Ferdi Sabit Soyer

Ferdi Sabit Soyer

ANAYASA

A+A-

Bakın kedi olduk olalı ilk defa bir sıçan tuttuk. Evet, Anayasa Değişikliği ile ilgili olarak bu halk deyimini öncelikle kullanmak istedim. Ama şimdi ise, bu tutulan sıçan iyi yağlı, semiz  değildir diye kimisi dudak bükmektedir.  Kimisi ise her ne kadar UBP- DP Meclis'te Anayasa değişikliğine evet dese de, statükonun virgülüne dokunulmaması için de buna gizliden hayır demektedir.

Bir bakın bakalım Anayasa'ya Meclis'te evet diyen siyasi partilerin sözcüleri, CTP-BG dışında ve hakkını yemeyelim, Sayın Çakıcı dışında, bu değişikliğe dönük pozitif konuşma yapan var mı? Hayır.
Ama demokratik kamuoyu içinde ise CTPBG ve TDP bulunan bu değişimi destekleyen insanlara dönük  kendini siyasi rakip olarak gören kesimler, zorlanarak ve özlü gerekçeler getirmeden hayır diyorlar?
Şimdi bu hayır diyenlerin belli görüşlerine değinmek isterim.

Bunların bir kısmı "1985'de CTP hayır dedi, bu yüzden o dönem evet  diyen TKP'nin önüne geçti" diyorlar. Bu yüzden şimdi hayır diyerek güya solda güçlü alternatif olacaklarına dair bir umutla hareket etmek istiyorlar.
Ama bunlar siyasi tarihi yalnızca yüzeysel olarak ele almanın sığlığını ifade etmektedirler.

Hâlbuki 1981 seçimlerinde CTP oldukça ilerleme göstermiş. TKP çok güçlü çıkmıştı.

Ama 1981' de seçimlerde başarı göstermelerine karşın bu iki sol partinin darbe ile hükümet olmaları engellenmişti.

İşte aşamadan sonra" sol güçlendi tedbir almak gerekir" diyen düzenin esas asları, yeni konumlar elde etmeye çalışmışlardı.

Bu yüzden özellikle TKP' ye dönük tavırlar geliştirdiler. Bu özellikle KKTC ilanına doğru giden süreçte, ayrı devlet ilanı için sol içinde kendi kaderini tayin hakkını demagojik olarak ele aldılar.

Sol içinde oldukça önemli olan bir hareket yarattılar...

Self Determinasyon hareketi olduğunu iddia eden bu hareket, solda radikal tutumları ile bilinen belli isimleri de içine aldı.

Bu solda, ama özellikle TKP içinde etken oldu. KKTC ilanı oylamasında Evet oyu da kullansa CTP, bu düşünsel ve politik bir kırılmaya yol açmadı.

İşte İçteki bu kargaşa TKP'yi zora soktu. Daha sonra bu hareketin TKP içinde hücreleri  olduğunun ifadesi ile o zamana kadar TKPy'i güçlü olarak yansıtan belli isimlerin partiden kopuşu gerçekleşti.

Bu süreçleri düşünsel ve politik kırılmalar yaşamadan geçiren CTP, daha sonra o darbeci anlayışın yansıması olan Anayasaya cesaretle hayır dedi.

Bu süreçleri görmeden olayı, yalnızca o dönemi referanduma bağlamak ve şimdi de hayır deyip, alternatif olarak güçleneceğini sananlar, akan suda, iki defa, ayni su ile yıkanılamayacağı diyalektik değerini, her halde unutmuş oldular.

Ne isterse olsun, görüşlerimizdeki farka karşın saygı duyduğum bir yazar işte bunu bu şekilde ifade etti. "CTP 1985' de hayır diyerek o dönem sol güçlerin nemasını aldı" dedi. Olayı tüm tarihsel perspektifinden kopartarak...

Yani sol adına siyasi ilişkileri ve bağları, klasik menfaat bağı ile tanımlamaya çalıştı.

Üzüldüğüm bir yaklaşımı da, değerli dostum Halil Paşa'dan okudum.

Anayasa değişikliğine  dönük çalışma yapan ve bunun olgunlaşmasını sağlayan CTPBG vekillerini, " genç" olanlar deyip kategoride ettikten sonra, onlara dönük insaf sınırlarını aşan bir değerlendirme yaptı, bu beni çok üzdü.

" ...Bu durumu içlerine sindirmediklerini söylemelerde, partilerinin Çelik disiplini karşısında gerileyip , 'milletvekilliği istikballerini' de düşünerek, UBP-DP' li vekillerle hep bir ağızdan evet demeyi daha akıllıca buldular" diye yazdı.

Bu ifadeler, Halil Paşa gibi birine uygun değildir.

Evet, bir şeye karşı olabilirsin, ama bunu şahsileştirmek ve senden farklı olanı değersizleştirerek sonuca gitmeye çalışmak, klasik siyasetin aracıdır.

Bu değerli insanları, bir yandan,"partilerinin Çelik disiplinine uydular" diyerek bir partinin içinde katılırsın veya katılmazsın, demokratik bir süreçle gelişen bir tutumu bir tavrı geliştirmelerini değersizleştireceksin, bu insanları da şahsiyetlerini sıkıntıya da sokarak kısır gösterip değerlerini azaltacağını düşüneceksin. Bu şekli ile de ortak aklın gereğini yapanları da, "emir kulu " diye yansıtacaksın.

Üstelikte bunu, "milletvekilliği istikballerini" düşünerek diye de tanımlayıp, bu insanlarımızı, düzenin siyasi düşünürlerinin kullandığı argümanlarla milletvekilliği menfaati için tutum takınan insanlar diye lanse edeceksin. Bu gerçekte, düzenin her şeyi menfaate bağlayan o demagojik söylemini soldan da beslemek ve çaresizlik içinde ona sarılmak demektir.

Bu insafsızlıktır.

Gelelim UBP ve DP'li vekillerle birlikte evet deme işine.

Onlardan birileri veya  başka bazı siyasi güçlerle Meclis içinde ortak hareket etmeden, siz Anayasanın değişimi için gereken 34 sayısına nasıl ulaşırsınız?

Dolayısı ile bu mantığa göre, demek ki asla, Anayasa değişikliği için uğraşmamanız ve konsensüs aramamanız gerekir.

Bu nasıl olur? Bu devrimci tavır mı? Eğer öyle ise demek ki siz,12 Eylül'ün bize de bıraktığı bu mirası, zımnen kabullendiniz ve ağzınız  istediğiniz kadar bunu kabul etmediğini söylesin...

Şimdi bu yaklaşım, siyasi yaşamda Meclise  yenile giren bu insanlarımıza dönük  büyük bir insafsızlık ve haksızlıktır.

Ama bu ifadeler, ayni zamanda özellikle siyasi alanda, sol ve demokratik güçlerin, gerek başkalarına,  gerekse de kendilerine dönük yaptıkları tartışmalarda, asla neyi kullanmamaları gerektiğinin en büyük örneğidir.

Evet, kedi olduk olalı ilk defa kısmı Anayasa değişikliğini, Kurucu Meclisler, yani darbeler dışında oluşmuş bir Mecliste gerçekleştiriyoruz.

Bu yeterli mi? Hayır…

Ama bu iş ilk defa darbeler dışında oluşmuş bir Meclis'te oluyor. Türkiye 12 Eylül Anayasasını 18 defa değiştirdi. Biz virgülüne dahi dokunmadık.

Peki Türkiye'de Anayasanın değişmesi gereken hususları yok mu? Daha çok. Ama kimse gocunmasın. Anayasa' da 18 defa yapılan değişimler,  bu gün Türkiye'de daha ileri adımların atılmasını sağladı ve günümüzde daha da ileri adımlar atma ihtiyacının temelini güçlendirdi.

Bütün gençlik yıllarımda 141. 142.146. ve 163'üncü maddelerin ceza yasasından kaldırılması ifadelerini hep kullandım. Herkes gibi… Bunlar özellikle 12 Eylül Anayasasının getirdiği sınırlamaların geriletilmesi mücadelesi kapsamında da kaldırıldı. Kötü mü oldu? Hayır. Peki, yeterli mi? Hayır… Bu konuda devinim devam ediyor mu? Evet.

Peki, mücadele neyin üzerinden daha etkili olarak sürüyor. İşte yetersiz olsa da yapılan bu Anayasa değişikliklerinin sağladığı demokratik zemin ve daha da değişime dönük oluşan cesaret üzerinden bu sürüyor.

İşte bu Anayasa  değişikliklerini kısmı olarak başarmak da bize bunu sağlayacak.

Daha geniş ve kapsamlı değişimlere dönük adımları geliştirecek.

Kedi olduk olalı elde ettiğimizin değerini bilelim.

Ha açık yazayım. Hayır, çıkması bundan sonra bırakın bugün ulaşabildiğimizi yeniden elde etme zeminini korumayı, çok uzun süre artık, Anayasanın değişiminin adını dahi anmayı darbeleyecektir. Yani değişmeyen şey, 12 Eylül Anayasası olarak kalacaktır.

Evet,  daha ileri adımlar için aşılacak ilk hendek olacaktır.

Bu yazı toplam 2583 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar