“Altıntopların altında bir yerde beş kişilik bir mezar vardı…” 1
*** Okurlarımız bildiklerini paylaşmaya devam ediyor…
70 yaşlarında bir okurum arıyor geçen hafta… Onu çocukluğumdan beridir tanıyorum… Yakın bir akrabası “kayıp”…
“Acaba Tekke Bahçesi’nde mi gömülüdür?” diye soruyor…
“Hayır, hiç sanmam… Bildiğim kadarıyla Yeri köyü civarında gömülü olabilir…”
Yakın akrabası Temmuz 1964’te “kayıp” edilmişti…
“Sana Lapta’yla ilgili bir şey söylemeliyim” diyor ve şöyle anlatıyor:
“Akrabalarımızın birisine 1974’ten sonra Lapta’da bir ev verilmişti… Oraya gittiğimiz zaman çok geniş avluda bir mevzi bulunduğunu görmüştük… Mevzinin içerisinde beş tane ölü Kıbrıslırum vardı – dört erkek ve genç bir kadındı bunlar… Bu genç kadının üstünde turuncu bir etek, geniş bir kemer vardı, bunu çok iyi hatırlarım fakat erkeklerin ne giydiklerini hatırlamam, sivil miydiler, askeri üniforma mı vardı üstlerinde, bunu hiç hatırlamam…
Savaşta öldürülmüş olan bu beş Kıbrıslırum’u mevziden dışarı çıkarırlarken ben oradaydım… Bir şiro gelmiş, büyük bir çukur kazmıştı çünkü bir iki kişi değil tam beş kişi gömeceklerdi… Bir metreden daha derin bir çukur kazdıydı şiro, sonra da mevziden çıkardıkları bu beş kişiyi, dördü erkek, turuncu etek giyen o kadını yani bu beş kişiyi, o çukura gömmüşlerdi. Şironun işi bittiğinde oraya bir çukur kazılmış ve içine insanların gömülmüş olduğundan hiç şüphe edemezdin, dümdüz etmişlerdi toprağı… Daha sonra mevziyi da kapattılardı…
Turuncu etekli, geniş kemer takan o Kıbrıslırum kadın ile dört Kıbrıslırum erkeğin gömüldüğü yerin hemen yanında bir altıntop – mimoza – ağacı vardı… En azından iyi bir yere gömüldüler, altıntoplar var üstlerinde, yakınlarında diye düşündüğümü hatırlarım… Gömüldükleri yere bir de büyük taş koyduydum ki nereye gömüldüklerini bileyim diye…
Bu beş kişi herhalde akrabamıza verilen evde öldürülmüşlerdi çünkü akrabamızın mutfağını hatırlarım da mutfakta kan vardı… Akrabamız bu mutfaktaki kan lekelerini çıkarmaya ne kadar uğraştıysa uğraşsın, o lekeler hiçbir zaman silinmedi, hiç çıkaramadı o lekeleri… Bu kan lekelerini temizleyecek herhangi bir ilaç yoktu sanki da… Sanki da bu mutfakta insanların öldürüldüğünü hatırlatmak için o lekeler orada kaldılar…
Yıllar geçti, birileri benim o şiroyla kazılmış, içine beş kişi gömülmüş mezarın üstüne koyduğum taşı kaldırdı… Köylüler altıntop ağacını kestiler ya da altıntopun dalları kırıldı ve kesmek zorunda kaldılar… Sonuçta artık o toplu mezarın yanındaki altıntop da yoktur…
Çocuklar küçükken ve bu toplu mezarın yakınında oynarlarken onlara “Gidin, uzakta oynayın da orada ölüler vardır gömülü” diye bağırırdım, çocukları oradan kaçırırdım…
Burası çok büyük bir avluydu, Lapta’daki akrabamızın yakınında bir da komşusu vardı ve bu koca avluyu paylaşırlardı…
Bir süre sonra bu avluyu telle ayırdılar, tel çekilirken toplu mezar komşunun avlusunda kaldıydı…