“Anahtar, Genel Sağlık Sigortası”
Kıbrıs Türk Tabipleri Odası Başkanı Dr. Cemal Mert, sağlık sistemindeki sorunların temelinde finansman yetersizliği yattığını söyleyerek, Genel Sağlık Sigortası’nın sorunların çözümünü sağlayacak anahtar olduğunu savundu
“Devlet sağlık bütçesini kısıtlı tuttuğu sürece, Kuzey Kıbrıs koşullarında uygun bir sağlık sisteminin kurulması mümkün değildir. AB ülkelerine, OECD ülkelerine baktığımızda sağlık bütçelerinin %8-12 olduğunu görüyoruz. Kuzey Kıbrıs’ta, son yıllardaki artırılmış haliyle bile, sağlığa bütçeden ayrılan pay %6-6,5 civarındadır”
“Finansman yetersizliğini 2016 bütçesinde de aşamayacağımız görülmektedir. Yine %6,5 civarında bir kaynak ayrıldı. 10 yıl içinde de bütçe dengelerinin değişeceğini öngörmediğimize göre, sağlık sistemine kaynak ayırmamız bütçe koşulları altında mümkün değildir”
“Eğer sağlığa %6-6,5 kaynak ayırmaya devam edersek, sistem aynen devam eder. Kaynaklarımızı artırırsak, sistemin kalitesi artar. Bunu unutmamamız lazım. Bunun için Genel Sağlık Sigortası en önemlisidir. Tek başına sorunları çözmez ama sorunların çözümünü sağlayacak anahtar Genel Sağlık Sigortası’dır”
“Sistemsizliğin sürmesi, toplumun geneline çok pahalı, ama düşük kalitede bir sağlık hizmeti olarak geri dönmektedir. Sağlık reformu dediğimizde kastettiğimiz bunların bir sisteme dönüştürülmesi, sistem dediğimizde de bu sistemi finanse edecek paranın bir kaynakta yani Genel Sağlık Sigortası’nda toparlanarak sistemin sürdürülebilmesi için kullanılmasıdır”
Ödül AŞIK ÜLKER
Kıbrıs Türk Tabipleri Odası Başkanı Dr. Cemal Mert, sağlık sistemindeki sorunların temelinde finansman yetersizliğinin yattığını söyleyerek, Genel Sağlık Sigortası’nın sorunların çözümünü sağlayacak anahtar olduğunu savundu.
“Devlet sağlık bütçesini kısıtlı tuttuğu sürece, Kuzey Kıbrıs koşullarında uygun bir sağlık sisteminin kurulması mümkün değildir” diyen Dr. Mert, “Finansman yetersizliğini 2016 bütçesinde de aşamayacağımız görülmektedir. Yine %6,5 civarında bir kaynak ayrıldı. 10 yıl içinde de bütçe dengelerinin değişeceğini öngörmediğimize göre, sağlık sistemine kaynak ayırmamız bütçe koşulları altında mümkün değildir” diye konuştu.
Dr. Mert, sistemsizliğin sürmesinin toplumun geneline çok pahalı ama düşük kalitede bir sağlık hizmeti olarak geri döndüğünü kaydederek, şunları söyledi:
“Sağlık reformu dediğimizde kastettiğimiz bunların bir sisteme dönüştürülmesi, sistem dediğimizde de bu sistemi finanse edecek paranın bir kaynakta yani Genel Sağlık Sigortası’nda toparlanarak sistemin sürdürülebilmesi için kullanılmasıdır.”
“Pahalı ve verimsiz”
Soru: Sizce sağlıktaki esas sorun nedir? Bugünkü noktaya neden gelindi? Kaosun nedeni nedir?
Dr. Mert: Sağlıkta yıllar içerisinde birikmiş sorunlar var. Son birkaç ay içerisinde, özellikle kamu hastanelerindeki grev ve eylemler nedeniyle, konu yeniden kamuoyunun gündemine geldi. Sağlık sektör olarak çok farklı bileşenleri olan, çok bilinmeyenli bir denklem. Dolayısıyla en ideal sistemlerde bile mutlaka günlük yapılması gereken işler, günlük sorunlar var. Bunlar gündelik olarak çözülmesi gereken sorunlardır. Ülkemiz özelini ele alırsak, sağlıkta konuya iki çerçevede yaklaşmamız lazım. Bir, sağlık sisteminin hem kamuda, hem özelde günlük işleyişi içerisinde oluşan sorunlar ve bunların çözümü; iki, sağlık sisteminin sistem olarak eksiklikleri, hataları.
Ülkemizdeki sağlık sisteminde esas sorunumuz bir sistemin oturmuş olmamasıdır. Kuzey Kıbrıs’ta 1974’ten bu yana oturmuş bir sağlık sistemi olmadığı için ya da sağlık sisteminin özü sistemsizlik olduğu için reform yapılamadı. Aslında sağlıkta reform tutarlı bir şekilde halka ucuz, kaliteli, ulaşılabilir sağlık hizmetinin sunulabilmesidir. Bu sağlık hizmetinin ülkemiz koşullarında hem özelde, hem kamuda eşgüdüm içinde sunulması gerekir. İnsanlar gündelik sorunların bir şekilde çözüldüğünü görebilir. Sağlıkla ilgili bir probleminiz olduğunda kamu hastanelerinde veya özel hastanelerde veya özel kliniklerde kamu kaynaklarından veya kendi cebinizden ödeyerek bunu halledebiliyorsunuz. Halledemediğinizde devlet sizi sevk sistemiyle Türkiye’ye, başka ülkelere sevk edebiliyor, bazı insanlarımız da Güney Kıbrıs’a gidip sağlık sorununu çözüyor. Bizim ülkemizde birçok başka ülkeden daha iyi koşullarda sağlık hizmeti verildiğini iddia edebiliriz ancak ülkemizde işleyen bir sağlık sistemi olmadığı için bu hizmeti çok pahalıya ve verimsiz veriyoruz.
Ülkemizde, gerek özelde, gerekse kamudaki yetişmiş insan gücü ve sisteme yapılan yatırımlar sistemsizlikten dolayı hakkıyla değerlendirilemiyor. Dolayısıyla bizim hekim örgütleri olarak “sağlıkta reform”, “sağlıkta sistem oluşturulması” derken esas amacımız, sağlık hizmetlerinin bir sistematik içerisinde, verimli, ekonomik, her hastaya eşit ve ulaşılabilir şekilde verilmesidir. 1974’ten bu yana giderek büyüyen sorun, sistemdeki kaos ve sistemsizliktir. Sağlık 24 saat kesintisiz hizmet veren bir sektördür ve dolayısıyla 24 saat hizmet üzerinden kurgulanması gerekir. Ülkemizde kamu hastanelerinde mesai saatlerinin kısa olması, yeterli hekim ve sağlık personeli kadrolarının doldurulmaması, altyapıya yeterli yatırım yapılmaması sistemin çalışabilir olmamasına neden oluyor.
“Sağlığa 600 milyon TL”
Soru: Bahsettiğiniz sistem veya sistemsizlikle ilgili yapılması gereken reformlar nelerdir?
Dr. Mert: 20 yıldan fazla bir süredir devam eden sistem tartışmalarında, sağlıkla ilgili bütün örgütlerin, bütün paydaşların üzerinde hemfikir olduğu genel bir çerçeve var. Bu süre içerisinde hemfikir olunan çerçevenin siyasi ve toplumsal irade eksikliği nedeniyle yaşama geçmemesinden dolayı kaos gittikçe büyümektedir. Bunun özü de sağlık sisteminin pahalı bir sistem olması, bu sistemin kurulabilmesi ve idame ettirilebilmesi için gerekli kaynağın bütçeye konmamasıdır. Devlet sağlık bütçesini kısıtlı tuttuğu sürece, Kuzey Kıbrıs koşullarında uygun bir sağlık sisteminin kurulması mümkün değildir. AB ülkelerine, OECD ülkelerine baktığımızda sağlık bütçelerinin %8-12 olduğunu görüyoruz. Kuzey Kıbrıs’ta, son yıllardaki artırılmış haliyle bile, sağlığa bütçeden ayrılan pay %6-6,5 civarındadır. 2015’te Sağlık Bakanlığı bütçesi 270 milyon TL civarındaydı. Bu bütçenin büyük kısmı personel giderlerine ayrılmıştır, yatırım bütçesi çok azdır. Genelde büyük yatırımlar Türkiye kaynakları seferber edilerek, proje bazında yapılmaya çalışılıyor, ki bu da çok ağır aksak işleyen bir sistemdir.
Yıllar içinde yapılan tartışmalarda %6-6,5’luk bütçeye, %4-5 civarında da Genel Sağlık Sigortası girdisi getirilerek finansman sorununun çözülmesi hedeflenmiştir. Yani bütçe dışı kaynaklar, Genel Sağlık Sigortası sistemiyle düzeltilebilirse, oran kısa vadede %8-10’a çıkabilir. Bununla sağlık sisteminin hem kamuda, hem özelde finansmanının sağlanması, vatandaşın ister, kamu ister özel sektörden hizmet alabilmesi, 24 saat kesintisiz, ulaşılabilir, ucuz bir sistem kurulması hedefleniyor. Yıllar içerisinde Sağlık Bakanlığı’nın, hükümetlerin bütçeyi artırma ve sağlığa kaynak yaratma konusundaki beceriksizlikleri ve yetersizlikleri sistemin reforme edilmesine ve ideal koşulların uygulanmasına olanak vermemiştir. Sağlık çalışanları bu sistemde hak ettikleri maaş ve özlük haklarını alamadıklarından dolayı, kendi yaşam standartlarını artırmak, hayatlarını sürdürebilmek için kamudaki görevlerinin yanı sıra özel hastanelerde veya kliniklerinde hizmet vermeye çalışıyorlar. Bu şekilde devletin verdiği bütçede ayırdığı kaynak kadar, vatandaş da kendi sağlığı için cebinden ekstra bir kaynak ayırmaktadır.
Sağlık Bakanlığı’nın oluşturduğu Genel Sağlık Sigortası’nı hazırlayacak komitede Tabip Odası olarak biz de temsil edildik. Oradaki verilerden elde ettiğimiz bilgilere göre, ülkemizde yaklaşık 600 milyon TL civarında bir kaynak sağlıkla ilgili olarak piyasada dolaşmaktadır. Bu kaynağın, 270 milyon TL’si bütçede öngörülen miktardır. Buna ek olarak hastanelerde hizmet alanlardan bağış adı altında toplanan ücretler vardır. Yılda yaklaşık 140-150 milyon TL de Sosyal Sigortalılardan kesilen sağlık primleri vardır. Toplamda 200 milyon TL civarında da özel hastane, özel klinikler ve yurtdışı sağlık harcamalarına harcanan bir miktar vardır. Yani bunların toplamı olan 600 milyon TL kaynak vatandaşın ve devletin bütçesinden sağlık için harcanmaktadır. Ancak mevcut sistemde, sabah devlet hastanesinde sağlık hizmeti alan bir kişi, öğleden sonra aynı hastanenin doktorundan dışarıda hizmet aldığında ekstra bir ücret ödemektedir. Halbuki Genel Sağlık Sigortası sistemi olsa, o kişi bir kez ödemede bulunacaktı. Dolayısıyla bir verimsizlik ve israf söz konusudur. Gerek özel sektörde, gerekse kamuda sistemsizlikten dolayı yeterli denetimlerin olmaması da yine kaynak, malzeme ve insan emeği israfına yol açmaktadır. Kısacası sistemsizliğin sürmesi, toplumun geneline çok pahalı, ama düşük kalitede bir sağlık hizmeti olarak geri dönmektedir. Sağlık reformu dediğimizde kastettiğimiz bunların bir sisteme dönüştürülmesi, sistem dediğimizde de bu sistemi finanse edecek paranın bir kaynakta yani Genel Sağlık Sigortası’nda toparlanarak sistemin sürdürülebilmesi için kullanılmasıdır.
“Finansman yetersiz”
Soru: Genel Sağlık Sigortası’nın tek başına uygulamaya konmasının yeterli olmayacağı da konuşulur. Sizin bu konuya yaklaşımınız nedir?
Dr. Mert: “Önce kamu hastanelerini düzeltelim, kamu hastaneleri düzelmeden Genel Sağlık Sigortası olmaz” görüşünü ben “arabanın atın önüne konması” olarak değerlendiriyorum. Kamu hastanelerinin gerekli altyapı yatırımlarının yapılmamasının, eksik kadroların doldurulmamasının, binaların yenilenmemesinin ve hekimlerin 8 yerine 4 saat mesai yapmasının esas nedeni finansman yetersizliğidir. Aslında kamu hastanelerinin sorunu finansman yetersizliğidir. Finansman yetersizliğini 2016 bütçesinde de aşamayacağımız görülmektedir. Yine %6,5 civarında bir kaynak ayrıldı. 10 yıl içinde de bütçe dengelerinin değişeceğini öngörmediğimize göre, sağlık sistemine kaynak ayırmamız bütçe koşulları altında mümkün değildir. Mühim olan bütçe dışında, Sosyal Sigortalar’da toplanan primler ve ekstra oluşturulacak vergilendirme, yani sağlığa zararlı gıdaların daha çok vergilendirilerek elde edilecek gelirin Genel Sağlık Sigortası fonuna aktarılması, yurttaşlardan gittikleri özel veya kamu hastanelerinde, sağlık hizmetlerinin suistimal edilmemesi için alınacak katkı payının, yurttaşların ceplerinden ödedikleri paraların bir kısmının da prim olarak Genel Sağlık Sigortası’na aktarılmasıyla bu kaynağı sisteme enjekte edebiliriz. Böylece özel hastaneler, özel klinikler, rekabet çerçevesinde, hasta potansiyellerine göre kazanç sağlarken, kamu hastanelerine giden insanların primleri de hastaneye aktarılacağı için kamu hastaneleri de devletin onlara verdiği bütçe dışında ekstra gelir elde edecek. Bu ekstra gelirler döner sermaye sistemiyle doktorlara ve diğer sağlık çalışanlarına aktarılabilir, arta kalan para da hastanelerin imarı, teknik teçhizat, donanım temini için yine hastanelere dönebilir, hastanelerin otelcilik hizmetlerinin iyileştirilmesi için de bu kaynaklar kullanılabilir.
“Kuzey Kıbrıs’a özgü sistem”
Genel Sağlık Sigortası’na özellikle kamu hastanelerinde çalışan meslektaşlarımızdan ciddi bir muhalefet geldiği görülmektedir. Bunun sebebi Genel Sağlık Sigortası’nın Türkiye örneğini dikkate almalarıdır. Halbuki biz bu çalışmayı yaparken Türkiye örneğinin bazı yönleriyle iyi, bazı yönleriyle kötü olduğunu biliyorduk. Türkiye’deki uygulamalarda hekimlerin bundan zarar gördüğünü ve şikayetçi olduğunu biliyoruz. Ama benzer bir sistem uygulanan Fransa, Almanya ve İsviçre’de hekimlerin, hastaların, Sağlık Bakanlığı’nın Genel Sağlık Sigortası sisteminden memnun olduğunu tespit ettik. Dolayısıyla biz Fransa, Almanya, İsviçre ve Türkiye deneyimlerinden de dersler çıkaran, Kuzey Kıbrıs’a özgü, kendi koşullarımıza uygun, muayenehanelerin, özel hastanelerin ve kamu hastanelerinin sistemin içinde olacağı ve bütün kaynakların da kayıt altına alınacağı bir sistemden bahsediyoruz. 600 milyon TL’lik kaynak kayıt altına girdiğinde ciddi bir vergi denetimi de sağlanmış olacak. Sağlık sektörü kayıt altına alındığında ortaya çıkacak meblağ muhtemelen gayrı safi milli hasılanın %20-25’i kadar olacak. Sağlık hizmeti sadece doktor, hemşire veya laboratuvar değil, eczacı, diyetisyen, diş hekimliği, yaşlı bakımı, engelli bakımı gibi hizmetlerin tümünü kapsar. Dünya Sağlık Teşkilatı sağlıklı kişiyi “bedensel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik içinde olan kişi” olarak tanımlar. Koruyucu hekimlik, tedavi edici hekimlik ve rehabilitasyon düşünüldüğü zaman, sağlık çok büyük bir sektördür. Böyle bir sistemde koruyucu hekimlik de ön plana çıkacak.
Bizim öngördüğümüz, bugün Sağlık Bakanlığı’na ayrılan kaynakların, ki muhtemelen 2016’da 290 milyon TL civarında bir meblağ olacak, dıştan gelen kaynaklarla birlikte, uzun vadede bütçeyi iki katına çıkarmasıdır. Dolayısıyla sağlıktaki sistemsizliğin esas nedeninin kaynak yetersizliği, finanasman yetersizliği olduğunu unutmamamız lazım. Kaynaklar yaratılmadan “reform istiyoruz”, “devlet hastanelerini iyileştireceğiz”, “özel hastaneleri denetleyeceğiz” demenin de pek anlamı yoktur. Çünkü sizin şu andaki bütçeniz bu dediklerinizi yapmaya yetmez, önümüzdeki 10 yılda da yeteceğine inanmıyorum.
****
“Finansman %50 halkın sırtına yüklendi”
Soru: Tıp-İş özlük haklarının iyileştirilmesi ve tam güne karşı olmadıklarını söylüyor. Siz imkanlar olmadığı için bunun yapılamayacağını söylüyorsunuz. Diğer taraftan devam eden bir dava süreci var, 10 Aralık’ta sonuçlanması bekleniyor. Yasalar Ad-Hoc komitede görüşülecek ama henüz komite kurulmadı. Sizce ilk etapta ne yapılmalı?
Dr. Mert: Ad- Hoc komitenin Ocak ayından önce oluşturulmasını mümkün görmüyorum. Kasım ve Aralık ayları tamamen bütçe görüşmelerinin aylarıdır. Ad-Hoc komitenin kurulmasıyla temel yasalar güncelleştirilip bir sistem oluşturulmaya çalışılacak. Genel Sağlık Sigortası Yasası, Kamu Sağlık Çalışanları Yasası’nın tadil edilmesi, Özel Hastaneler Yasası’nda bazı değişiklikler, Hasta Hakları Yasası ve Döner Sermeye Yasası’nın çıkarılması. Döner Sermaye kamu hastanelerinde ve kamu servislerinde Genel Sağlık Sigortası tarafından ödenecek ekstra paraların hastanelere, sağlık ocaklarına ve sağlık çalışanlarına nasıl dağıtılacağını düzenleyen bir yasadır. Dolayısıyla bu sistemin bir parçasıdır.
“Finansman boyutu hep gözardı edildi”
Sistem sorunuyla uğraşırken yıllar içerisinde finansman boyutu hep gözardı edildi, hep gizlendi, “bu finansman nasıl olsa sağlanamayacak, siz de dışarıda çalışın, size göz yumalım, bir maaş devletten alın, bir maaş da özelden alın, idare edin de devletimizin kaynakları yetersiz” dendiğinde, finansman %50 halkın sırtına yüklenmiş oldu. Dolayısıyla kamu görevlisi hekimlerin ikinci iş yapması yasal olmamasına , Anayasa Mahkemesi bunu tescil edip yasaklamasına karşın, fiili olarak uygulanmaya devam etti. Ancak Serbest Çalışan Hekimler Birliği’nin bu konuyu tekrar mahkemeye götürmesi, bir meslektaşımızın da özel sektörde ikinci iş yapması devlet memuriyetine son verilmesinin nedenlerinden biri olarak ortaya konunca, kamuda çalışan arkadaşlarımız belirsizlik içine düştü. Çünkü kamuda bugünkü şartlarda çalışmak onları tatmin etmiyor, özele çıkmak başka bir risk, belirsizlik içinde huzurlu bir sağlık sistemi olmaz, sağlık sistemi huzurlu ortamda yapılır. Dolayısıyla 20-30 yılın ihmali bu mahkeme süreci nedeniyle bir kaos olarak ortaya çıktı. Aslında bir sonuç, sebepmiş gibi gösterildi. Halbuki yıllar içinde sağlığa ayırmamız gereken finansmanı ayırmadığımız için ortaya çıkan kaosun sonucu olarak mahkemelerde bu konu konuşuluyor. Sonucu sebep olarak görmek hatadır. İşin mahkemeye düşmesinin nedeni, toplumsal ve siyasi iradenin sağlık bütçesini %8-10-12’lere çıkarmamasıdır. Bunu gözden kaçırmamamız lazım. Bunu gözden kaçırırsak sağlıktaki sistemsizlik ve kaosun düzeltilmesi mümkün olmaz. Toplum ve sağlık çalışanları, sağlık bütçesinin uzun vadede %12’lere çıkarılmasını hedefleyecek sağlık bütçesi ve Genel Sağlık Sigortası’nı öngörmek zorundadır. Eğer siz iyi bir sistem istiyorsanız, o sistemi ayakta tutacak finansmanı sağlamak durumundasınız. Finansman yoksa siz kamu hastanelerini iyileştiremezsiniz, kamudaki mesai saatlerini uzatamazsınız, kamu hekimlerinin dışarıda ikinci iş yapmasını engellemeniz çok zor olur, mahkeme süreçleri devam eder, kaos devam eder, özel sektörü de denetleyemezsiniz. Şu ana kadar bu sağlık sistemi çökmediyse, bunun nedeni sisteme gönüllü olarak hizmet veren doktor, hekim ve diğer sağlık personelinin özverili çalışmalarıdır. Özveri bir noktaya geldiğinde çökebilir, insanlar verimsiz ve mutsuz olur, güler yüzlü hizmet veremez. Dolayısyla bütçedeki önceliklerimizi belirlemek zorundayız. Eğer sağlığa %6-6,5 kaynak ayırmaya devam edersek, sistem aynen devam eder. Kaynaklarımızı artırırsak, sistemin kalitesi artar. Bunu unutmamamız lazım. Bunun için Genel Sağlık Sigortası en önemlisidir. Tek başına sorunları çözmez ama sorunların çözümünü sağlayacak anahtar Genel Sağlık Sigortası’dır.
“Hekimlerin statü farkı derhal kaldırılmalıdır”
Soru: 2011 sonrası işe giren hekimlerin durumu daha da sıkıntılı görünüyor. Siz de hekimlerin diğer kamu çalışanlarından ayrı değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor musunuz? Bu konuda nasıl adımlar atılmalıdır?
Dr. Mert: Öncelikle sorgusuz, sualsiz kamu servislerinde hizmet veren hekimlerin statü farkı derhal kaldırılmalıdır. Siyaset öyle bir uygulama yaptı ki, hekimler kendi arasında çok farklı kategorilere ayrıştırılarak birlikte mücadele etmeleri engellendi. Aslında sağlık sisteminde kaosun bu kadar büyümesinin bir sebebi de hekimlerin çok parçalı hale getirilmesidir. Özel sektörde muayehanesi olan hekimler, özel hastanede çalışan hekimler, özel hastane sahibi hekimler, kamu hastanesinde mecburi hizmetli, sözleşmeli, kadrolu çalışan hekimler, kamu hastanelerinde çalışıp özel muayehanesi olan hekimler var. Bu parçalı sistem içerisinde ortak çıkarları bulup mücadele etmek zorlaştığı için hekimler bölündü. Bölünme de sağlık bütçesinin yıllardır %6’lar civarında kalmasının en önemli sebebidir. Bizim gerek Tabip Odası, gerek Tabipler Birliği, gerekse Tıp-İş ve Serbest Çalışan Hekimler olarak üzerinde durduğumuz en önemli konulardan biri hekimler arasındaki statü farkının kaldırılması, bütün hekimlerin aynı barem ve bordroya tabi olması ve bunun hemen yapılmasıdır. 50-60 hekim meslektaşımızın diğer meslektaşlarla aynı barem ve bordroya tabi kılınmasının çok büyük bir maliyeti olduğunu düşünmüyoruz. Artacak verim ve iş huzuruyla birlikte ve yeni bir sistemle bunun çok hızlı bir şekilde geri döneceğini düşünüyoruz.
Tıp fakülteleri...
Soru: Ülkemizde açılmakta olan tıp fakültelerine bakışınız nasıl?
Dr. Mert: Ülkemizde yaklaşık 20 yıldır tıp fakültesi kurulup kurulmaması tartışmaları yapılıyor. Genel kanaat tam teşekküllü bir tıp fakültesinin kurulması için Kuzey Kıbrıs’ın nüfus yapısının uygun olmadığıdır. Ancak bildiğiniz gibi YDÜ bir tıp fakültesi açtı. Dişhekimliği, veterinerlik, eczacılık da açtı, tıp fakültesi hastanesi de kurdu. DAÜ Tıp Fakültesi kurdu, öğrenciler ilk 3 yıl burada, ikinci 3 yıl Türkiye’de eğitim alıyor. Üçüncü olarak Girne Amerikan Üniversitesi tıp fakültesi açma hazırlıklarının neredeyse sonuna geldi. Önümüzdeki dönem eğitime başlaması bekleniyor. Dördüncü olarak geçen hafta içinde Sayın Başbakan ve devlet yetkililerinin katılımıyla Girne Üniversitesi Tıp Fakültesi ve hastanesinin temelleri atıldı. Yine Kıbrıs Amerikan Üniversitesi’nin tıp fakültesi açma hazırlığında olduğunu duyduk. Anlaşılan şudur ki, ülkemizde tıp fakültesi açılmasının nedeni yurtdışından, parayla tıp eğitimi alacak öğrencileri buraya getirmek ve onlara eğitim vermektir. Ama Kıbrıslı öğrenciler iyi bir imtihan sisteminden geçmeden, iyi bir kalite kontrol yapılmadan ve devletin öngördüğü kontenjanlar çok aşılarak tıp fakültesine alındığında, hem bu öğrencilerin iyi eğitim alamama ihtimali, hem de Kıbrıs’a döndükleri taktirde önümüzdeki 10 yıl içinde hekim enflasyonunun olabileceği endişesi var. Yani gereksiz ve denetimsiz hekim sayısına ulaşma riski var. Ayrıca bu hekimlerin iyi yetişip yetişmediği konusunda ciddi kuşkular var. Tabipler Birliği’nin, Tabip Odaları’nın, Eğitim Bakanlığı’nın, YÖDAK’ın ve üniversitelerin içinde bulunacağı, Sağlık Bakanlığı’nın da denetleyici olarak görev alacağı bir komisyonun kurulmasını talep etmiştik ancak bugüne kadar bu gerçekleşmedi. Devlet, gerek Eğitim Bakanlığı, gerek YÖDAK, gerekse Sağlık Bakanlığı, tıp fakültesi açma süreçlerinde geriden takip ediyor. Bunun nereye varacağını biz de merakla bekliyoruz.