Alpay Raşit: Kıbrıs’ın her halini yaşamış insan
2010 yazında yengem Nesrin Adanır öldüğünde “güzel yengem” diye bir makale yazmıştım..Aradan 3 yıl geçti, abimi kaybettik..Şimdi de “güzel abim” öldü diyeceğim...
Bir insanda fiziksel ve ruhsal güzelliğin bir bütün olarak bulunması ender bir şey..
Sarışın, şık giyimli, beyaz pembe teni ve pırıl pırıl parlayan dişleriyle göze çarpan, sporcu, futbolcu, antrönör, banka müdürü ve yönetici, iyi eş ve baba...
Her Kıbrıslı gibi, abim Alpay Raşit de bu adanın nimetlerinden ve üzüntülerinden nasibini almıştır. Babamın öğretmenliği ve ilk çocuk olması nedeniyle, ailemizle köyden köye gezmiştir. O köylerin doğal ve insancıl nimetleri yanısıra, o günün koşullarında elektriksiz, susuz öğretmen evlerinde ilkokula gitmiştir.
Ailenin en küçüğü olarak doğar doğmaz gittiğim ve 4 yıl kaldığımız Matyat köyünü 2003 sonrasında kapılar açıldıktan sonra yaptığım ziyaret sonrası yazdığım makalede Matyat’ı hep güzel yanlarıyla anlatmıştım. Abim bana: “Fatma bir de benim çektiklerimi bilsen, kaç mil öteden eve su, odun taşırdık, elektriğimiz yoktu” dediğinde mahcup olmuştum..Rahmetli anneciğim o köyde iken 4 çocuğa nasıl bakar, nasıl çamaşır yıkar, ekmek- çörek yoğurur, tavuk keser, börek yapar diye düşünmüştüm..
Abim ortaokula başladığında Lefkoşa’da Atilla sokaktaki babaannemizin ve büyük teyzemizin evinde kalırdı..Ablam da ortaokul eğitimine başladıktan sonra annem dört çocuğuyla beraber Lefkoşa’daki evimizde kalmaya başladık. Babam, bulunduğu köyün uzaklığı ve olanaklarına göre ya haftada, ayda, 2 ayda bir gelirdi. İlkokula başlamadığım yıllarda babam beni bir süreliğine alır, birlikte öğretmen evinde kalırdık.(Şillura-Yılmazköy) Daha sonra Rumların çalıştırdığı dolmuş taksilerle, örneğin Paşaköy ve Minareliköy’den akşam eve gelir sabah ayrılırdı.
İki abim de babamın futbol oynama yeteneğini almıştı..İlk topa vuruşları köy sahalarında olmuştu..Lise çağında Erkek Lisesi futbol takımında oynamaya başladı ve lise bitmeden Çetinkaya kulübüne geçti.. Çetinkaya, Rum futbol takımlarıyla maç yapardı. EOKA dönemi miydi tam anımsamıyorum, Lefkoşa Rum kesimindeki “Ğasibi” sahasında yapılan maçta Türk-Rum kavgaları çıkmış, şişeler atılmış, yaralananlar olmuştu. Annem babam bizi toparlayıp koşa koşa Türk mahallesindeki evimize gelmiştik..Galiba bir daha o sahada Türk-Rum takımları karşılaşmadı..
Abim liseyi bitirdikten sonra Ağrotur üssündeki Barclays bankta iş bulup Limasol’a göç etti. Orda Doğan Türk Birliği kulübünde oynamaya başladı..Annem babam ve ben YAK’ta oynayan küçük abim Fevzi’nin ve Alpay abimin maçlarına giderdik.
Limasol’da Nesrin yengem ile evlendi. Çok mutlu bir aile hayatı vardı..Önce Mete sonra Eralp doğdu. 63 sonrası toplumlararası gerginlik artmıştı ama Rumlar ile içiçe yaşamaktan başka çareleri yoktu. Sanıyorum Limasol direniş örgütünde o da herkes gibi çalıştı. Rumca ve İngilizcesi mükemmeldi. Limasol’daki güzel yaşantı, Park gazinosunda her Cumartesi müzikli eğlenceler ve abimin okuduğu eski tangoların coşkusu, çatışmaların başlaması ve 74 çıkarması yapılınca cam vazo gibi tuz-buz oldu..Abim tüm Türk erkekleri gibi esir alındı, aylarca yaz sıcağında futbol sahasında tutuldu..Yengem çocukları alıp Lefkoşa’ya bize geldi. Allahtan BM esirleri kayıt altına almıştı ve uluslararası hukuk içine girmişler ve birkaç ay sonra serbest bırakılmışlardı.
Sonra Girne’ye yerleşme..Limasol’da yeni yaptırdıkları evlerini ve eşyalarını bırakarak gelmişlerdi. Girne’de Limasollular yerleşmişti.. DTB ve Türk Ocağı külüplerinde antrenörlük yaptı. Barclays Bankası’nın Lefkoşa şubesinde çalışıyordu. İngiliz Bankası bankayı kapatınca, daha sonra kurulan Vakıflar Bankası’na müdürü oldu.
Yıl 1990. Bence abimin ve yengemin hayatı, büyük oğulları Mete’nin Samsunspor takımında oynarken maç yapmak için gitmekte oldukları otobüsün kaza yapması sonucu ölmesiyle bitmişti. İkisinin de sağlıkları fena halde bozulmuştu. Ölünceye kadar ilaçlarla yaşadılar ve bence vücutlarını zehirlediler. Üç yıl önce yengem aniden ölünce abim daha da yıkıldı. Hastalıklar arttı. İlaçlar, ameliyatlar çoğaldı..Beş-altı ay önce böbrekleri iflas etti. Haftada 3 gün diyalize gidiyordu..Bir deri bir kemik haline gelen güzel abim gitmişti. Onu tanımakta zorlanıyordum. Son halini belleğime kazımamaya gayret ettim. Ölmeden bir hafta önce benimle son sohbetini yaptı..Ülkenin halini, problemleri ve nedenlerini anlattı..O günden sonra yoğun bakımdan çıkamadı..Bir dönemi güzellikler, diğer dönemi acılar içinde geçen Alpay Raşit Adanır’ın yaşamı sona ermişti.