Ana Tanrıça Kültü’nün Kıbrıs Folklorundaki İzleri (2)
Ana Tanrıça Kültü’nün Kıbrıs Folklorundaki İzleri (2)
Tuncer BAĞIŞKAN
AĞAÇLAR İLE KUTSAL YERLERİN ETRAFINDA ÇALGILI, YA DA ÇALGISIZ DANS ETMEK
Antik dönemlerde ağaçlar (özellikle de çam ağacı) kutsal sayıldığından, bunların manevi güçlerine dans etmek yaygın bir inanç şekliydi. Bu nedenle tanrıların bulunduğuna inanılan yerlerin, tapınakların, ya da tanrı yerine konan kutsal nesnelerin çevrelerinde oyun ağırlıklı çalgılı veya çalgısız dini törenler düzenlenirdi. Tanrılar için dans etmek, oyun oynamak veya tepinmek bir bakımdan kişilerin kötülüklerden arınmaları ve manevi güce olan bağlılığın bir ifadesi sayılırdı.
Azra Erhat’ın Mitoloji Sözlüğü kitabında, Zeus’un kızları olarak gösterilen Nypheler’in Artemis’le birlikte ırmak ağızlarında şenlik yaptıkları bilgileri yer almaktadır. Anadolu-Yunan mitolojisinde ise Musalar yedi müzik perisi olup türkü çağırıp çalgı çalarlardı. Yine araştırmacı-yazar İsmet Zeki Eyüboğlu’na göre, peri kızları geceleri ay ışığında toplanıp göllerin kıyısında çalgılı (davullu) düğün-dernek düzenlemekte ve geceleri cinler ile peri kızları göllerde yıkanmaktadır. Bu inanca uymayanları ise çarparlarmış. Kıbrıs’ta olduğu gibi Anadolu’da da cinlerin (şeytanların) düğünü inancının yaygın olduğu bilgileri edinilmektedir. Bunlar insanları ürperten yerlerde, eski tapınaklarda, ıssız ormanlarda, eski ev yıkıntılarında çalgılı düğünler yaparlar ve oralardan geçen insanları, atları, hayvanları çatlatırlarmış.
Eski Mısırda gerçekleştirilen dini törenlerde flüt, çift flüt, boru, çeşitli türlerde harp, ut (lavta), lir, Tef (zilli tef-Tambur), davul (dümbelek), zil (çalpara) ve sistra (uzun çubuklara geçirilen kasnakların, çubukların sallanmasıyla ses çıkartmaları düzenine dayalı bir müzik aleti) çalınırdı. Mısır’da bu törene katılan müzisyenlerin saçlarının kazınmış olduğu resimlerden anlaşılmaktadır.
Antik yazarlardan Strabon, antik dönemlerdeki kutlama törenlerinde flüt, def veya vurulmak suretiyle ses çıkaran vurgulu aletler çalındığını, doğu ülkelerinde Ana Tanrıça Astarte ile Afrodit’in özelliklerini taşıyan Artemis Koloene’nin onuruna dans edildiğini yazmıştır. Anadolu’da Ana Tanrıça Kybele için gerçekleştirilen törenlerde tanrıçanın rahipleri olan Koribantlar vahşi danslar yaparlar ve diğerleri gibi zil, davul ve flüt çalarlardı. Yunanistan’da da durum ayniydi.
Artemis, müzik tanrısı Apollon’un kardeşi olması itibarıyla müzik ve dansla yakından ilgili bir tanrıçaydı. Müzik tanrıçası olarak kabul edildiğinden “Hymnia” (hymnos; şarkı kelimesinden) adını almaktadır. Artemis müziğin yanı sıra dansla da yakından ilgili bir tanrıçaydı. Genç kızlar ona olan bağlılıklarını dansla ifade ederlerdi. Ayrıca tanrıçanın onuruna her türlü müzikli eğlencenin yanı sıra şarkılar söylenir, danslar oynanır ve müsabakalar yapılırdı. Bu nedenle Lydia kaynaklı olduğuna inanılan “Kordaka dansı”ndan dolayı Manisa’da (Sipylos) Artemis Kordaka (Kordaka Dansının tanrıçası) adıyla bilinirdi. Bu dans daha sonra Yunanistan’a yayılmıştır. Sardes’te “Artemis Koloene”, Lydia’da Tmolos dağından ötürü “Artemis Tmolia” ve Perge’de “Artemis Pergaia” adıyla tanrıçanın onuruna çalgılı ve danslı şenlikler (korolar ve danslar) düzenlenirdi. Perge’nin koruyucu tanrıçası olarak görülen Artemis Pergaia onuruna her yıl bir Panegyris (şenlik) düzenlenir ve bu şenliklerde şarkılar söylenir, dans edilir ve müsabakalar yapılırdı.
Kıbrıs’ta, içlerinde kucağında bebek tutan kadınlar, yılan kabartmaları, güvercin ve boğalar bulunan tapınaklarda gruplar halinde dans etmek Eski Tunç Devri’nde (M.Ö 2300 - 1900) görülen bir motiftir. Belapais yanındaki Vunous mezarlığında ele geçen bir tapınak modelinde bu konu açıkça görülmektedir. Burada duvarla çevrili kutsal bir alan içinde (Temenos) boğa masklı figürlerin üçü elleri önde kavuşmuş durumda dans etmekte, ellerinin birleştiği yerde birer yılan bulunmakta ve tapınaktaki bir kadın kucağında çocuk tutmaktadır. Bu sahne “kutsal evlilik”, ya da güvercin, yılan ve çocuk tutan figürlere dayanılarak “Ana Tanrıçaya bağlı bereketle ilgili bir din”in söz konusu olabileceği öne sürülmüştür. Bu tapınak modelinin bulunduğu mezarda üzerinde kuş, ya da güvercin betimleri bulunan bir de seramik ele geçmiştir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, M.Ö VI. yüzyıl sonu ile M.Ö V. yüzyılın başlarında Perslerin egemenliğindeki Efes’teki Tanrıça Efes Artemis ve Kıbrıs’taki Kuklalı (Baflı) Afrodit için çevre ülkelerden olan İran, Yunanistan, Anadolu ve Kıbrıs gibi ülkelerdeki inananların katılımıyla birer şenlik düzenlenirdi. Bu şenliklerde her iki şehirde de değişik adlar altında ve değişik tarihlerde olsa bile “Bereket Tanrıçası” olarak bilinen tanrıçaya müzik eşliğinde izdivaç ile dinsel şarkılar söylenir, tapınağın çevresinde dans edilir ve yarışmalar yapılırdı.
Kıbrıs’taki Vuni Sarayı, Arsos, Ay. İrini (Akdeniz) ve değişik yerlerde gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda Kıbrıs’ın bolluk ve bereket tanrıçası Afrodit ile Kıbrıs’taki Afrodit Kültü’nün kurucusu olan Kyniras’la ilgili olan ve adak amacıyla yapılan pişmiş topraktan adak hediyeleri bulunmuştur. Bu buluntularda, müzik ve dans birinci sırayı alırken, bunların Suriye-Filistin etkisiyle Kıbrıs’a mal oldukları ve M.Ö VII. Yüzyılın son çeyreğinden başlayarak M.Ö VI. yüzyıl boyunca Kıbrıs’ın Bereket Tanrıçası’na adak olarak sunuldukları anlaşılmıştır. Bu buluntuların arasında grup halinde müzik aleti çalan bir kişinin veya kutsal bir ağacın etrafında el ele dans eden pişmiş topraktan yapılmış figürinler, lir, def, çift flüt gibi değişik müzik aleti çalan figürinler, yeniden doğuşu simgeleyen kutsal “Bok Böceği” (Skarabe), Filistin-Suriye aracılığıyla Kıbrıs’a geldiği ileri sürülen tanrı Bes ve benzeri Mısır Tanrılarının tılısımları (Amuletleri), nazar boncukları ve benzeri buluntular yer almaktadır.
Pişmiş topraktan yapılmış bu buluntuların arasındaki ut, çift flüt, def, tamburin ve lir (harp) çalan bir figür, ya da “kutsal ağacın” tepesinde güvercinlerin olduğu konik bir sütun şeklindeki güvercinliğin, ya da müzik aleti çalan bir figürinin veya üç filizli bir ağacın etrafında el ele tutuşmuş oynayarak dönen üçlü, ya da altılı kadınlar (insanlar) dikkat çekicidir. Bazen bu figürler tek durumda bir müzik aleti çalmaktadır. Adak amacıyla kullanılan ve bir dansçı grubunun ortasındaki kutsal sayılan ağaç tapımı ön plana çıkmaktadır. Bu figürinlerden bazıları müzik aleti çalarlarken, bazılarının elleri yanlarında, bazıları da güvercin, hayvan, tabak, mendil (küçük bir kumaş), lamba, çocuk ve benzeri adaklar tutmaktadırlar. Giydikleri ayaklara kadar uzanan elbiseler onları rahibelere benzetmektedir. Başlarında ayrıca sivri külah bulunmaktadır. Bu figürinler ilkin “Kardan adam (“Snow man”) tekniği ile yapılırlarken, M.Ö VII. yüzyılın sonunda, muhtemelen Suriye’den getirilen kalıplarla yapılmaya başlandı. Kıbrıs’ta bu figürinler Vouni sarayı, Ayia İrini (Akdeniz köyü), Girne kanalizasyon kazısı, Arsos’ta ve başka yerlerde de bulunmuştur.
26.Haziran-16.Temmuz.1997 tarihleri arasında Girne Belediyesinin Özgür Sokak ile Silifke Sokak kavşağında kanalizasyon açma çalışmaları sırasında bazı buluntuların açığa çıkması üzerine burada Eski Eserler ve Müzeler Dairesi tarafından bir kurtarma kazısı gerçekleştirilmişti. Bu kazıda saptanan ve “Bothros” (çöplük) olduğu sanılan bir çukur içerisinde, başta tılsım amaçlarıyla kullanılan ve yeniden doğuşu simgeleyen Skarabe mühürler (Kutsal Bok Böceği şekilli mühürler), pişmiş topraktan yapılmış çeşitli buluntular ve tepesinde filiz motifi bulunan bir ağaç ve lir, harp, deplek, çalpara ve benzeri çalgı aletleri çalan bir kişinin etrafında el ele tutuşmuş durumda dönen figürinler de ele geçmiştir. Tapınaklara adanan adakların döküldüğü bu tür bir Bothros çukuruna Kition’daki Fenike etkilerini taşıyan Astarte Tapınağı avlusunda da rastlanıldığını söylemiştik. Bu konuda derinlemesine bir araştırma yapmamış olmakla birlikte, ağacın uç kısmındaki üçlü filiz motifinin, daha eski olan Geç Tunç ile Geometrik dönemlere ait motifler arasında yer almış olma olasılığının kuvvetle muhtemel olduğuna inanmaktayım. Hikmet Tanyu’nun kaleme aldığı “Fatma Anamız (Fadime Anamız) ve el ile ilgili inançlar üzerine kısa bir araştırma” yazısında, ağacın tepesindeki filiz motifi, Hz. Ali’nin eşi -Hz. Peygamber’in küçük kızı- Fatma’dan dolayı “Fatma Ana’nın eli motifi” olarak Anadolu halk inançları ile halılara giren motifleri anımsatmaktadır. Bu inancın, gebelik, doğum ve hastalıkların tedavisi, uğur ve bereket temini, Fatma anadan güç ile kuvvet alma gibi anlamlara geldiği üzerinde durulmaktadır.
Kıbrıs’ta Bereket Tanrıçası olarak ibadet edilen “Baflı Afrodit Kültü”nün kurucusu olarak Kilikyalı ve özellikle de Suriyeli olarak gösterilen “Kıbrıs’ın rahip kralı Kinyras”dır. İsveçli arkeolog E. Gjerstad’ın araştırmalarına dayanılarak, bu kralın adının Sami dilinde “Harp” anlamına gelen Kinnor’dan türediği ve Harp ile Frigya flütü eşliğinde Tanrıça Afrodit’e Epik şiirler (izdivaç ilahileri) okunmasının da bu kralın bir özelliği sayıldığı öğrenilmektedir.
Çam ağacının kutsallığı ile tanrılara çalgılı dini törenler düzenlendiğine değindikten sonra, şimdi de Kıbrıs’ta bununla benzer olan bir tespitimi de aktarayım. Çok eskiden Platanisso (Balalan) köyünde, şimdilerde yeri unutulan ve “Tapınak ağacı” olarak bilinen bir çam ağacı vardı. Köy sakinlerinden Şerife Mulla Nine, bu ağacın yerinin tespit edilmesi halinde, gözleri görmeyen torununun sağlığa kavuşması için söyle bir adakta bulunduğunu bilgime getirmiştir:”Bu ağacın yeri bulunursa, çocuğum görsün diye ağaca düğün yapacağım…. üzerine kırmızı ve beyaz mantin (kurdele) bağlayacağım. Deplek götürüp çocuğa çaldıracağım. Etrafını oynayarak dolaşacağım.”
Çalgılı düğünlerin yapılmasına ilişkin diğer bir tespit ise kötü ruhlarla ilgilidir. Yakın geçmişimizde Kıbrıslı Türk ve Rumların hastalıklara ilişkin ortak inançları, tüm hastalıkların kötü ruhlardan kaynaklandığı doğrultusundaydı. Bunlar değişik tip ve şekillerde insanlara görünürlermiş. Genellikle arklarda, derelerde, dere yataklarında, pınarlarda, sulak yerlerde, ağaçlıklarda ve çalılıklarda barındıklarına ve bu gibi yerlerde çalgılı düğünler yaptıklarına inanılırdı. Rum araştırmacılardan Maria Pareskevopoulou ile Nearchos Clerides’in tespitlerine göre gölgesi hafif olanlara görünen cinlerin, akarsularda, su birikintilerinde, arklarda, derelerde, dere yataklarında, pınarlarda, sulak yerlerde, ağaçlıklarda ve çalılıklarda barındıklarına, buralarda ziyafetler düzenlediklerine, yiyip içtiklerine ve flüt ile kemana benzeyen müzik aletleri eşliğinde dans ettiklerine inanılırdı.
Bir zamanlar Lefkoşa’da Bedesten yanındaki Deveciler Hanı’nın batı bitişiğinde Ethem Dede’ye ait bir türbe vardı. Önemli bir türbe olması nedeniyle Bandabuliya’nın önünden geçen yola Ethem Dede Sokağı adı verilmişti. Şimdi bile herhangi bir şeyini kaybedenlerin Ethem Dede’ye “yedi göbek atma” adağında bulunmaları halinde kaybettikleri eşyalarını anında bulacaklarına inanılmaktadır. Adak adanırken kaybedilen eşyanın adı da zikredilerek şu dörtlük söylenmektedir: “Ethem Dede Ethem Dede, Gömleğin keten Dede, Kaybettiğim ……… (eşyamı) bulayım, sana yedi göbek atacayım”.
MERSİN AĞACINA İLİŞKİN İNANÇ VE UYGULAMALAR
Yunanca’da mersin ağacı anlamına gelen Myrrha, antik çağlarda bolluk ve bereket tanrıçasının sevgilisi Adonis’in annesini (ya da Smyrna’yı) temsil ederdi. Söylenceye göre, Kıbrıs’ın Rahib Kralı Kinyras’ın Myrrha isimli bir kızı varmış. (Ancak M.Ö V. yüzyılda yaşamış olan ozan Panyasis’in anlatımına göre Myrrha’nın babası Kinyras değil de Suriye kralı Theios’tur) Tanrıların gazabına uğrayan bu kız babası Kinyras ile sevişerek hamile kalmış. Babası, seviştiği kişinin kendi öz kızı olduğunu anlayınca onu öldürmek istemiş. Tam o anda kızı kurtarmak isteyen tanrılar devreye girerek onu mersin ağacına dönüştürmüşler. Bir süre sonra da ağacın kabuğu çatlayarak Adonis dünyaya gelmiş.
Bu söylenceden ayrı olarak, mersin ağacını “Ana” olarak kabul eden başka bir söylence de vardır. Her ağacın Dryad adı verilen bir perisinin bulunduğuna ve bu ağaçla doğup bu ağaçla öldüğüne ilişkin bir söylencede, Dryope olarak adı geçen kadın, çiçek açmış bir mersin ağacından bir dal kesince ağacın Dryad’ını da öldürmüş olur. Dryad’ın lanetine uğrayan kadın o anda yavaş yavaş bir mersin ağacına dönüşmeye başlamış. Tam gövdesi mersin ağacına dönüşürken, yanında bulunan kız kardeşine, babasına ve kocasına: “Çocuğumu dallarımın arasından alın. Sütnineye verin. Sık sık dallarımın altına getirin, onu burada emzirsinler. Gölgemde koşup oynasın. Konuşacak ve söz anlayacak çağa gelince beni ‘Anam’ diye çağırsın, annesinin bu gövdede olduğunu bilsin” demiş, sonra da mersin ağacı oluvermiş. Bu söylence, günümüzde de saygı gören mersin ağacının yüzyıllar boyunca bir “ana” olarak bilindiği; ona saygı duyulduğu doğrultusundadır.
Yunan mitolojisinde mersin ağacı Afrodit’in simgesi sayılırdı. Yontularında, genellikle, başında mersin dalı çelengiyle betimlenirdi. M.Ö 351-332 yılları arasına tarihlenen Salamis kralı Pnytagoras’a ilişkin sikkelerde bu açıkça görülmektedir. Ayrıca, Kukla’daki Afrodit Tapınağını ziyaret edenlerin başlarına mersin dalı çelengi taktıkları ve “Afrodit’in Kutsal Bahçeleri”nde mersin ağacı yetiştirildiği öğrenilmektedir.
Antik çağlarda olduğu gibi, Kıbrıs folklorunda da mersin ağacı “Anamız”, “İlk anamız”, “İkinci anamız” ve “Beşikten mezara anamız” olarak bilinmektedir. Kıbrıs’ta küçük çocukların altlarına pudra yerine mersin tozu ekelenirdi. Mersin dalları önce fırında kurutulur, sonra da yaprakları öğütülerek elekten geçirilirdi. Elde edilen tozun içine ya yağ eklenir, ya da yağlı bir bez içinde korunurdu. Gerektiğinde çocukların altına pudra yerine konur, buna da “çocuğu mersinleme” denirdi. Ayrıca mezarlara da mersin dalları konurdu. Mersin ağacı, yanından geçip de yapraklarını koklamayanları : “Sana analık ettim, ama sen beni tütlemeden (koklamadan) geçtin. Lanet olsun sana” diye lanetlediği, onlara ilendiği kabul edilmektedir.
DEVAM EDECEK