1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Alternatif bir ortak mülkiyet öyküsü: Mondragon
Alternatif bir ortak mülkiyet öyküsü: Mondragon

Alternatif bir ortak mülkiyet öyküsü: Mondragon

"Bizi pozitif barışa götürecek, kapitalizmin içinde ayakta kalabilecek ve onu kendi içinden bir dönüşüme zorlayabilecek alternatif bir ortak mülkiyet örgütlenmesi mümkün mü? "

A+A-

 

Ayça Demet Atay
[email protected]

Barış eğer ekonomik, siyasal ve toplumsal bir düzen anlamına geliyorsa, barış araştırmacısı Johan Galtung’un “pozitif barış” adını verdiği, doğrudan, yapısal ve kültürel boyutlarıyla şiddetin üstesinden gelmiş bir barış toplumu nasıl bir mülkiyet sistemi üzerine oturabilir? “Pozitif barış” eğer sınıfsız ve hiyerarşisiz bir toplum idealiyse, bu ideal sistemde mülkiyet ilişkileri nasıl olmalıdır? Ya da soruyu şöyle sorabiliriz: Toplumsal hiyerarşiler ve adaletsizlikler üretmeyen bir mülkiyet sistemi mümkün mü?

Düşünce alışkanlıklarımızla, zihnimizde yoğun yapısal şiddet barındıran sınıf toplumunu yaratan özel mülkiyetin karşısına devlet mülkiyetini oturtma eğilimindeyiz. Özel mülkiyet ve devlet mülkiyetini ikili bir karşıtlık temelinde algılıyoruz. Özel mülkiyet bizi yoğun yapısal şiddet barındıran sınıf toplumuna götürüyor. Sınıfsız ve hiyerarşisiz bir toplum idealine bu mülkiyet sistemiyle yaklaşamayacağımız açık. Öte yandan, devlet mülkiyeti temelli kolektivizmin yarattığı dev bürokratik devletin, “pozitif barış” idealinin dayandığı demokratik toplumun önüne temel bir engel olarak çıktığını bize yakın tarih okumalarımız gösteriyor.

Bu ikili zıtlığın dışında başka türlü bir kolektif mülkiyet mümkün mü? Çevremizden edindiğimiz deneyimlerimiz bize küçük ölçekli, kooperatif temelli dayanışma ekonomilerinin mümkün olduğunu ancak bunların kapitalizmin dev çarklarıyla mücadele etmede güçsüz ve çaresiz kalacaklarını söylüyor.

Bizi pozitif barışa götürecek, kapitalizmin içinde ayakta kalabilecek ve onu kendi içinden bir dönüşüme zorlayabilecek alternatif bir ortak mülkiyet örgütlenmesi mümkün mü? Hem kolektif, hem demokratik, hem güçlü ve hem de karmaşık bir örgütlenme yapısına sahip bir ortaklaşmadan bahsediyoruz. Tüm ekonomik, siyasi ve toplumsal kökten dönüşümler o sistemlerin kendi iç dinamikleri sonucu ortaya çıkmıyor mu? Kapitalizm, kendisine alternatif bir mülkiyet yapısını kendi dinamikleri içerisinde barındırıyor mu?

Bugün bu sorulara dair, içinde umut ışığı barındıran dev bir ortak mülkiyet örgütlenmesinden bahsedeceğim. Dev bir işçi kooperatifi. Bilenler bilmeyenlere söylesin, İspanya’nın Bask bölgesindeki Mondragon kooperatifler grubundan bahsediyorum.  Kapitalizmin içerisinde uzun yıllardır ayakta kalmış, içinde birçok kooperatifi barındıran dev bir kooperatifler bileşkesi. Mondragon dünyanın en büyük işçi kooperatifi.

Mondragon 1956 yılında İspanya’nın Bask bölgesinde Jose Maria Arizmendiarrieta adlı bir Katolik rahip tarafından kuruldu. Arizmendiarrieta, 1941 yılında yedi bin nüfuslu bir kasaba olan Mondragon’a yerleşir. Kasaba, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yıkıntı halindedir. Arizmendiarrieta, 1943 yılında kasabada bir teknik okul kurulmasıyla yola çıkar.  1950’lerde kentin sorunlarını yerel girişimlerle çözmeye yönelik çalışmalar yürütür.  Aslıhan Aykaç’ın “Dayanışma Ekonomileri: Üretim ve Bölüşüme Alternatif Yaklaşımlar” kitabında aktardığına göre, Arizmendiarrieta, başlangıçta, savaşta yıkıma uğrayan bu küçük kenti canlandırmak ve kentteki dayanışma duygusunu güçlendirmek için bir futbol takımı kurulmasına ve halkın eğitim ve sağlık alanındaki ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik çalışmalar yürütür. 1956 yılında Arizmendiarrieta’nin daha önce kurmuş olduğu teknik okuldan yeni mezun olan beş işçi Mondragon’un ilk kooperatifini kurarlar. Talleres Ulgor adını taşıyan kooperatif, adını kurucuları olan Usatorre, Larrañaga, Gorroñogoitia, Ormaechea ve Ortubay isimli işçilerin soyadlarının baş harflerinden alır.

Mondragon, bugün finans, otomotiv, sürdürülebilir enerji, inşaat, sağlık ve eğitim gibi geniş bir alanda yirmi farklı sektörde faaliyet gösteren, 80 binin üzerinde çalışana sahip, 266 kooperatif ve şirketiyle dev bir örgütlenme. Ayrıca 4.600 öğrencinin eğitim gördüğü bir üniversitesi ve 15 araştırma geliştirme merkezi bulunuyor. Laboral Kutxa kooperatif bankası kooperatiflerin finans ihtiyaçlarını, Lagun Aro ise çalışanların sosyal güvenlik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak kurulmuş iki finans kooperatifi.

Kurulduğu 1956 yılından bu yana büyüyerek gelişen ve dünya ekonomisinin geçirdiği krizlerden başarıyla çıkan dev bir kooperatif yapısından bahsediyoruz. Katılım ve dayanışmayı öne çıkaran hümanist bir felsefeye sahip bu dev mekanizma nasıl işliyor?

Mondragon’un kuruluş felsefesi, kooperatiflerin sahibinin de çalışanlarının da işçiler olması fikrine dayanıyor. Ancak kooperatifler yakın dönemlerde, yan şirketler de açtı. Dolayısıyla kooperatif üyesi olmayan işçiler de var ancak işçilerin yüzde 85’i aynı zamanda kooperatife ortak.

Mondragon bünyesindeki kooperatiflerde nihai karar verici organ Genel Meclis. Tüm kooperatif üyelerinden oluşan Genel Meclis, yılda en az bir kez toplanıyor. Her üyenin bir oy hakkı var. Kooperatiflerin Genel Meclislerine katılım oranı yüzde 70 civarında bulunuyor. Kooperatif üyesi olan işçiler, Yönetim Konseyi ve Sosyal Konsey üyelerini seçiyorlar. Her iki konsey de tamamen kooperatif üyesi işçilerden oluşuyor. Kooperatife müdür alımı ya da işten çıkarılması gibi yönetime dair kararlar, Yönetim Konseyi tarafından alınıyor. Müdürler, kooperatif üyelerinden olduğu kadar dışarıdan da atanabiliyor. Kooperatiflerin günlük operasyonlarına dair kararları yöneticiler vermekle birlikte, bu yöneticiler kooperatifin sahibi olan işçilere karşı sorumlular ve işlerini iyi yapmadıkları takdirde işçiler tarafından işten çıkarılabiliyorlar.

Sosyal Konsey ise, işçilerin maaşlarına ve çalışma koşullarına dair kararları veriyor. Kooperatifte çalışan işçilerin ücretlerine nasıl karar veriliyor? Ücretler, işçinin yeteneklerine, sorumluluklarına ve yaptıkları işlerin güçlük derecelerine göre belirleniyor. Ancak her kooperatifte en yüksek ve en düşük ücret sabit bir orana göre tespit ediliyor. Bu oran başlangıçta üçe bir iken, bugün bazı kooperatiflerde dokuza bire kadar yükselebiliyor. Bu şu demek, kooperatifin genel müdürünün aldığı maaş, en düşük maaşın en fazla dokuz katı olabilir. Bazı kooperatiflerde 4,5 katı gibi bir oran söz konusu. Büyük şirketlerle karşılaştırıldığında, bu oranın oldukça âdil olduğu söylenebilir. Örneğin bazı büyük Amerikan şirketlerinde bu oran bine bire kadar yükselebiliyor. Yani şirketin en üst düzey yöneticisi, en alttaki işçinin maaşının bin katı oranında maaş alabiliyor.

Kooperatiflerin kârları sabit bir formüle göre dağıtılıyor. Kârın yüzde 20’si kooperatif kasasında bırakılıyor; yüzde 10’u yerel okulların desteklenmesi gibi toplum projelerine dağıtılıyor. Geri kalanı ise işçilere, maaşları ve çalışma sürelerine göre dağıtılıyor. Ancak işçiler, kâr paylarını, kooperatiften ayrılmaları ya da emekli olmaları halinde alıyorlar. O zamana kadar işçilerin kâr payları, kooperatif kasasında yeni yatırımlar ve benzeri giderler için kullanılıyor. Mondragon kooperatiflerinde yatırıma ayrılan payın, geleneksel kapitalist şirketlere oranla çok çok daha yüksek olduğu belirtiliyor.

Farklı sektörlerdeki kooperatifler arasındaki yoğun işbirliğinin, Mondragon’un başarısındaki temel faktörlerden biri olduğu kaydediliyor. Mondragon’un kredi birliği Laboral Kutxa’nın kendisi de bir kooperatif örgütlenmesi. Sahipleri çalışanlarından ve diğer kooperatiflerden oluşuyor. Aynı şekilde çalışanları ve diğer kooperatif şirketleri tarafından yönetiliyor.  Varoluş amacı, kârı maksimize etmek değil; üye kooperatiflere ve yeni kurulacak kooperatiflere destek olmak.

Kooperatifler arasındaki işbirliği 1986 yılında kurulan Kooperatif Kongresi tarafından da destekleniyor. Tüm kooperatiflerden delegelerin oluşturduğu kongre, kooperatiflerin politikalarının tartışıldığı bir forum niteliğini taşıyor ancak kooperatif yönetimleri üzerinde bir belirleyici güce sahip değil.

Mondragon, kooperatif üyelerine emeklilik ve sağlık gibi sosyal güvenlik hizmetleri de sağlıyor ve kooperatiflerinin başarısını kârlılık oranlarından ziyade, çalışanlarının yaşam kalitesi ve yaratılan yeni istihdam olanaklarıyla ölçüyor. Kâr kendinde bir amaç olarak değil, işçilerin yaşam kalitesinin arttırılmasının aracı olarak görülüyor. Ekolojiye de duyarlı bir yapı olan Mondragon, “ekolojik postmodernist bir model” olarak da tanımlanıyor (Morrison’dan aktaran Stikkers, 2011, 36. paragraf).

Rahip Arizmendiarrieta’nın 1943 yılında kurduğu yerel bir teknik okulla başlayan Mondragon deneyimi, eğitime de büyük önem veriyor. Eğitim felsefesi, demokrasiyi öğretmek değil, demokrasiyi yaşamak üzerine kurulu. Okul öncesinden, Mondragon Üniversitesi’ne kadar çok sayıda eğitim kurumunun da sahibi olan kooperatif, eğitim felsefesinde kooperatifin de temel değerleri olan işbirliği ve dayanışmayı öne çıkarıyor.

Mondragon, kapitalizmin içinde doğmuş, yeşermiş bir alternatif ortak mülkiyet modeli.  Bu madalyonun bir yüzü. Romantik bir umut ışığı… Gelelim Mondragon’un öyküsünde madalyonun öbür yüzüne…

Kooperatifler kapitalizmin mezar kazıcısı mı olacaklar, yoksa küresel kapitalizm kooperatiflerin mi mezarını kazacak? Küreselleşme ve kapitalist sistem içindeki rekabet, Mondragon’a Bask ülkesinin sınırlarını aşıp başka diyarlarda yatırımlar yapma baskısını getirdi. Artarak küreselleşen bir pazarda rekabet etmek için, işçi kooperatifleri yerel ve küresel düzeyde genişlemeye başladılar.  Bugün Mondragon’un çok sayıda kapitalist yan şirketi var. Örneğin Mondragon’un lokomotif kooperatiflerinden biri olan otomotiv sektöründeki Fagor Ederlan, önce İspanya’da ve daha sonra da yurtdışında kapitalist yan kuruluşlar açtı. Brezilya’da, Slovakya’da ve Çin’de üretim yapıyor (Bretos ve Errasti, 2017).

Temel çelişki şu: Küresel kapitalizm, kooperatiflere ayakta kalabilmek ve rekabete dayanmak için yurtdışı yatırımlara yönelme baskısını getiriyor. Bunu, kooperatif sisteminin ortak mülkiyete ve dayanışmaya dayalı temel değerlerine sadık kalarak nasıl yapacaklar?

Mondragon Kooperatif Grubu küresel düzeyde genişlemeye 1990’lı yıllarda başladı. Bu genişleme stratejisi sayesinde, Bask ülkesindeki istihdam güvenceye alındı. Mondragon’un yurtdışındaki yan şirketleri işçilerin sahibi oldukları kooperatifler değil. Bunlar kapitalist şirketler. Bir başka ifadeyle Mondragon, içeride ortak mülkiyete dayalı bir kooperatif örgütlenmesiyken, dışarıda kapitalist bir şirket örgütlenmesi. Mondragon’un 1993’teki Dördüncü Kongresi’nde uluslararasılaşma temel bir hedef olarak belirlendi ve ilk iki yıllık Uluslararasılaşma Stratejik Şirket Planı kabul edildi (Flecha ve Ngai, 2014). 2003’teki Sekizinci Kongre’deyse Mondragon işçileri, bir toplumsal yayılma stratejisi belirlediler. Buna göre, ekonomik düzeyde rekabetçilik sağlanırken, kooperatif değerleri korunacaktı. Bir başka ifadeyle, yurtdışındaki yan şirketlerde, işçi kooperatiflerindekilere benzer katılımcı yönetim mekanizmaları sağlanacak ve Mondragon yönetim modeli yan şirketlere de yayılacaktı. Ancak süreç içinde bu mekanizmaların çok azı yaşama geçirilebildi.

Basite indirgenecek olursa, Bask ülkesinin işçisi kendisinin sahibi olduğu bir ortak mülkiyet ağı içerisinde, güvence içinde yaşarken, yabancı diyarlarda bir kapitalist yatırımcı olarak iş yapıyor. Daha da basite indirgenecek olursa işçi, işçinin patronu olmuş durumda. Verimliliği merkeze alan bir söylem, kendi kendini yönetme ve demokratik katılım söylemlerini gölgelemiş durumda.

Mondragon’un ortak mülkiyete dayalı bir kooperatif örgütlenmesi olarak başlayan yolculuğu, küresel bir kapitalist şirkete mi dönüşüyor? Mondragon’un temel çelişkisi bu.

Mondragon dünyadaki ilk sanayi kooperatifi değil ancak dünyadaki en büyük kooperatif ağı. Model, bir yanıyla, yazımızın başında yanıtını aradığımız, “Toplumsal hiyerarşiler ve adaletsizlikler üretmeyen; bizi pozitif barışa götürecek; kapitalizmin içinde ayakta kalabilecek ve onu kendi içinden bir dönüşüme zorlayabilecek alternatif bir ortak mülkiyet örgütlenmesi mümkün mü?” sorusuna dair bir umut ışığı veriyor sanki.

Kooperatiflerin kapitalizmi dönüştürme potansiyeline dair düşünceler yeni değil. Örneğin liberal düşünür John Stuart Mill, 1848’de yazdığı Principles of Political Economy kitabında, işçilerin sahibi oldukları kooperatiflerin kapitalizmin doğal evrimindeki bir sonraki aşama olduğunu savunuyordu. Mill, bu kooperatiflerin geleneksel kapitalist şirketleri arkada bırakacaklarını çünkü kendi işlerinin sahibi olan işçilerin daha fazla çalışıp daha üretken ve verimli olacaklarını söylüyordu (Aktaran Stikker, 2011, 19. paragraf).

Mondragon’un küresel kapitalizm içindeki dönüşümü ise, yaktığı umut ışığının güçlü bir şekilde etrafını aydınlatmasını engelliyor. Ama ışık sönmüş değil.

Mondragon’un öyküsü hakkında daha fazla okuma yapmak isterseniz birkaç kaynak paylaşıyorum.

Aykaç, A. (2018). Dayanışma Ekonomileri: Üretim ve Bölüşüme Alternatif Yaklaşımlar. İstanbul: Metis Yayınları.

Bretos, I., & Errasti, A. (2018). The challenges of managing across borders in worker cooperatives: Insights from the Mondragon cooperative group. Journal of Co-operative Organization and Management, 6, 34-42.

Bretos, I., & Errasti, A. (2017). Challenges and opportunities for the regeneration of multinational worker cooperatives: Lessons from the Mondragon Corporation- a case study of the Fagor Ederlan Group. Organization, 24(2), 154-173.

Flecha, R., & Ngai, P. (2014). The challenge for Mondragon: Searching for the cooperative values in times of internationalization. Organization, 21(5), 666-682.

Roche, O., Freundlich, F., Shipper, F., & Mantz, C. C. (2018). Mondragon’s amorphous network structure:“Making the whole truly greater than the sum of its parts". Organizational Dynamics, 47, 155-164.

Stikkers, K. W. (2011). Dewey, Economic Democracy, and the Mondragon Cooperatives. Retrieved from European Journal of Pragmatism and American Philosophy: http://journals.openedition.org/ejpap/833 ; DOI : 10.4000/

 

Bu haber toplam 4445 defa okunmuştur
Gaile 469. Sayısı

Gaile 469. Sayısı