1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Ana Tanrıça Kültünün Kıbrıs Folklorundaki İzleri (1)
Ana Tanrıça Kültünün Kıbrıs Folklorundaki İzleri (1)

Ana Tanrıça Kültünün Kıbrıs Folklorundaki İzleri (1)

Ana Tanrıça Kültünün Kıbrıs Folklorundaki İzleri (1)

A+A-

 

Tuncer Bağışkan

BAŞLARKEN

Bu yazı dizisi ilkin Sanatçı ve Yazarlar Birliği’nin yayın organı olan Pygmalion Kültür Sanat Dergisi’nde “Ana Tanrıça Kültü’nün Kıbrıs Folklorundaki İzleri Üzerine Bir Deneme” adıyla 1993 yılında yayınlanmıştı. İlerleyen yıllarda Ana Tanrıça kültüyle benzer olan diğer kültlerdeki manevi inançların eklenmesiyle geliştirdiğim yazım bu sefer de Avrupa Gazetesi’nin 28.4.1999 – 17.5.1999 tarihli sayılarında “Ana Tanrıça Kültü’nün Kıbrıs Folklorundaki İzleri” adıyla tefrika halinde yayınlandı. Ancak gazetelerde yayınlanan yazılara ulaşmak hayli zor olduğundan, bu yazımın Adres dergisindeki köşemde de yayınlanmasının yararlı olacağı önerisi üzerine yazımı yeniden gözden geçirmem gerekti. Ancak yer yetmezliği nedeniyle yararlandığım 34 kaynak kitap ile 70 kaynak kişinin adlarına bu dizide yer verememiş olduğumdan, konuyla ilgili detaylı bilgi sağlamak isteyen okurların Pygmalion Dergisi’ne başvurmaları gerekecektir. Bu şekilde bir giriş yaptıktan sonra, şimdi de tarihin derinliklerinden günümüze kadar gelen “Ana Tanrıça Kültü’nün Kıbrıs Folklorundaki İzleri” yazı dizisine başlayabiliriz demektir.

TARİHİ SÜREÇ İÇİNDE ANA TANRIÇA KÜLTÜ

Tarih boyunca komşusu durumundaki birçok ülkenin yönetimine giren Kıbrıs insanları, yönetimlerine girdikleri ülkelerin kültürlerden etkilenmişler ve o kültürlere kendi birikimlerini de katarak Kıbrıs kültürünü yaratmışlardır. Dünyanın birçok yerinde hayli taraftar toplayıp tapınılan “Ana Tanrıça Kültü” de tarihsel süreç içinde Kıbrıs’ta biçimlenerek yaygınlaşmıştır.

Kıbrıslı Türkler olarak dışa dönük davranışlarımızla her ne kadar da pederşahi (babaerkil) bir toplum olduğumuz imajını yaratmaya çalışıyorsak da, geçmişe dayalı anaerkil (madrialkal) bir toplum olma niteliğinin özümüzü oluşturduğunu bilmiyorum vurgulamaya gerek var mı?

İnançların en eskilerinden biri de “Ana Tanrıça” kültüydü. Dokuz ay hamilelikten sonra dünyaya çocuk getiren kadınlar, doğurganlığın, toprağın ve bolluk ile bereketin simgesi sayılırlardı. Toprak analığı, analık da toprağı çağrıştırdığından, Ana Tanrıça’ya “Toprak Ana” adı da verilmişti.
Yontularıyla günümüze kadar gelen Ana Tanrıça, kucağında tuttuğu çocukla anneliği, şişman haliyle bereketi, yanındaki hayvanlarla vahşi doğanın koruyuculuğunu, başka bir görüşe göre ise hilal ay Ana Tanrıça’nın bakireliğini, dolunay hamileliğini, küçük ay ise analığını ve “Efes Artemis” yontularının çok göğüslü olmasıyla da bolluk ve bereketi simgelemekteydi. Önce dünyada yalnızca “Ana Tanrıça Kültü” varken, sonraki aşamalarda dünyanın değişik yerlerine dağılınca bölgesel özelliklerle donatılıp geliştirilmiş ve değişik adlar almıştır. Bu kült Anadolu’dan Mezopotamya, Suriye, Lübnan ve Filistin yoluyla Mısır, Kıbrıs, Girit ve Ege Adaları’na kadar bütün Akdeniz kıyılarına yayıldığı gibi, Yunanistan ve İtalya’ya da ulaşmış, hatta İskandinav ülkelerine kadar erişerek oralarda izler bırakmıştır.

Ana Tanrıça’nın girdiği ülkelerde değişik adlar alması kişileri o denli şaşkınlığa düşürmüştür ki, Halikarnas Balıkçısı adıyla ünlenen Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın “Anadolu Tanrıları” adlı kitabında, antik Latin ozanlarından Caludianus’un bir şiirinde Ana Tanrıça Kybele’nin adının Artemis mi? Ay mı? Hekate mi? Afrodit mi? yoksa Demeter mi? olduğunu sormaktan kendini alamadığını yazmıştır. AnaTanrıça, Hititlerde “Kubaba”, Mısır’da “İsis”, Lydia’da “Kybebe”, Frikya’da “Kybele”, Sümer’de “İnanna”, Yunanistan’da “Artemis”, Suriye ile Babil kaynaklarında “Astarte” (“Astart” veya “İştar”) (Hitit kaynaklarında İştar’dan “Şavşga” olarak da söz edilmektedir), Fenike kaynaklarında “İştar”, Efes kentinde “Efes(li) Artemis”, Kıbrıs’ta “Kuklalı (Baflı) Afrodit”, Romalılar tarafından “Venüs” ve Hıristiyanlık döneminde “Meryem Ana” adlarını alarak tapınılmıştır. Atribüleri (simge) ay, yıldız, güvercin, kumru, serçe, mersin ağacı ve güldür.

Ana Tanrıça’nın, Fenike ile Babil kaynaklarında ve Yunanistan ile Kıbrıs’ta adı geçen “Adonis” adlı bir de sevgilisi vardı. Adonis, doğanın ilkbaharda canlanmasını, kışınsa ölümünü simgeliyordu.

Afrodit denince akla aşk, güzellik ve fuhuş geliyorsa da, Kıbrıs’ın “Ana Tanrıça”sına bu isim daha sonraları Grekler tarafından verilmişti. Greklerden önce bu tanrıçanın adı “Ana Tanrıça”ydı. Sonraları “Astarte”(Astoret) oldu. Doğu etkisiyle (Babil, Fenike ve Frik) oluşan bu tanrıça, bolluk, bereket ve verimliliği simgeliyordu. Astarte (Astoret) kültü Suriye kıyılarına gelmeden önce uzun bir geçmişi vardı; Mezopotamya’nın İştar’ı idi. Daha sonra Suriye ve Lübnan civarında oturan Fenikelilere geçmiştir. Fenikeliler’de Astarte kültü “Aphacan Aphrodite”
şeklinde bir gelişme göstermiştir. Daha sonra bu tapınma Afrodit adıyla Sidonlulardan Yunanistan, Kıbrıs, Cythera, Eryx ve Sicilya’ya geçmiştir. Klasik yazarlar ise, bulundukları yere göre tanrıçanın adının sonuna “Cyprıs”, “Cytheraea” ve Erycina” unvanlarının da konduğu öğrenilmektedir. (Bu konudaki daha detaylı bilgilere taşlarla ilgili inançlar başlığı altında yer verilecektir)

Astarte kültü, daha sonraları Kukla’da Afrodit Tapınağı’nın kurulmasıyla, Kıbrıs’taki Afrodit kültünün temelleri de atılmış oldu. (Kukla’daki Afrodit kültü ile benzerlik içinde olan İzmir’deki Efes Artemis Kültü’nün kaynağı Anadolu’daki Ana Tanrıça kültü idi. Ancak bu kült Frikya, Lydia, Girit ve Grek kültlerinin etkisiyle “Efes Artemis Kültü”ne dönüştüğü üzerinde durulmaktadır) Bu külte daha önce, ya da daha sonra Kıbrıs’a ulaşan ve Babil, Fenike, Frig, Suriye ve Efes kaynaklı olan gizli ahlak dışı dinsel törenler de eklenmiştir. Antik yazarlardan Lucian, “De Dea Syria” adlı yapıtında, Babil kaynaklı ahlak dışı törenler hakkında bilgi vermiştir.  

Adanın çeşitli yerlerinde yapılan tapınakların özellikle Afrodit ile Astarte’ye ilişkin olması, Kıbrıs’ta bu tanrıçaya gösterilen ilginin bir işareti sayılmaktadır. Anadolu, Suriye ve Grek “Ana Tanrıça” kültlerinin Kıbrıs’ta karışıp kaynaşması sonucu ayni nitelikleri taşıyan “Kuklalı (Baflı) Afrodit Kültü” ortaya çıkmıştır. Kuklalı Afrodit’in fahişelik niteliği Grek mitolojisindeki tanımlamalara, sevgilisi Adonis söylencesi Suriye mitolojisindeki tanımlamalara ve tanrıçaya “Falos” denilen erkeklik uzvu armağan edilmesi ise Efes kaynaklı “Efes Artemis-Kybele kültü”  tanımlamalarına uygunluk göstermektedir.

Kıbrıs’ın değişik yerlerinde kurulan Ana Tanrıça’ya ilişkin tapınma yerlerinin en önemlileri, Eski Baf olarak bilinen Kukla, Golgoi, Arsos ve Akhna (Ahna)’daki “Afrodit Tapınakları”, Soli’deki Mısır etkisiyle yapılan “Afrodit İsis Tapınağı”, Larnaka Tuz Gölü yanındaki “Artemis Paralia Tapınağı” ve Kition ile Amatus’ta Fenike etkisiyle yapılan “Astarte Tapınağı”dır.

Antik yazarlardan Hesiodos’un “Theogania” adlı yapıtında, Kıbrıs’ın bereket ve güzellik tanrıçası Afrodit’in, “Aphros” adıyla bilinen denizin köpüklü dalgalarından doğduğu kayıtlıdır. Mitolojiye göre, gök tanrısı Uranus, yer tanrıçası Gaia’dan doğan çocukları öldürdüğünden, tanrıça, son doğan Kronos adlı çocuğuna bir tırpan vermiş, o da Uranus’un erkeklik uzvunu keserek denize atmış. Denizde köpükler yaratan bu uzuvdan, Kytrea adasının yanında Afrodit doğmuş ve bir midye kabuğunun içinde yol alarak Eski Baf olarak bilinen Kukla’nın birkaç mil güneydoğusunda Türkler tarafından “Gâvur Taşı” olarak bilinen “PETRA TOU RHOMIOU” kayalığından Kıbrıs’a ayak basmış. Kendisine bu nedenle “KYPRIS” adı verilmiş, o günden sonra da Kıbrıs’ın bereket tanrıçası olarak ibadet görmüş. Homeros’un İlyada ve Odysseia adlı destanlarında Aphrodite’den söz edilirken, Baf’ın Kıbrıslı kralının Kinyras olduğundan da söz edilmiştir. Tanrıça’nın Kıbrıs’a çıktığı yerin yakınına Kıbrıs’ın rahip kralı, Adonis’in babası ve Kıbrıs’taki Afrodit Kültü’nün kurucusu olarak gösterilen “KİNYRAS” tarafından M.Ö VIII. yüzyılda bir tapınak yaptırılmıştır. Bu tapınak Kıbrıs’taki sayısız Afrodit tapınaklarının en önemlilerindendi. Biçimiyle ilgili bilgilerimiz ise Roma döneminde basılan tunç sikkelere dayanmaktadır.

Tarihin derinliklerinden gelen ve Roma dönemi boyunca da önemini koruyan Ana Tanrıça Kültü, Hıristiyanlığın yayılmasıyla tehlikeye düşmüştür. Özellikle M.S 431 yılında Efes’te toplanan Hıristiyanlar, Bolluk ve Bereket Tanrıçası Efes Artemis’ın bazı özelliklerinin İsa Peygamberin annesi “Meryem Ana”ya verilmesini kararlaştırırlar. Böylece Efes’teki tapınağı aynı dönemde yıkılan Ana Tanrıça’ya ilişkin kültün yerini Hıristiyanlık alır. Bu arada, Ana Tanrıça’nın niteliklerinin bir bölümü (tanrıların anası “Theodokos” olma niteliği v.s) Meryem Ana’ya, öbür tanrıların nitelikleri ise diğer azizler ile azizelere devredilir. Çoktanrılı dinlerde kutsal sayılan sular, Yunancada “kutsal su” anlamına gelen “Hagiasma” sözcüğünden türetilen “Ayazma” adını alır ve yanlarına azizlerin, azizelerin, Meryem Ana ve İsa’nın adları verilen kiliseler yapılır. Bu gelişmeler doğrultusunda, Kıbrıs’taki bereket tanrıçası Afrodit’in nitelikleri de “Banaya” olarak da bilinen Bakire Meryem Ana’nın adının sonuna eklenir.

ANA TANRIÇA’NIN ANISINA ANADOLU İLE KIBRIS’TA YAPILAN ŞENLİKLER

Yukarıda da birkaç kez vurgulandığı gibi, Anadolu’da çok uzun yıllar “Kybele” adıyla ibadet gören Ana Tanrıça kültü, Yunan çağında Hitit ve Frik etkileriyle “Efes Artemis Kültü”ne dönüşmüştü. Bu Kültün merkezi de, dünyanın yedi harikasından biri olan “Artemision”un (Artemis Tapınağı’nın) bulunduğu Efes kentiydi. M.S 2’inci yüzyıla tarihlenen Efes Artemis heykelinin 1980 yılında Kıbrıs’ta (Salamis denizinde) bir rastlantı sonucu bulunmasıyla, Efes Artemis kültünün Kıbrıs’a taşınmış olduğu savı da kanıtlanmış oldu. (Bu heykel 7.8.1980 tarihinde Sergio Galloni adlı bir İtalyan tarafından Salamis’teki Kocareis – Park Otel arasındaki denizden çıkarılırken, bir rastlantı sonucu olaya tanık olmuş ve durumu anında polise bildirmek suretiyle bu heykelin müzelerimize kazandırılması da sağlanmış olur)

M.Ö VI. yüzyılın sonuyla M.Ö V.yüzyılın başlarında, tanrıça Efes Artemis için Efes kentinde şenlikler düzenlenirdi. Mayıs-Haziran aylarında gerçekleşen şenliklere Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs’tan da katılmalar olurdu. Kıbrıs ile İonya şehirlerinin Pers egemenliğinde bulunduğu o yıllardan günümüze ulaşan yazılı bilgilerin yanı sıra, İonya bölgesinde yer alan Efes’teki Artemis tapınağı ile “Smyrna” olarak bilinen antik İzmir’de çok sayıda Kıbrıs yontularının bulunması ve bunların da güçlü İonya etkileri taşımaları, Kıbrıs ile İonya arasında sıkı bağlar bulunduğuna işaret sayılmaktadır. Efes Artemis adına düzenlenen şenliklerin ilk gününde “Artemision” olarak bilinen Artemis Tapınağı yaya olarak ziyaret edilirdi. Tapınağın içindeki ünlü yontu sanatçısı “Endoios” tarafından sert bir odundan yapılmış olan tanrıçanın heykeli deniz kıyısına indirilip yıkanır ve denizin tuzuyla beslenirdi. Bu uygulama belki de tanrıçanın denizden doğduğu, ya da denizci özelliğinin simgesi olmasından kaynaklanıyordu. Törenlerde çeşitli oyunlar oynanır, dans edilir, flüt ile müzik icra edilir ve atletizm yarışları yapılırdı. Tapınağı ziyaret edenler tanrıçanın heykeline giysiler sunarlar ve heykeli yağlarlardı.

Kıbrıs’ta aynı nitelikleri taşıyan “KUKLALI (BAFLI) AFRODİT”e de benzer törenlerin düzenlendiği antik yazarlardan Strabon tarafından ortaya konmuş bulunmaktadır. Kukla’taki tapınak, her yıl Nisan ile Mayıs aylarında, Kıbrıs’ın değişik bölgelerinden, İran, Yunanistan ve Anadolu’dan gelenler tarafından ziyaret edilir; tanrıça için “Aphrodissia” ile “Adonia” adı verilen ve üç bölümden oluşan kutlama törenleri yapılırdı. Ziyaretçiler önce şimdiki Yeni Baf’ın olduğu yerde toplanırlar, en yeni elbiselerini giyerler ve başlarına mersin dalından çelenkler takarak 7 ½ mil uzaktaki Afrodit tapınağına doğru, kadınlı erkekli yığınlar halinde, yürüyüşe geçerlerdi. Yolda müzik eşliğinde bereket tanrıçasına “izdivaç şarkıları” söylenirdi. Yolun sonuna doğru, içinde mersin ve gül ağaçları ile zambaklar olan şimdiki Yeroşibu köyünün olduğu yerde bulunan “Afrodit’in Kutsal Bahçeleri”nden geçilerek Afrodit Tapınağı’na ulaşılırdı. Ziyaretçiler para verip bir parça tuz ile “Fallus” olarak bilinen erkeklik uzvunun bir modelini satın alıp tanrıçaya adak olarak sunarlardı. Tuz, Afrodit’in denizden doğuşunu, Fallus ise bereketi simgelemekteydi. Adaklardan sonra, tapınağın çevresinde toplanarak dans ederler, atletizm yarışlarına katılırlar ve dinsel şarkılar söylerlerdi. Bu arada kadınlar denizde yıkanırlar, tanrıçaya mersin dalları sunarlar, buhur yakarlar ve erkek bir domuz kurban ederlerdi. Dördüncü günün sonundaysa “Eleochristion” denilen bir tören düzenlenir, tanrıçayı simgeleyen tapınaktaki konik taş yağlanırdı.

Kutlamanın ikinci bölümü ise iki gün sürerdi. Bu günlerde bereket tanrıçasının sevgilisi Attis’in (Adonis) doğum ile ölümünü simgeleyen törenler yapılırdı. Bu kültün Kıbrıs’a M.Ö VII. yüzyılda Babil ile Suriye’den geldiği öne sürülmektedir.  

Kutlamanın üçüncü bölümüne ise “Aphrodissia” denilirdi ki, bu bölümde ürünün gücünü simgeleyen “Aphrodit / Urania Kültü” için törenler yapılırdı.

Attika’da genç kızların koruyucusu olarak görülen Artemis’e her beş yılda bir “Artemis Brauronia Şenlikleri” yapılırdı. Bu şenliklerde safran sarısı elbiseler giyen beş-on yaşlarındaki kız çocuklarından meydana gelen bir grup, tapınakta yapılan bir törenle tanrıçanın hizmetine teslim edilirdi. Bu kızlara Arktoi (ayılar) denirdi.

DEVAM EDECEK

Bu haber toplam 9222 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 193. Sayısı

Adres Kıbrıs 193. Sayısı