Erdinç Gündüz

Erdinç Gündüz

ANI 2

A+A-


(Kaldığımız yerden)

“1963 Aralık ayında şaşkına dönmüştük.  Evimiz Atalasa civarlarındaydı. Türk mahallesine yakın değildi ama silah seslerini duyabiliyorduk. Okula yeniden döndüğümüzde Türk öğrencilerin hiçbirinin orada olmadığını gördük. Açıkçası, üzülenlerimiz de oldu sevinen, ileri geri konuşanlarımız da. Nerdeyse boşalan dershanelerde geçti dönem. Bir gün geleceksiniz diye bekledik ama gelmediniz. Okuldaki son üç yılımızda da…

Böyle özetledi arkadaşım 1963 ve hemen sonrasını. Ve sordu ardından “Sen ne yaptın ? diye. Anlatmaya çalıştım. Lefkoşanın Türk kesimindeki İngiliz Okulunu, 15 yaşımda elime silah aldığımı,  eğitimleri,  beş yıla yakın, mevzilerde düşman Rum’u beklediğimi, bu arada okuldan da mezun olmaya çalıştığımı falan….

O, mezun olduktan sonra yüksek öğrenim için İngiltereye gitmiş. Oradan izlemeye çalışmış Kıbrıs’ta olup bitenleri. “Hiçbir zaman da anlayamadım, bu küçücük adada neyi paylaşamadığımızı. Ne 63’lerde ne daha sonraki yıllarda, ne de 74 savaşı ve sonrasında”. Ve devam etti:
“Ailem için asıl trajedi 74’de başladı. Faşistler önce dayımı vurup öldürdüler.  12 gün sonra, 16 Temmuz’da da ağabeyimi.  Ben İngilteredeydim, hemen uçağa atlayıp geldim. Annem de babam da perişan durumdaydılar.  Aldım, aklımca daha emniyetli gördüğüm Girneye götürdüm. Bu sefer de savaşın tam ortasında bulduk kendimizi.  Türk çıkartması başladığında nereye kaçacağımızı bilemedik. Her taraftan çıkartma olduğu söylentileri vardı. Batı’ya kaçmak mümkün değildi; güney yönü de malum, Türklerin elindeydi... Girnenin doğusu sanki tek kaçılabilecek taraf gibi görünüyordu. Tankların sesi iyice yaklaşınca ‘ne olursa olsun’ diyerek fırladık. Belki Değirmenlik’e varabiliriz diye düşünmüştük. Bir gece, kuytu bir yerde çamların altında sabahladık.  Ertesi gün şafak sökerken yine yürümeye başladık.  Nasıl ? Hiç bilmiyorum ama Değirmenliğin dışından geçerek Mia Milia’ya (Haspolat) ulaşmayı başardık.  Kaymaklı’dan Lefkoşa’ya girdik. Lefkoşa’da da inanılmaz bir panik vardı. Eve varmayı başardık. Annem hasta oldu yatağa düştü. İkinci harekat başladığı gün onu da kaybettik....”

Çok şeyler anlattık, çok yorumlar yaptık karışılıklı.  50 yıl öncesinden de söz ettik, 40 yıl öncesinden de. Sıra  ‘günümüze’ gelince ikimizin de gözleri yaşlıydı.  Otursak, bibirimize anlatacak daha çook şeyler vardı. Ama oturamadık. Çünkü,  akşama, yerleştiği, çoluk çocuk sahibi olduğu, yeni bir hayat kurduğu Londra’ya uçacaktı. Adres, telefon numarası, e-mail adresleri takasından sonra, kucaklaştık ve ayrıldık.

***

Kıbrıs’daki yıllardır süren savaşın galipleri kimlerdi ?  Yıllarca ENOSİS diye nara atıp ülkeyi kana bulayanlar mı ? Yoksa ENOSİS’e karşı TAKSİM diye uluyanlar, kan’a kan ekleyenler mi ? Galiba,  (şu an itibarıyla) TAKSİM’ciler...
Yenikler.....
Adanın bütünü... Yıllarca “Aman haa..” diye ağlaşanlar... Yıllardır neler döndüğünü bile pek anlayamayan masum ve saf Kıbrıslılar... Anasını, babasını, kardeşini, çocuğunu, arkadaşını kaybedenler... Rum’u, Türk’ü, Ermeni’si, Maronit’i v.s...  Hepsi....

Bu yazı toplam 2736 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar