Almanya’da öğrenci olmak
Almanya’da devlet üniversitelerinin parasız olduğunu öğrenmiştik birkaç yıl önce. Stutgart’a gidip Almanya’da üniversiteler ve yaşam hakkında biraz bilgi edinmiştik. Eğitim sistemlerine hayran kaldık.
Filiz Uzun
Neden Almanya?
Kızım Helin Hersek, Avrupa’da okumayı hedeflediği günden beri nerede okuyabilir diye araştırmaya başlamıştık. Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu yok maalesef kızımın. Annesi (yani ben) doğma büyüme Kıbrıslı olduğum halde babasının Türkiyeli olması engel oluyor bu pasaportu almasına. Helin gibi daha birçok çocuk var Kıbrıs’ın kuzey yarısında.
İlk ve Orta Eğitimini İngilizce olarak tamamladı kızım. En güzel yıllarını Türk Maarif Kolejinde; IGCSE ve A-Level sınavlarına adamış bir çocuk. KKTC’deki birçok çocuk gibi, Avrupa’da okumayacak da nerede okuyacak? KKTC pasaportu ile gidilecek yer belli. Ancak onca eğitim, onca çaba, onca emek ne olacaktı? Almanya’da devlet üniversitelerinin parasız olduğunu öğrenmiştik birkaç yıl önce. Stuttgart’a gidip Almanya’da üniversiteler ve yaşam hakkında biraz bilgi edinmiştik. Eğitim sistemlerine hayran kaldık. Okumak isteyen her öğrenciye açılacak bir kapıları olduğunu öğrendik. Beceriniz ne ise, hayaliniz, amacınız, ilgi alanınız ona göre size bir okul bulunuyor mutlaka. Ancak elbette iyi üniversitelerin giriş şartları var.
Almanya’da Üniversite okumak
A-level sınavlarında iyi başarı göstermeniz gerekiyor. Liseyi de başarı ile tamamlamalısınız ve en mühimi Almancanız, gireceğiniz üniversiteye göre C veya B2 seviyesinde olması zorunlu. İngilizce bölümler de var, fakat her alanda değil. Psikoloji dalında İngilizce bölüm yok mesela. A-Level sonuçları iyi geldi kızımın. Liseyi de başarı ile tamamladı. Ama Almanca bilmiyor.
Almanya’da üniversiteleri araştırdıktan sonra Helin’e şartlarından bahsettim. 1 yıl Alman dilini öğrenmesi gerektiğini de. “Yaparım” dedi. Lise yılları boyunca İngilizce, Fransızca dersler almış ancak Almanca ders almadığından C seviyesinde Almanca için bir kursa yazılması şarttı. Kurs ücretleri, yurt ücreti ve 1yıllık harçlığı aşağı-yukarı 18 bin Euro. 9 bin Euro 10 aylık kurs ücreti. Bu kursun sonunda C seviyesinde Almanca öğreniyorsunuz.
Kurs ücretini ödeseniz bile çocuğunuzun Almanya’da kalacağı aylar boyunca ona yetecek harçlığı banka hesabına yatırmanız gerekiyor. Aksi takdirde vize alamazsınız. Kalış izni de vermiyorlar. Yani her kurs ücretini ödeyen elini kolunu sallayarak ülkeye giremiyor. Ne yiyecek bu çocuk? Nerede kalacak? Parası yoksa nasıl yaşayacak? Öyle garanticiler işte. Neyse ki bizi kendi ülkemizden çok düşünen ülkeler var!
Avrupa Birliği Burs Programı
Bir yıllık dil kursu için 18 bin Euro, Türk Lirası ödenen bizler için oldukça fazla bir miktar. Neyse ki Avrupa Birliği Burs programı var. Elbette sınava giriyorsunuz bu burs için. Bu yıl, sınava rekor düzeyde katılım oldu. Türk Lirasının düşüşünden olsa gerek. Avrupa Birliğinin KKTC temsilcileri ile aylar önce konuşmuştuk. Almanca dili için daha önce hiç burs verilmemişti. Bu yıl Brexit’ten dolayı Almanca dili de eklenebilir dediler. Öyle de oldu. Bu yıl İngiltere’ye olan burslar oldukça azaltılıp diğer ülkelere olan tercihlere ağırlık verildi. Alman dili için başvurular azdı bu yıl ama eminim seneye artacaktır. Biz şanslıydık. AB burs sınavını kazandı Helin.
Almanya ve Alman dili hakkında hep bize gönüllü danışmanlık yapan sevgili Özge Tahiroğlu bizi dil kursu için Almanya’nın Leipzig şehrine yönlendirdi. Leipzig’de Almanca kursuna kayıt olduk. Yurdunu da belirledik. Bir yıl Almanca dil öğrenecek kızım. Seneye ise Psikoloji eğitimine başlayacak. Şanslıyım azimli ve ne istediğini bilen bir kızım var. Helin gibi anne ya da babası Türkiye’den olan ve Avrupa Birliği pasaportu olmayan yüzlerce çocuk var. Yine de sorun değil. Çalışkansanız, dil öğrenmeye merakınız varsa ve zorluklar sizi korkutmuyorsa Almanya gibi bir seçeneğiniz var. AB pasaportunuzun olmaması da dert değil. Okumaksa niyetin Almanya size vize veriyor. Yine de gençlere tavsiyem Lise yıllarından başlasınlar Almanca öğrenmeye.
Almanya Vizesi
Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportunuz yoksa vize almanız gerekiyor. Kızım 18 yaşından küçükken benden dolayı çok kolay vize almıştık Stuttgart’a giderken. Şu an 18 yaşında yetişkin bir birey ve vize şartları daha farklı. Bizim için Alman Elçiliğine vize başvurusu, hayli stresli ve zordu. Düşünsenize sizin pasaportunuz Avrupa Birliği pasaportu ancak çocuğunuzunki değil. Siz sadece gezmek amaçlı kullanacaksınız o pasaportu, ancak çocuğunuzun eğitimi için çok gerekli. Kıbrıs’ta doğup büyüdüğü halde pasaport alamıyor. Çünkü babası Türkiyeli. Haksızlık değil mi? Evet haksızlık!
AB bursu almamışsanız banka hesabınızda da 9 bin Euro olması gerekiyordu. Gideceği kursun ve yurdun ödendiğine dair de belgeleri. Biz, Avrupa Birliği’nden yazı götürdük Alman elçiliğine. Tüm evraklarımız tamamdı. Okulumuz belli. Yurdumuz belli. Bir ay sonra vizemizi aldık. Kurs bir yıl sürecek olsa da en uzun 6 aylık alabiliyorsunuz Almanya vizesini. Almanya’da yabancı uyruklular bürosuna bildirmeniz gerekiyor eğitim sürenizi, vizeniz orada uzatılıyor. Sadece vize için bir ay uğraşmamız gerekti. Ve kızım burada eğitim gördüğü sürece uğraşmaya da devam edecek. Vize almadan burs ödenmiyor. Bursu kanıtlamadan vize alamıyorsunuz. Öyle de karmaşık bir durum var.
Leipzig’de İlk Gün
1 Eylül akşamı indik Leipzig Hale Havaalanı’na. Neredeyse Kıbrıs’ta Aralık ayında hissedeceğimiz soğuk bir hava vardı. Neyse ki gündüz hava iyiydi. Ama -20 olabiliyormuş buralar.
Kursun ilk günü kayıt, yurda yerleşme ve kurs öğretmenleri ile kısa bir şehir turu ile başladı. Eğitmenler cana yakın, yardımsever ve çok dinamikti. Şehir turunu bisikletleri ile yaptılar. Tura çocuğuyla gelen tek ebeveyn olarak ben de katıldım. Leipzig görülmeye değer bir kent. Daha önce Almanya’nın birçok kentini duymuştum. Mesela Berlin, Stuttgart (gittim de), Hamburg, Münih vs fakat Leipzig’i hiç duymamıştım. İlk öğrendiğimde Türklerin pek keşfetmediği bir kent olduğunu düşünmüştüm. Tahminim doğruymuş. Bir taksi şoförü hariç hiç Türk’e rastlamadık burada.
Kıbrıslı Rum/Türk Anne Olmak
Helin’in yurdunda kızının odasına yerleşmesine yardım eden ve kalacakları katı öğrenmeye çalışan bir anne daha gördüğümde sevindim ve Helin’e; “Bak çocuğuyla gelen tek anne ben değilim” dedim. Sonra çamaşır odasında karşılaştık diğer anneyle makineyi çözmeye çalışıyor. Kızıyla Yunanca konuştuklarını duyunca sordum; Yunanistan’dan mı yoksa Kıbrıs’tan mı geldiniz? diye... Kıbrıs’tanmış. Koskoca okulda onlarca öğrenci arasında sadece iki anne gelmiş çocuğuyla. İkimiz de Kıbrıslı. Birimiz Kıbrıslı Türk, diğerimiz Kıbrıslı Rum. Aynıyız işte. Çocuklarımıza olan ilgimiz, kültürel. Kızları Helin’in oda komşusu. Şimdiden arkadaş oldular. Çok güzel bir genç kız o da tıpkı Helin ve kurs için gelen diğer gençler gibi.
Dünyanın Birçok Yerinden Gençler
Kursun ilk günü, kayıt ve tur sırasında gördüm Helin ile birlikte kursa başlayacak gençleri. Hepsi pırıl pırıl gençler. Her biri dünyanın farklı farklı ülkelerinden. Aralarında daha önce hiç duymadığım ülkeler var. Her birinin ana dili farklı. Ortak dilleri ise İngilizce. Yeterince İngilizce konuşamayan da var aralarında. Cesaretlerine hayran kalıyorum. Kimi daha 18 yaşına bile basmamış. Bilmedikleri bir ülkeye, bilmedikleri zor bir dili öğrenmeye geliyorlar. İlk gün ürkek ve çekingenler tabii. Nereye gideceklerini ne yapacaklarını bilmiyorlar.
Aklıma ilk üniversiteye gittiğim yıllar geliyor. 1990 yılının eylül ayıydı. Uçaktan inip Ankara’nın Esenboğa Havaalanından şehre gidene kadar ağlamıştım. Aynı dili konuştuğum memlekette bile yabancıydım. Helin’in sınıfında Japonya’dan gençler var, Çin’den Japonya’dan, Portekiz’den, Jordan’dan, Kıbrıs’tan, Afrika’dan İngiltere’den. Birbirleriyle çabucak iletişim kuruyorlar. Kurs sonrası eğlenmeye gidiyorlar. Bazen hocaları da onlara katılıyor.
Leipzig Sanatın ve Öğrencinin Kenti
Leipzig’de dolaştığınız ilk günden anlıyorsunuz buranın öğrenci kenti olduğunu. Bir de sanatın. Her bina tarihi eser, her yerden klasik müzik sesleri geliyor. Her yer müze, her yerde burada yaşamış bir bilim insanının, sanatçının büstü var. Kafanızı nereye çevirseniz sanat. Yollar tertemiz. 22 gündür buradayım gördüğüm araba sayısı çok az. Tüm dünyaya araba üreten bir ülkede olduğunuzu unutuyorsunuz. Yollarda tramlar var. Minik trenler. Ve her yer bisiklet. Hiçbir binanın yanında, hiçbir alış-veriş marketinin önünde görünen araba park yeri yok. Ama bisiklet park yerleri var. Ve her yaştan insan bisiklet sürüyor. Tüm yollar bisiklet ve tramlar için ayarlanmış. Halen şehir merkezinde tram yolları ekleniyor. Metro da var tabii. Yer altından. Onlar daha çok uzak yerler için kullanılıyor. Şehirler-arası otobüsler de var. Tren de. Otobüs daha ucuz trene göre.
Leipzig Her Keseye Uygun Bir Şehir
Leipzig’in öğrenci kenti olduğu alış-veriş merkezlerinde de kendini belli ediyor. Her keseye uygun yiyecekler var. Kendin kolayca pişirmek için paketlenen yiyecekler de. Fast-food da. Ancak Fast-food pahalı. Her yerde ekmek fırınları var. Çok ucuz. Kahve de. Koskoca kahve 1 Euro. Simit, ekmek, et, tavuk çok ucuz. Temizlik malzemeleri de. Şampu, diş macunu, sabun reyonunda ağladım resmen. Gelmeden önce bir diş macununa 35 tl vermiştim. Burada en büyük boyu 1 Euro.
Öğrenci kenti olduğunu sokakta yürürken bile anlıyorsunuz. Her yerde genç jenerasyon var. Yaşlı çok az. Farklı kültürlerden gençler gruplar halinde dolaşıyorlar. Benetton reklamı gibi. Her yerde kafeler ve barlar var. Leipzig Üniversitesi (üniversite sokağı) şehrin tam merkezinde. Üniversite önceden kiliseymiş. Savaşta yerle bir ediliyor. Bu yüzden şu an üniversite binasının bir bölümü sembolik kilise görünümünde. Bina çok modern dizayn edilmiş. Aynı sokakta Johann Wolfgang Von Goethe’nin büstü var. Yanında da müzesi. Ve konferans salonu.
Şehrin ortasında öğrencilerin ihtiyaçlarını kolayca alabilecekleri pek çok dükkân var. Her bütçeye uygun. Öğrenene kadar biraz zorlanıyorsun ama sonra kolaylaşıyor. Her ülkenin restoranı var. Hint mutfağı, Çin mutfağı, Asya mutfağı, İtalyan, Dönerci.
Leipzig’de gerçekten yaşam çok kolay. Şehir merkezi etrafında toplanmış her yer. Her yer yürüme mesafesinde. Yürümek istemezsen de bisiklet var. İlk gün 17 km yürümüşüz. 2. gün 15. Her gün en az 10-15 km yürüyoruz burada. Kilo almak mümkün değil. Zaten hiç kilolu insan görmedik. Hele obez hiç. Ama alkolikler var. Almanya’nın alkolikleri de farklı. Kitap okuyorlar sürekli. Alış-veriş merkezlerinin tam kapısının önünde yatıyorlar. İçtikleri bira kutularını yanlarındaki çantalara koyuyorlar. Yere atmıyorlar. Kimse onları rahatsız etmiyor. İteleyip atmaya çalışmıyor. Hatta yemek alıp veriyorlar.
Her yer tertemiz. Burada yürürken utanıyor insan yere yanlışlıkla bir şey düşürür de etrafı kirletir miyim diye?
(Not: Haftaya Leipzig’te turistlik yerler, sonraki haftalarda da Berlin ve Viyana yazı dizisi ile devam edecek)