1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. ALMEYDA MODERN FUTBOL MEZARLIĞINDA
ALMEYDA MODERN FUTBOL MEZARLIĞINDA

ALMEYDA MODERN FUTBOL MEZARLIĞINDA

ALMEYDA MODERN FUTBOL MEZARLIĞINDA

A+A-

 

Malchus Kulaksız

Biz futbolcular çiftliklerdeki tavuklar gibiyiz, tüm hareketlerimiz kontrol altında,her zaman katı kurallara tabiyiz, bütün yaptıklarımız devamlı tekrarlanan hareketlerden ibaret.
Paul Gascoigne

Acı İngiliz sömürgeciliğinin ‘tatlı meyvesi’ futbol demeye getirdiği kitabı Empire’da, Niall Ferguson (2004) ‘takım oyunlarını’ üzerinde güneş batmayan imparatorluğun belirgin özelliklerinden sayıyor. Bergman’ın deyişiyle, biri ve bir şey hakkında istediğin şeyi söylemek en kolayı. Hep bir doğruluk payı olur zaten. Gelgelelim, futbol, doğası itibariyle olmasa da, modern bir spordur. (S. xxiii) Aslına bakarsanız uzun zamandan beri, sömürgeciliğin “meyvesi” futbol birlikteliği ve futbolun “ötekisi” futbolcular emin ellerde değil. Futbol oyununun neyle karşı karşıya olduğunu umursamak aciliyetini sürdüren etik sebeplerden ötürü ayıltıcıdır. Zira, Marshall Berman’ın işaret ettiği gibi “bütün dünyayı kuşatan nihilist, pazar odaklı kapitalizme” alternatif oluşturan futbol artık futbolcunun oynması için değil, futbolun oynanmasının engellenmesi için düzenleniyor (Galeano, S. 15). Oyunu ve futbolcuları çerçeveleyen etkinlik alanları, ilişkileri, düşünce alanı ve doğayı daraltan çerçeveler, bugün ancak futbolun maniple edilmeye çalışan ilerlemeci modernist zihniyet üzerinden açıklanır. Futbol, parasal çıkar ya da politik etki sağlamamaktadır. Ancak bir zamanlar özgürlük ve eğlenceye dayalı futbol oyununu çerçeve içerisine almaya yönelik süregiden çabalar aslında, “pasif ve bilinebilen”doğayı kontrol altına alabileceğini varsayan Kartezyen epistemolojiden ayrı tutulamaz. Acaba, modern felsefenin babası René Descartes’ın gerçeklik tasarımlarını geometrik üzerinden ele alması manidar olabilir mi? Futbolun geometrisi minvalince, felsefeciler ne diyecek çok merak ediyorum. Bu, ben-merkezli indirgemeci olduğu kadar, şiddeti kadim ikili zıtlıklardan menkul s/öz-merkezci Avrupa-insan-merkezci iradeye dair Theodor Adorno ve Max Horkheimer (2010), Aydınlanmanın Diyalektiği’nde eleştirel ifadeler kullanmışlardır: “Söylence aydınlanmaya, doğa da salt nesnelliğe dönüşür (…) Aydınlanmanın nesnelere karşı tutumu, diktatörlerin insanlara karşı tutumuyla aynıdır.” (S. 26). Daha sonraları, post-modern bağlamda , Jean François Lyotard, modernite içerisinde olup bitenin pek değişmediğini “operativite” ve “terör” kavramları ile bize hatırlatacaktır. Mesele doğrudan iş göremeye geldiğinde, operativite kriteri teknolojiktir; neyin doğru veya makul olup olmadığını değerlendirmekle ilgilenmez. (Lyotard, 1984: S.xxv). Örneğin aşırılığı metaforun kes(k)inliğinde yatabilecek bir durumda operativiteden anlamamız gereken bir operator neşteridir. Yeri gelmişken; neşter sözcüğü size bir şey ifade ediyor mu? Gelgelelim, henüz modernite eleştirisi defterini kapatmayan Zygmunt Bauman’ın kendine has duru akışkanlıkla ortaya koyduğu üzere, tüm bu oynaklığına rağmen modern yaşam biçimi içkinleşmiş gramere uyumdan ibarettir. (1992: xv) Özellikle, yapı ve sağlam zemin hissinin altınızdan çekildiği veya kolektif erezyona uğradığı modern dünya,“nesnelerin katı durağan varlıklar ve tanımlanabilir olduğunu bilmenin zaferi” adına (E. Staiger İçerisinde Moretti, 2005: S. 183) şiddet tuğlalarıyla inşa edilmiştir. Altına kırmızı halı serildikten sonra, halının çekilmesine izin yoktur. Modernitenin geçmişini, Allan Hutchinson’un makalesinde aldığı gibi, kısmen Platoncu idealist ve sözmerkezcilik  dünyasında görürüz. Pierre Bourdieu da el yordamı ile tutunarak ileri doğru devam edecek “somut bir yapı”dan hareket etmenin dönüştürdüğü benzer sebeplerden ötürü, modern zamanların spor muasarasına hassas eleştiri getirenlerdendir. Spor alanının ve amaçlarının mühendisleştirilmesi, ya da ameliyat masasına yatırılması, az önce de belirttiğimiz gibi, şiddetle yolları kesişmiş bir rasyonelleştirme sürecine eşlik ediyor. Max Weber’in daha epey zaman önce zeka keskinliğiyle farkına varacağı gibi, öngörülebilirlik ve hesaplanabilirlik adına yerel farklılıklar ve tikelliklerin de ötesinde, devasa ölçekte evrensel kurallar her zamankinden daha da çok kendini hissettirmeye başladı. (Bourdieu, 2000: S. 430) Gündelik hayatın insani anlarına tercüme edecek olursak, oyun suretinde futbol, kendini çok kısıtlanmış hisseden insanın yaşamak istemesi, ihtiyaç duyduğu öteki  yaşam alanı için fırsat kollamasıdır. Zaptedici bağlamlar belki de en iyi bir futbolcu gözüyle  karşılığını bulabilir. Çünkü, iki dünya kupası görmüş ve 1998–99 sezonunda İtalya Seri A’da yılın oyuncusu seçilmiş Arjantinli oyuncu Matías Jesus Pelado Almeyda’nın ölçülebilen ve yöntemli bir futbol zorunluluğuna yönelttiği eleştiri insanın kafasına çivi gibi çakılan cinsten. Üstelik hiç sevmediğim River Plate ve Lazio gibi takımlarda oynamasına rağmen, hesaplanmış futbolun meslektaşlarını kölelik için yarışan kızak köpeklerine dönüştürdüğü vehmine kapılıyor Arjantinli defansif ortasaha oyuncusu Almeyda. Hal böyle olunca da pozitif futbol ile neşeli oyunun doğası arasındaki gerilimin her tekerrürü sanki oyuncunun hayatından bir parça götürüyor. Tıpkı oyun alanı gibi “ruhu içine sıkıştırılmış” – evet Tarkovskivari –   futbolcuyu, Marshall Berman’ın deyişiyle genel ve zorunlu bir fahişeleştirme politikası sarmalına iten günümüz futbolunda yukarıdaki epigrafta adı geçen Paul Gascoigne gibi, Almeyda belki de kulak vermeye değecek ender futbolculardan:
Biz futbolun sahte dünyasının içindeyiz. Bu tamamen düzmece bir dünya. Bize basit bir oyun oynamamız için milyonlarca dolar ödeniyor. Ama biz sadece sistemin devam etmesi için kendini satan köleleriz.

***

Kaynakça
Adorno, TheodorW. ve Horkheimer,Max. Aydınlanmanın Diyalektiği. Çev: Elif Öztarhan ve Nihat Ünler. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2010.
Bauman, Zygmunt. Intimations of Postmodernity. London: Routledge, 1994.
Berman, Marshall. (2005). Marksizmle Maceram. Çev. Aylin Ülçer.  İstanbul: İletişim
Bourdieou, Pierre. “How can one be a sports fan?” İçerisinde The Cultural Studies Reader. Der. Simon During. Pp. 427-440. London: Routledge: 2000.
Ferguson, Niall. Empire: How Britain Made the Modern World: London: Penguin Books, 2004.
Galeano, H. Eduardo. Gölgede ve Güneşte Futbol. Çev. Ertuğrul Önalp ve M. Necati Kutlu. 4. Basım. İstanbul: Can Yayınları, 2008.
Hutchinson, Allan C. “Derrida Futbol Oynamış Olsaydı”. İçerisinde Dünya Gözüyle Futbol. Çev: Erkan Ünal. Yaz 2010. N63. 120-134. İstanbul: Cogito YKY.
Hutchinson, Allan C. If Derrida Had Played Football. İçerisinde German Law Journal. v6, n1. 53-63. 2005
Lyotard, J. F. The Postmodern Condition: A Report on Knowledge. Çev. Geoff Bennington and Brian Massumi. Minneapolis: University of Minnesota Press, 1984.
Moretti, Franco. Modern Epik.Çev: Nurçin İleri ve Mehmet Murat Şahin. İstanbul: Agora, 2005.

***

Bu futbol yazısı, Işık Kitabevi’nin geleneksel hale gelen “Pazartesi Söyleşileri”nin “Futbol, Kimlik ve Tutku” üzerine 21-05-2012 tarihinde Naci Talat Vakfı’nda gerçekleştirilen sunumun geliştirilmiş halidir.  Daha sonra yazının geliştirilmiş hali Kült Neşriyat tarafından yayımlanan Çağrılamayan Cemaat’tın ilk sayısında yer almıştır.
  Bu yazı modernizmi bir aşama olarak görmüyor. Şimdiki zamanın ötesinde olamadığımızdan biz her daim modernleriz.
  Bu gibi sözmerkezci saplantının ileri geldiği Manici yapı özellikle Platoncu kategoriler dünyası çerçevesinde tezahür ederken açıklama buluyor. Mesela konuşmanın (yani sözün) yazı karşısında galebe çalması uyarınca, beyazın her zaman siyaha, “uygar batılı”nın yerli “vahşi”ye üstün tutulduğu eşitsiz ve ilk terimin önceliğine çalışan bir kutup. Böylesi baskıcı bir hakkaniyet ve batılı “sorumluluk”un arka planında Derrida’nın beyaz mitoloji adını verdiği derin bir tarihsel güç dokusu vardır.

Bu haber toplam 1642 defa okunmuştur
Gaile 215. Sayısı

Gaile 215. Sayısı