Anı (1)
Bazı tesadüfler çok ama çok şaşırtıcı olur. Hayatım boyunca birkaç kez yaşadım böyle şaşırtıcı tesadüfleri. Geçtiğimiz günlerde de bir yenisi daha eklendi bunlara.
Ben İngiliz Okulu’ndadım. Hayatımın en güzel yıllarını geçirdim İngiliz Okulu’nda. 1963 yılında, üçüncü sınıftayken 30 kişlilik sınıfımızda, çoğunlukta olan Rum ve Türklere ek olarak iki Ermeni, üç İngiliz, bir Belçikalı hatta bir de Çinli vardı. Benim sıra arkadaşım da sınıfın tek Çinli öğrencisi Li Cao Tao idi. Sol tarafımdaki hemen yandaki masada ise bir Rum arkadaş vardı. (Daha sonra aktaracağım anlattıkları nedeniyle, ve de kendi isteğini kırmayarak, ismini açıklamayacağım.) Çok iyi anlaşırdık. İkimiz de aynı spor takımındaydık (Kitchener). İkimiz de Kitchener’in basketbol ve futbol , ‘16 yaş altı’ takımındaydık. Bunlardan ayrı olarak ikimiz de, daha ilk yıldan başlayarak okul orkestrasında keman çalıyorduk.
1963 Aralık ayında, koptuk, koparıldık. O neler yaptı bilmiyorum ama ben, Lefkoşa’nın Türk bölgesinde elimde silah , ‘düşman’ beklerken buluverdim kendimi. Yıllar aktı gitti. 60’lı yılların sonlarında, Makarios kapıları açtığında, geçmeye başladım Rum kesimine. Tesadüfler sonucu (ayrı bir hikayedir) erkek-kız, birkaç sınıf arkadaşımla da buluştum. Sordum onu da. Ama onlar da okulu bitirdikten sonra hiç görmemişlerdi.
Yıllar hızla akıp geçti. 60’lar bitti, 70’ler bitti derken 2000’li yıllara da daldık büyük bir hızla. Hiç görüşmedik, haberleşemedik v.s.... Derken geçtiğimiz hafta içinde bir gün telefonum çaldı. Metehan Kapısı’nın Rum tarafındaki sigorta şirketlerinden birinden arıyorlardı. Türkçe konuşan bir bayandı.
“Erdinç Bey...Siz misiniz ?”
“Evet, buyrun...”
“Burada bir beyefendi var, sizi sordu. Bilgisayarımızdaki kayıtlardan müşterimiz olduğunuzu gördüm ve aradım.”
“....... (????).....”
“Adı ....... Sizi çok iyi tanıyormuş ama yıllardır görmemiş. Görüşmek istiyor.”
Kimdir ? Ne istiyor ? diye sormaya zamanım olmadı.
“Gunduz ?....” (Rumlar da yabancıların tümü de bana Gunduz diye hitap ederlerdi.)
“Evet...”
“Ben ..............”
İnanılmaz hızlı bir şekilde düşündüm, hafızamı yokladım. Kaç saniye sürdü bilmiyorum ama bir anda anlayıverdim kim olduğunu. Tahmin edeceğiniz gibi çığlıklar, bağrışmalar içinde bir görüşme başladı. Nerdesin ? Ne yaptın ? Ne yapıyorsun ? Nereden çıktın ansızın ? Ve benzeri karşılıklı soru yağmuru. Anlaştık hemen ve randevulaştık. Buluşacak ve bunca yılın açıklamasını yapacaktık birbirimize.
Buluştuk sonuçta. Kucaklaştık, birbirimizi süzdük dakikalarca. Birbirimize anlatacak çok şeyimiz vardı. Öyle yaptık. Okul anılarını geçtikten sonra, o anlattı, ben anlattım saatlerce. Anlar oldu onun, anlar oldu benim gözlerim doldu.
Hikayelerimiz farklı farklıydı ama, aynı topraklar üzerinde doğmuş, büyümüş, aynı havayı solumuş, aynı suyu içmiş iki insanın hikayesi gibi görünse de, aslında ‘ülkenin’ tarihini yansıtıyor gibiydi onun yaşadıkları da benim yaşadıklarım da.
(Devamı olacak)