ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ
Anayasa Değişikliği önerileri en nihayet Meclis'ten geçti ve halka oyuna sunulacak.Yerel seçimlerle birlikte Anayasa değişikliği ile ilgili halk oylaması da yapılacak.
Bu Anayasa değişiklik tartışmaları ve bunun Meclis'ten geçmesi, siyasi kültürümüz bakımından da değerlendirilmelidir. Bu makalemde bunun üzerinde duracağım.
Bir kere, bu değişikliğin yol almaması için ilk başta bir yanlış mantık şöyle beslendi.
"Bu değişiklikler, siyaseten CTPBG'nin işine gelecek."Neden ? Çünkü onların demagojilerini göre yerel seçimler var. Ayrıca CTP, Anayasa değişikliği gerektiğini seçim bildirgesine yazdı ve geçen seçimlerde bunu dile getirdi. Eğer şimdi bu olursa, bu yalnızca CTPBG'nin işine gelecek gibi abuk sabuk argümanlar ortalığa salındı.
Böylece statüko direnmeye ve en küçük bir değişimin toplumsal tabana sahip olmasına tahammül göstermemeye başladı.
Bu argümanlarla her biri ayni zamanda CTPBG' nin siyasette rakibi olan sağ ve sol partilerin Anayasa değişikliğinde ortak değerlerde buluşması engellenmek istendi.
Bu argümanın öyle yalnızca sağ görüş sahipleri tarafından ifade edildiğini sanmayalım. Kendini en solcu, en statüko karşıtı ilan eden, kimi sol görüş sahipleri tarafından da bunlar aynen ifade edildi.....
Dolayısı ile sağda ve solda siyasi yaklaşımlarını, yalnızca, CTP düşmanlığı üzerine kurup , Anayasa'nın değişimine dönük Meclis'te oluşan konsensusun darbelenmesini sağlamaya çalıştılar.
Amaç açıktı, hiçbir şey değişmesin. Statüko olduğu gibi korunsun. Kimi bunu "sonsuza kadar yaşayacak" söylemi ile sağlamaya çalışırken, kimisi de maksimalist hedeflerle donanmış sol jargonlarla, mümkün olan iyiye ulaşmayı engelleyerek ,bunu sağlamaya çalıştı.
Ancak her şeyde karşın, Meclis'te temsil edilen siyasi partilerin, konsensusla Anayasa değişikliğini bir noktaya taşıyıp, ortak sentez oluştuktan sonra, bu kez Anayasa değişikliklerine gölge düşürmek için başka yollara başvurdular.
Daha düne kadar, " aceleye ne gerek var "diyenler, Anayasa değişiklikleri Meclisten geçtikten sonra. Dün sanki" bu iş CTPBG'ye yarayacak onun için olmasın" diyenler kendileri değilmişler gibi, bu kez başka uyduruk tezler üretmeye girdiler.
UBP'nin son hafta, Anayasa değişiklikleri için olumlu tavır geliştirmesi üzerine, bu kez bunlar ." Ha Beşir Atalay devreye girdi, Türkiye emir verdi, onun için bu değişiklikler oluştu" demeye başladılar.
Ayrıca, özellikle sol ve demokratik kamuoyunda kuşkuya oynamak içinde, "Eğer UBP bu işe evet demişse, bu işte bir iş var, özü boşaltıldı, bu iş olmaz" demeye başladılar.
Yani dün, Anaysa değişikliği CTPBG'nin işine gelir olmasın, diyenler, Meclis'te temsil edilen tüm siyasi partilerin değişikliklerde uzlaşmaları ve evet demeleri üzerine de bu kez, UBP evet dediğine göre bu iş özünden saptı,olmadı, makyajdır falan demeye başladılar.Ayni zamanda UBP'ye dönük aşağılayıcı yaklaşımlar üretmeye teslim oldu edebiyatı ile onları aşağılamaya başladılar.
Yani sağ ve sol söylemlerle, inanılmaz bir birliktenlikle, özellikle, 12 Eylül Anayasasının ruhunun her yönü ile yaşadığı bu Anayasasının değişmemesi için her yol mubahtır anlayışı ile yol yürümeye çalıştılar. Bunda klasik olarak oluşturulan AK Parti düşmanlığından da yararlanmaya çalıştılar.
Siyasetin Yolu, Düşmanlık ve Kişiler Üzerinden...
Bu komplocuların üzerinde yürüdükleri bu yolun, gerçekte siyasi kültürümüzde, yıllardır oluşan yanlış anlayışlara dayandığı da açıktır.
Bu ise açıktır ki siyaseti, içerikten çok, siyasi partiler ve kişiler üzerinden, onlara karşıtlık veya taraftarlık üzerinden okumaya çalışmamızdan dolayı açılan delikten kaynaklanmaktadır.
Olan veya olması gereken bir işi, içeriğinin üzerinden özünden değil de, şu siyasi partinin veya kişinin kazancına yada yıkımına dönük öncelikle değerlendirme üzerinden okumaya çalışmamız nedeni ile bunlar olmaktadır.
Dolayısıyla, komploculuk ve at ile arpayı kavga ettirmek kültürü, alabildiğine siyasi ve toplumsal düşünüş alanlarımızı zehirlemektedir.
Halbuki öncelikle içerik üzerinden tartışmaların gelişmesiyle, farklılıkların ortak paydaları artabileceği gibi, ayni zamanda sözde şeklen benzerlikleri olanların da aralarındaki farklar daha bir netlik kazanır. Bu da düşünceyi, ilkeselliği zenginleştirir.
2002- 2004 Dönemi En Zengin Dönemdir…
Bakın, 2002-2004 dönemi bunun en önemli göstergesidir. Kıbrıs sorunu gibi en temel bir meselede, siyasi kültürün, içerik üzerindeki tartışmalarla şekillenmesi nedeni ile dün ve o gün, pek çok konuda farklıkları olan çok değişik kesimler, siyasi güçler, sivil toplum örgütleri, aydınlar, ortak yargılar ve davranışlar üretebilmişler ve demokratik dinamiğin kendisi bir patlama noktasına ulaşmıştı.
O gün ise, dünde güya her konuda benzerlikleri olanlarsa, içerik üzerine dönük yapılan tartışmalar nedeni ile birbirlerinden ayrışmışlardı. Bu ise tek bir şeye, oda ve demokratik şekillenişimize ve dinamiğimize çok şey katmıştı. Her alanda zengin içerikler oluşmuştu.
İşte bu kazandığımız değer, daha sonra, sol ve sağda unutulmaya döndü. Eski daha da baskın olarak bu kırılan noktadan kendini yeniden üretti.
Bugün kişiler üzerinden ve siyasi partilerin çıkarları üzerinden sorunları ve toplumsal meseleleri okuma alışkanlığının nüksetmesi ile en temel meseleleri dahi, içerik üzerinden değerlendirme ile ele alamaz bir hale döndük.
İşte Anaysa değişikliği için yakalanan bu yeni şans, yalnız Anayasadaki demokratik değişim için değil ama ayni zamanda, toplumsal meseleleri öncelikle içeriğe dönük olarak , toplumsal ortak fayda ve gelişme temelinde okuma ve değerlendirme açılımı içinde, bu kapıyı bize yeniden açmak için de önemlidir.
İşte bunun için, yalnız demokratik olarak Anayasa'daki değişimler için değil, ama diğer toplumsal sorunları aşmak içinde, düşünce dünyamızı kısırlıktan kurtarıp, içeriğe dair özlü tartışmaları yapma ve sorunları aşmak içinde sentezler yaratma kabiliyetimizin yeniden gelişmesi içinde önemlidir. Bunun içinde Anayasa değişikliğine evet. Bu evetin ayni zamanda komplocu, darbeci, siyasi yaklaşımlar ile ilkelliklere dayalı siyasi anlayışlara dönükte hayır demek olduğunun bilinci ile olaya yaklaşalım.