eşrafıyla birlikte üst düzey görüşmeler yapmak amacıyla Amerika’ya gitti. Voice of America’ya mülakat verecek; Washington’da uluslararası politika alanında faaliyet gösteren düşünce kuruluşlarıyla görüşecek; Amerikan Kongresi’nin bazı üyeleri ile bir araya gelecek; New York’ta temaslarda bulunacak; Türk yürüyüşüne katılacak. “Yürüyüşe katılan ilk KKTC Başbakanı” ünvanını alacak.
Helal olsun! İlklere imza atıp, sesimizi Amerika’da duyurdular.
Gelmiş geçmiş tüm başbakanlara teessüf ederim. Hiçbirinin aklına gelmedi böyle bir ilke imza atmak, ekiple gidip Amerika’yı inim inim inletmek...
Başbakan gayretli, çalışkan...
“Ev ödevlerini zamanında yapar, uluslararası konulara ilgi gösterip çalışırsa, gezi ve gözlemlere daha çok katılırsa ikinci dönemde başarısını daha da artıracaktır.”
Bu geziyle ilgili merak uyandıran sorular:
Üst düzey temasların kapsamı nedir? Obama’yı da kapsar mı?
Uluslararası alanda faaliyet gösteren hangi kuruluşlarla görüşülecek? Neden görüşülecek? Amaç nedir?
Amerikan Kongresi’nin bazı üyeleri kimlerdir? Hangi amaçla, ne sıfatla görüşülecek?
New York’ta ne tür temaslarda bulunacaklar?
“Türk yürüyüşüne katılan ilk başbakan” ünvanını almak bu ülkeye ne fayda sağlayacak?
Bu soruların açık ve anlaşılır bir şekilde yanıtlanması gerekmektedir. Yoksa “Bazı, birkaç, kimi, görüşmek, temaslarda bulunmak, bir araya gelmek...” gibi sözcükler gerçeği saklamaya dönüşecektir. “Amerika’yla üst düzey görüşmeler yapacaklarını” söyleyenler, bulundukları makamları, devlet olanaklarını kendi çıkarları için kullanmalarına razı olmamızı istemiş olacaklardır. Devlet olanaklarını kullanarak, devletin kasasından 500 bin TL harcayarak “ilk” ünvanını almanın kişisel tatminin ötesinde toplumsal bir anlamı da olmalı. Bunu aramalıyız. 
***
Bir başka siyasi aktör daha çıkıyor karşımıza; Ersan Saner...
Elinde uçak “uçuracağız” diyor.
“Ha bugün, ha yarın” derken...
Bir bakıyoruz bu kez elinde uçaktan daha büyük bir çekle çıkıyor basının karşısına.
“Tamamdır, sattık...” diyorlar.
Önce batırıp satıyorlar; sonrada “Hayırlısı olsun!” diyorlar.
Uçak şirketleri bağırıyorlar; “Ercan en pahalı havaalanlarından bile daha pahalı.”
Çözüyorlar sorunu. Değirmenlik Belediyesi’ne hizmetlerinden ötürü yapılan ödemeler kaldırılıyor. Böylelikle belediyeye gidecek olan para, özel şirketlerin cebine gidiyor.
Bizi büyük bir felaketten korudular. Bu sorun çözülmeseydi, ülkeye bir uçak dahi inmeyecekti, perişan olacaktık. Allah beterinden saklamış.
Ne ki bu vergiler daha önce de vardı, ancak uçak şirketleri pahalılıktan şikayet etmiyorlardı. Ne oldu da pahalı oldu?
KTHY batırıldı, Ercan satıldı, insanlar işsiz bırakıldı, Değirmenlik Belediyesi’nin gelirleri özele devredildi... Halkın yararına, hayırın bir tane iş söyleyin.
İşte anlayış bu “Daha büyük feleketten, kötülükten... sizi kurtardık. Yaptıklarımıza razı olun.” Bu ne biçimsiz siyaset.
“Allah beterinden saklasın” eğilimi yaratılarak, yapılanlar meşrulaştırılmak, onaylatılmak, kabullenilmesini sağlamak istenmektedir.
Demokrasi bilincini kemiren bu anlayışa karşı durmak, uyanık olmak gerekmektedir.

Bu yazı toplam 1787 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar