Anastasiadis’ten İnciler
Kıbrıs Cumhuriyeti eski Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis, eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Crans Montana’daki zirvenin görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına ilişkin ilk kez açıklama yaparak, "Ankara bizi bıraksaydı, Kıbrıs sorunu çözülmüştü" iddiasında bulundu.
Anastasiadis bu açıklamayı eski Ekonomi Bakanı Haris Yeorgiyadis tarafından yazılan “Yeni Gerçeklik-Türk İşgalinden 50 Yıl Sonra Kıbrıs Sorunu” isimli kitabın dün gerçekleştirilen tanıtımında yaptı.
Akıncı da Anastasidis’e yanıtında “Crans Montana’daki başarısızlığın Türkiye’ye fatura edilmesi adil değildir, doğru da değildir” dedi.
Bu açıklamalara bakarak tam 8 yıla yakındır Kıbrıs sorununu derin dondurucuya mahkum eden Anastasiadis, Türkiye izin verse Akıncı ile çözüme ulaşabileceğine inanmamızı istiyor.
Aradan 8 yıla yakın bir zaman geçti. Toplumların siyasi kayıpları için bu çok uzun bir zamandır. Ama o günlerde yaşananları hatırlamamız için o kadar da uzun değil.
Anastasiadis 2017 yazında Crans Montana’da “çözümü değil, seçimi düşündü” ve yanlış yaptı.
Rum tarafında cumhurbaşkanlığı seçimi Şubat 2018’de idi. Ama hazırlıkları 1 yıl öncesinden başlamıştı. Anastasiadis bir kez daha seçilebilmek için milliyetçi Rumların oylarını almayı çözümden daha değerli buldu.
Bu gerçeği itiraf edemediği için de suçu Türkiye’ye yüklemeyi tercih etti.
Aslında Anastasiadis’in kabullenemediği Federal merkezi yönetimde Kıbrıslı Türklerin eşit siyasi statüsü idi. Bunu da açıklamanın satır aralarında itiraf ediyor.
Anastasiadis açıklamasında, Türk tarafının talebinin veto hakkının da ötesinde olduğunu ve on bir üyeli konseyde alınacak her kararda dört Kıbrıslı Türk bakan veya yetkiliden en az birinin olumlu oyu gerektiği talebinde bulunduğunu iddia etti.
Bu talep siyasi eşitliğin pratik yaşama yansımasından başka bir şey değildi. Ama Anastasiadis bunu 1960 anlaşmalarında bulunan veto hakkından daha kötü bir talep olarak niteledi.
Federal devletlerde “siyasi eşitlik” olmazsa olmazdır. Federal yapıda kararlar eşit katılımla alınır. Bu olmazsa ve çoğunluk istediği kararı alırsa bunun adı federasyon olmaz.
Kıbrıslı Rumlar 1963’den bu yana birlikte ortak devlet olarak kurduğumuz Kıbrıs Cumhuriyeti devletini tek başlarına istedikleri gibi kullanmaktan mutludurlar. Anlaşılan 60 yıldan sonra bu devleti bizimle paylaşmak onlara zul geliyor.
Halbuki 1960’da bu cumhuriyeti birlikte kurmuştuk. Hoş iki toplumdan da birkaç entelektüel, aydın dışında kimse bu ortaklıktan mutlu olmamıştı.
Rumlar o günlerde Enosis, yani Yunanistan’a bağlanmaktan, Kıbrıslı Türkler de Taksim, yani adanın bölünmesi ve bir kısmının Türkiye’ye, bir kısmının da Yunanistan’a bağlanmasından yana idi. O nedenle bu ortaklık çok yaşamadı.
Aradan 60 yıldan fazla zaman geçti. Kıbrıs sorunu hala çözülemedi. Ayrılık daha da derinleşti. İki toplum birbirinden daha da uzaklaştı. Buna paralel olarak çözüm de giderek zorlaştı.
Kıbrıs’ın iki yanındaki sözde milliyetçiler çözümsüzlüğü çözüm olarak kabullendi. Bunun için her çözümü reddetmek onlar için doğal oldu.
Kuzeydeki statükocular bugün savundukları “egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm” tezi aslında dün savundukları “çözümsüzlük en iyi çözümdür” tezinden farklı değildir.
Güneydeki statükocuların geçmişten bu yana savundukları Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kendileri için iyileştirmeyi isteyen çözüm tezleri de aslında “çözümsüzlük en iyi çözümdür” tezinin aynıdır.
Bu durumda Kıbrıs sorununa yaşayabilir, akılcı, kalıcı ve kapsayıcı bir çözüm bulunabilmesinin tek şartı iki toplumun sözde milliyetçilerinin olası bir çözümle kazanılacak ortak bir gelecek inşasına birlikte katılmanın yaralarını anlatmamızla mümkündür inancındayım.
Bunun için de inançlı, karalı ve cesur liderlere ihtiyaç var. Eski Rum lider Anastasiadis böyle bir lider olmadığını Crans Montana’da müzakere masasını devirerek ispatladı.
Şimdi ortaya çıkıp suçu başkalarına atmaya çalışması abesle iştigal etmektir.