1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Anatomi ve Sanat
Anatomi ve Sanat

Anatomi ve Sanat

Anatomi ve Sanat

A+A-


Ahmet Ertaş - Nimet Keser
[email protected]

Helenistik dönemde, doğaya ve insana ilişkin araştırmalar çok büyük bir hız aldı. Bu dönemde, ruhun bedenin hangi kısmında ikamet ettiğini bulmaya çalışan Aristoteles gibi filozofların yanı sıra İskenderiye’de   Herophilus ve Erasistratus başta olmak üzere bazı filozoflar ve hekimler anatomi alanında deneysel ve teorik çalışmalar gerçekleştirdiler. Hemen belirtmek gerekir ki bu dönemde filozoflar ve hekimler; ruhun, duyguların, beğeninin kalple ilişkili olduğunu iddia ediyordu. Onlardan önce de Mısırlılar aynı inanca sahipti. Mısırlılar beynin gereksiz sümüksü bir doku olduğunu düşünerek mumyalama sürecinde kafatasının içinden çekip çıkarıyor ancak diğer iç organlar gibi istif kaplarına almıyor kalbi de ruhun konakladığı yer olduğu düşüncesi nedeniyle mumyalanan bedenin için bırakıyordu. O halde, günümüzde aşkın, kalple ilişkilendirmesinin kökleri Mısır’a kadar uzanıyor. Roma İmparatorluğu zirvedeyken, Rufus, Soranus, Marinus ve Galen gibi anatomistler Helenistik dönemdeki çalışmaları daha da ilerletti.  Hümanist felsefenin yeniden doğuşuyla birlikte Erken Rönesans’tan itibaren Batı’da özellikle de İtalya’da insana ve doğaya ilişkin çalışmalar yüceltildi. Rönesans’ın hümanist kültürü, görünen dünyanın görünmeyen tarafını anlamaya odaklandı. Dolayısıyla anatomik araştırmalar, yaşamın bu görünmeyen kısmını anlamaya, insanı tanımaya yönelik ilgiye bağlı olarak hızla artmaya başladı. Andreas Vesalius (1514–1564) doğanın görünmeyen katmanlarını, özellikle de insanı anlamaya çalıştığı için hümanizmanın sınırlarını anatomiye kadar genişletti, böylece anatomi bir bakıma daha güçlü bir biçimde insanın doğasını anlamaya çalışan bir disiplin hâline dönüştü. Rönesans’la birlikte anatomi çalışmalarında gerçekleşen gelişme, diğer alanlara da sirayet ederek başta sanat olmak üzere insanın tüm uğraşlarını farklı bir düzeye yükseltti. Vesalius,  anatomi disiplinine yaptığı katkılar yanında sanatçıların anatomi disiplini ile ilişkilenmesinde de önemli bir aktördü. Bu görünmeyen katmanları anlama ve açıklama arzusu, sanat ve bilimin birleşmesini sağladı. Bu birleşme, sanatçılara anatomi çalışmalarına tanıklık etme, görsel materyale dönüştürme sorumluluğu verdi. Vesalius’dan sonra da anatomik yapıların konumunu ve işlevini belirlemek için kadavra disseksiyonlarına tanıklık etmek yanında çizimleriyle anatomistlerin çalışmalarını desteklediler. Bu nedenle de bilim insanları ve sanatçılar, insana ve doğaya daha derin bir ilgi duymaya başladılar. Anatomi bilgisi, hekimler açısından hastanın tedavisi için gerekliyken, ressamlar ya da heykeltıraşlar için ise gerçekçi ya da natüralist figür çizimini geliştirmek yanında doğanın yasalarını, işleyişini anlamak için eğitimin ayrılmaz parçalarından biri oldu. Nitekim, anatomi bir ders olarak söz konusu dönemden itibaren kurulmaya başlayan sanat akademilerinin büyük çoğunluğunun müfredat programının bir parçası oldu. Hekimlerin ve sanatçıların anatomi bilgisine olan gereksinimi Rönesans döneminde bu alanlar arasında çok önemli bir işbirliğine neden oldu. Anatomistlerin çalışmalarını, doğru bir şekilde çizimlere ve modellere dönüştürerek bilgilerini paylaşabilme ihtiyaçları sanatçıların desteğini zorunlu hâle getirmesi, bu işbirliğinin en pratik nedeniydi. Sanatçılar da birer hümanist olarak insan bedeninin yapısını ve mekaniğini öğrenmek için anatomik disseksiyonlar yapmaya başladılar. Sanatçılar ve anatomistler arasındaki bu işbirliğinin gelişmesi, sadece tıp alanındaki gelişmeleri desteklemedi, aynı zamanda sanatta yeni bir türün, derisi soyulmuş figürlerin, yani ecorchélerin ortaya çıkmasını da sağladı.

Sanatçılar, insan anatomisine ilişkin çalışmaları aracılığıyla 14. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar tıp bilimine önemli katkılar yaptılar. Onların kas ve kemik sisteminin işlevsel anatomiye odaklanan desenlerinin, resimlerin ve heykellerinin tıp bilimine yaptığı katkılar paha biçilemez olduğunu söylemek hiç de abartılı olmayacaktır. Hekimlerin, cerrahların sanatçılarla işbirliği içine girmesi hem sanatçıların anatomik açıdan çok doğru bir figür anlayışı geliştirmesine hem de sanatta yeni bir türün, yani ecorchèlerin (ikorşilerin) ortaya çıkmasına neden oldu.

Lorenzo Ghiberti (yklş. 1381-1455) Erken Rönesans döneminde insan anatomisini gerçekçi bir biçimde betimlemeyi başaran ilk heykeltıraşlardan biri olarak biliniyor. Ghiberti'nin Museo del Bargello'da bulunan İshak'ın Kurban Edilmesi adlı rölyefinde de görüleceği gibi Klasik Yunan ve Roma'dan sonra ilk kez bu denli bir anatomik başarı yakalandı. Anatomi, Antonio Pollaiuolo (yklş. 1429/1433-1498) ve Andrea del Verrochio'dan (yklş. 1435 -1488) itibaren sanatçıların eğitiminin esası olmaya başladı. Bu iki sanatçı, 15. yüzyılın ikinci yarısında işlevsel anatomiye odaklanarak sanatsal çalışmalar üreten en önemli iki sanatçıydı. Günümüzde sanat ve anatomi denince akla gelen Leonardo da Vinci ve Michelangelo Buonarrotti gibi Yüksek Rönesans sanatçıları ise sanatsal anatomi çalışmalarını sistematize ederek daha önce belirttiğimiz gibi 16. yüzyılda kurulmaya başlayan ilk gerçek akademilerinde müfredat programına de daha programlı hale getirildi. Leonardo da Vinci’nin de özellikle Verrochio'nun çalışmalarından çok yararlandığı biliniyor. Leonardo da Vinci’nin  İnsan Anatomisi Üzerine ve Atın Anatomisi Üzerine adlı topografik iki elyazması, iç organlar yanında insan ve hayvan anatomisini karşılaştıran araştırmalarını da içeriyor. Sanatçıların insan anatomisini doğru bir biçimde yorumlama gücü M.S 14. yüzyılda heykeltraş Lorenzo Maitani’nin (yklş. 1270-1330) heykellerinde başladı. Son Yargı adlı heykel kompozisyonunda canavarlar tarafından kuşatılmış insanların eklemlerine, kaslarına ve kemiklerine vurgu yaparak insan anatomisinde gerçekçiliğe ulaştı. Başta Pierre Franquaville (1548-1615) ve Pompeo Leoni'nin (1533-1608) olmak üzere bir çok sanatçı da anatomik çalışmalar için’ ecorchè’ model konusunda uzmanlaştı. Bu tür heykeller ve iskeletler, stüdyoların vazgeçilmez araçları olmaya başladı. Hekimlerin eğitiminde kullanılan anatomik modelleri bir yana bırakırsak, ecorché figürler 18. yüzyıla kadar büyük oranda sadece kas ve kemik yapısını gösteren bir tür olarak biçimlendirildi. Jacques-Fabien Gautier d'Agoty, George Stubs ve  Honore Fragonard gibi sanatçı-anatomist ise önceki yüzyıllardaki gelişmeleri daha ileri taşıdı. Çağdaş sanatçıların ecorchè türünü daha cesur bir biçimde yorumlayabilmelerinin yolunu açtı. 19. yüzyılda da akademik sanatın temelini oluşturdu ve Ecole de Beaux Arts gibi Fransız akademileri ecorchèlere büyük önem verdi.

Çağdaş sanatta da anatomi sanatçı yetkinliğinin önemli ölçütlerinden biri olmaya devam etti. Anatomist Gunther von Hagens'in (d.1945) yanı sıra çağdaş gerçekçi sanatta anatomi; Fernando Vicente (d.1977), Cao Hui (d.1968), Michael Reedy ve Damien Hirst gibi sanatçıların çalışmalarında marazi denebilecek bir boyuta ulaştı. Von Hagen'in plastine edilmiş versiyonlarında gerçek ecorchè kadavralar büyük olasılıkla kendi derilerini tutuyorlar. Çinli sanatçı Cao Hui, günlük kullanım nesnelerini örneğin mobilyaları, eldivenleri, bir el çantasını ya da bir ceketi gerçek etmiş gibi ve iç organlarını da düşünerek yeniden biçimlendirerek, cansız nesnelerin inorganik bir şey olmaktan daha fazla bir şey olarak algılanmalarını sağlamaya çalışıyor. Ayrıca, Cao Hui klasik heykelleri disseke ederek et, kemik ve bağırsakları da ilave ederek yeniden inşa ediyor. Böylece, Cao Hui sanatçı olmanın, sanatta başarılı olma algısının doğayı taklit etme becerisi ile ilişkili olduğunda ısrar ediyor. Cao Hui ‘sanatçıların sadece sanatçı olmaktan mutlu olmadıklarını ve yeni roller örneğin doktor, mühendis, bilimci, felsefeci rolleri oynamaya çalıştıklarını’ ancak ‘sanatçıların gerçekte her şeyden daha çok tanrıyı oynamak isteğini’ söylüyor. Hollandalı sanatçı Koen Hauser'in (d. 1972) canlı modellerle plastik modelleri birleştiren fotoğraf manipülasyonları, bilimsel bir deneyimle gerçeklik arasındaki çizgiyi bulanıklaştırıyor. İspanyol ressam Fernando Vicente’nin (d. 1963) son derece güzel ve çekici kadın portrelerini anatomik çizimlerle birleştirdiği Vanitas serisi bir hayli dikkate değerdir. Düz, siyan mavisi arka plan üzerinde betimlediği bu modern ve klasik güzellerin kaslarını, kemiklerini, iç organlarını göstererek izleyicinin tahammül sınırlarını zorlamaya çalışıyor gibi görünmektedir.  Dany Quirk de anatomik oto-disseksiyonlar serisini Vicente'nin Vanitas serisine benzer bir yaklaşımla betimliyor. Quirk, klasik ve çağdaş pozlar vererek kendi bedenlerinin bir kısmını disseke eden figürleri barok dönemin dramatik kiaraskuro anlayışı ile aydınlatarak insan teninin altında var olan yapıyı gösteriyor. İtalyan sanatçı Valerio Carrubba (d. 1975), hem anatomik açıdan gerçekçi hem de sürrealist unsurlar kullanarak yarı disseke edilmiş portreler betimliyor. Anatomi sadece çağdaş gerçekçi ressamların ve heykeltıraşların değil sanatın diğer dallarının da meselelerinden biri olmaya başladı. Moda tasarımından illüstrasyon sanatçılarına kadar birçok sanatçının tasarım dilini oluşturdu. Jason Levesque, kemik anatomisini figürlerde gösteren bir illüstrasyon sanatçısıdır. Jean Paul Gaultier, anatomik motifleri kullandığı taytı, insanın çıplak bedenini örtmeye yarayan bir giysiyi aslında işlevinin dışında bir amaçla insanın iç anatomisini, kas ve kemik yapısını göstermek için tasarlamış oldu.  Feminist tekstil tasarımlarında kas anatomisinden çok iç organlar, kemik yapısının sıkça desen olarak kullanıldığını görebiliriz. Bunun en iyi örneğini de Feminist sanatçı Eleanor Haswel’in Neden Kendi Anatominizden Bu Kadar Korkuyorsunuz? başlıklı projesinde görebiliriz.  Anatomik açıdan gerçekçi iç organ motifleri taşıyan ve birer biyoloji dersi gibi tasarladığı iç çamaşırlarıyla, sanatta kadının algılanma biçimine, toplumun kadın bedenini algılama biçimine meydan okurken, kadınların da kendi bedenlerini daha iyi tanımasını sağlamaya çalıştı.

21. yüzyılın en tartışmalı ve en zengin sanatçılarından biri olan Damien Hirst de bu geleneği bir dizi polikromatik heykel ile sürdüren sanatçılardan biridir. Bu anlamda en büyük ve pek elbette ki en tartışmalı heykelinin Verity olduğunu söyleyebiliriz.

Mevcut dokümanlar, döl yatağında fetus imgesinin ilk kez Leonardo Da Vinci tarafından, bilimsel amaçlarla da olsa, bir sanat eserinde kullanıldığını gösteriyor. Damien Hirst de, Leonardo da Vinci ile başlayan bu ilgiyi sürdürerek döl yatağında fetus imgesini Sefil Savaş ve Bakire Anne adlı heykellerinde kullandı. Daha sonra bu heykelleri biraz daha geliştirerek, bir ecorchè heykel olmaktan çıkarıp bir alegoriye dönüştürerek 2010 yılından itibaren Verity adlı yirmi metrelik anıt heykeli tasarlamaya başladı. Verit açık bir biçimde Jacques-Fabien Gautier d'Agoty’nin Hamile Kadın ve Fetus adlı ecorché resmini çağrıştırıyor. Heykel, yarı disseke edilmiş hamile bir kadını göstermektedir. Başın ve torsonun anatomik kesiti, kadının kafatasını ve onun rahminde gelişen fetusu açığa çıkarmaktadır. Verity, dağınık hukuki kitaplardan oluşan bir kaide üzerinde duruyor ve adalet kavramının geleneksel sembolleri olan bir kılıç ve terazi tutuyor. Kılıcı yukarıya güçlü ve güvenle uzattığı elinde tutarken, gerçeği temsil eden teraziyi dengesiz bir biçimde arkasına gizliyor.

Verity, kırk parça kalıbın dökülerek birleştirilmesinden oluşturulmuştur. Fosfor-bronz yüzeyi 20 milimetre kalınlığındadır ve iç destek yapısı ise paslanmaz çelikten oluşuyor. Bir hakikat ve adalet alegorisi olarak tasarlanan bu heykel, planlanması ve üretilmesi yaklaşık iki yıl sürdükten sonra 2012 yılının sonlarına doğru,  topraklarının yüzde kırkının Hirst'e ait olduğu Ilfracombe kasabasına yirmi yıllığına yerleştirildi aynı zamanda birçok tartışmanın da odağına yerleşti. The Guardian, inceliği olmayan, avangard olarak kabul edilemeyecek, banal, canavar, ucube, hatta Hannibal Lecter-ish bir imge olarak nitelendirdi. The Guardian, Bu heykelin sadece totaliter diktatörlerin sanatını çağrıştırmakla ve Hirst’ü de İngiliz sanatını tahrip etmekle eleştirdi.

Çağdaş sanatçıların anatomik çalışmalarını sanatçılarla anatomi, tıp disiplinleri arasında ortaya çıkan işbirliğinin ve sanatçıların anatomiye olan ilgiyi devam ettirdiklerinin kanıtı olarak görebiliriz.  Sanatçıların sadece doğanın görünen kısmı ile değil görünmeyen kısmıyla da ilgili olduğunu gösteriyor. Anatomiye odaklanan sanatçıların amacı, bir insanın ya da hayvanın iç organlarını da betimleyerek sıra dışı olmak değil farklı bir gerçeklik anlayışı ile sunmaktır. Sanatın estetikten uzaklaşıp yeniden bilimsel bir uğraşa, insan doğasının gerçekliğini sanat eseri aracılığıyla anlamaya ve anlatmaya yönelik bir uğraş olduğunun birer kanıtıdır.

 

Not: Sanat ve anatomi ilişkisi üzerine daha ayrıntılı bilgiye aşağıda künyesi verilen iki makalemizden ulaşabilirsiniz.
Ertaş, Ahmet ve Keser, Nimet (2015). Sanat ve Anatomi Kavşağında Bir Tür: Ecorchè Figürler, Çukurova Üniversitesi I. Uluslararası Sanat Araştırmaları Sempozyumu, s.23-27.
Ertaş, Ahmet ve Keser, Nimet (2015) Çağdaş Sanatta Anatomi ve Damien Hirst’ün Ecorché Heykelleri. Gazi Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi, 2. Uluslararası Sanat Sempozyumu. 5-7 Kasım 2015.

Bu haber toplam 19196 defa okunmuştur
Gaile 363. Sayısı

Gaile 363. Sayısı