ALT YÖNETİM-ÜST YÖNETİM
Geçen sene aynı yine böyle bir Eylül gününde, yine New York’ta, yine BM Genel Merkezi’nde, yine Türkiye Cumhuriyeti ile Kıbrıs Cumhuriyeti ‘üst düzey’de ‘rastlaşmış’, yine benzer bir oyun sahnelemişlerdi, Kıbrıslı Türkleri es geçerek…
Birbirlerini ‘tanımayan’ Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Nikos Anastasiadis BM Genel Kurul salonunda –her nasılsa- karşılaşmışlar, birbirlerine seslenmişler ve –yine her nasılsa- oracıkta bitiveren kameralar o anları medyaya servis edivermişti.
Tam bir yıl sonra yine aynı dekor önünde bu kez iki ülke adına az daha ‘aşağı seviye’de de olsa Dışişleri Bakanları –her nasılsa- ‘rastlaştılar’, selamlaştılar ve –yine her nasılsa- oracıkta hazır bekleyen kameralar o anları yine medyaya servis etti.
Senaryo yazarı belli ki pek becerikli…
Her yıl filmin bir başka epizodunu yazıp, yönetip, çekip, vizyona koyuyor.
Bu ‘film’in adı ne olabilir acaba?
**
‘Filmin adı’nı tespit edebilmek için senaryodaki repliklere ve oyuncuların vücut dillerine bakmanın yanı sıra, bir de ‘sahnede olmayan’ kim var, onu tespit etmek gerekiyor.
Eğer konu Kıbrıs ise, dünyanın çözülmemiş en eski ikinci meselesiyse, sorunun taraflarının tümüyle ‘film’de rol alması beklenir.
Oysa bir de bakıyoruz ki tarihi, siyasi, hukuki ve insani bakımdan Kıbrıs’ın ‘efendisi’ olması gerekenlerden biri –bırakın baş rolü falan- figüran niyetine bile sahnede hiç gözükmüyor!
Senarist belli ki ‘casting’ yaparken bu önemli ‘ayrıntı’yı atlamış, adanın ortaklarından birinin varlığını es geçmiş, onu yok saymış, hesaba ve de filme katma ihtiyacı görmemiş.
Üstelik bunu iki sene üst üste, hem de o ortağın ‘eşit’ olarak kabul edildiği yegane mekandaki, BM sahnesindeki çekimlerde tekrarlayıp herkesin gözüne sokmak istemiş!
**
Birbirini ‘tanımaz’ gibi yapan Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hikayesine dönüşen filmin ‘son’u nasıl gelecek bilinmez ama açık olan şu ki, Kıbrıslı Türkler artık sahnelerin çekildiği sete dahi sokulmuyor.
Oysa filmde oynasın diye ‘bizimkiler’ saatler süren yolculuklara katlanıp New York’a gitmişlerdi.
Bilselerdi herhalde çıkıp o kadar yolu tepmezlerdi.
Çavuşoğlu ile Hristodulis ‘neyi müzakere edeceğiz’i konuşacaksaydı, Akıncı’ya gerek yoktu.
Bu ‘rastlaşma’ ve ‘restleşme’ işleri, Doğu Akdeniz’deki güç kavgasının yansıması elbette… Ankara’nın da, Güney Lefkoşa’nın da uluslararası camiaya mesaj verme ihtiyaçları vardı, bunu ‘resmi’ olarak yapamıyorlardı, ama ‘rastlaşınca’ pekala mümkün olabiliyordu.
Alıştılar artık, sık sık ya ‘şans eseri’ karşılaşıyorlar ya da ‘gizlice’ bir yerlerde görüşüyorlar.
**
Filmin adını koymayı mı unuttuk?
Yok yok. Filmin adı çoktan verildi.
Yazının başlığında var zaten…