1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Ani ölümlerin 4’te 3’ü kalp krizinden
Ani ölümlerin 4’te 3’ü kalp krizinden

Ani ölümlerin 4’te 3’ü kalp krizinden

Kadınlar, sigara içenler, diyabet hastaları ve ileri yaştaki kişiler yüksek risk grubunda. Kalp krizi geçiren 600 kişiden 200’e yakını ise kadın.

A+A-

Rahme Çiftçioğlu

Kıbrıs'ın kuzeyinde ani ölümlerin 4’te 3’ü kalp krizinden kaynaklanıyor. Yılda yaklaşık 600 kişi; kalp krizi nedeniyle hastanelere başvuruyor, yüzde 5 ila 7’si, yani 30’u kurtarılamıyor.

Kadınlar, sigara içenler, diyabet hastaları ve ileri yaştaki kişiler yüksek risk grubunda. Kalp krizi geçiren 600 kişiden 200’e yakını ise kadın.

Kalp krizine ilişkin 3 önemli notsa şöyle: “Bir yakınınızın kalp krizi geçirdiğini düşünüyorsanız ve bilinci açıksa ona aspirin çiğnetin. Aspirinin pıhtı çözücü etkisi var. Hastaların yüzde 30’unun hayatı bu şekilde kurtarılabiliyor. Kriz geçiren hastanın hastaneye şahsi araçla değil, ambulansla ve en erken zamanda ulaştırılması da çok önemli.”

“Genç yaşta kalp krizi geçirenler kurtarılamaz” inancı ise yanlış. Aksine genç yaşta kalp krizi geçirenlerin hayata tutunma şansı daha yüksek.

“GENETİK FAKTÖR TEK NEDEN DEĞİL”

Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) konuşan Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Kardiyoloji Klinik Şefi Dr. Gülgün Vaiz, kalp krizinden ölümler konusunda uyararak, “Devlet olarak ayağa kalkmalı, ulusal politikalar geliştirmeliyiz” dedi.

Hiçbir ilacın ya da ameliyatın sağlıklı kalbin yerini tutamayacağını vurgulayan Vaiz, “Önceliğimiz kalp krizi geçirmemek olmalı” şeklinde konuştu.

İlk olarak genetik faktörler üzerine konuşan Vaiz, genetik faktörlerin kalp krizlerine tek neden olarak gösterilemeyeceğini, kalp ve damar hastalıklarının yüzde 90’ına sigaranın, diyabetin, yüksek tansiyonla kolesterolün, hareketsiz yaşamın ve şişmanlığın neden olduğunu söyledi.

“SAĞLIKLI YAŞAM TARZIYLA GENETİKTEN GELEN RİSKLER ENGELLENEBİLİR, GECİKTİRİLEBİLİR”

Sadece genetik yatkınlık nedeniyle kalp krizi geçirenlerin oranının oldukça düşük olduğunu belirten Vaiz, “Genetik her şey değil, önemli olan üzerine ne koyduğunuz. Sigara mı? Yüksek kolesterol mü? Kilo, tansiyon mu? Hareketsiz yaşam mı? Eğer böyleyse yaşınız kaç olursa olsun siz yüksek risk altındasınız” şeklinde konuştu.

Sağlıklı yaşam tarzıyla genetikten gelen risklerin engellenebileceğini, geciktirilebileceğini anlatan Dr. Gülgün Vaiz, “Genetiğimizi, doğduğumuz, yaşadığımız coğrafyayı, ülkemizi, sosyo-ekonomik koşullarımızı belirleyemeyebiliriz ama yaşam tarzımızı belirleyebiliriz” dedi.

“SİHİRLİ DEĞNEK YOK”

Kalp krizine bir dizi etkenin neden olduğunu kaydeden Vaiz, kalp krizini sihirli değnekle ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını söyledi, “En önemli konu etkenlere ne kadar maruz kaldığınız. Bu etkenlere ne kadar çok ve yoğun maruz kaldıysanız kalp krizi geçirme yaşınız o kadar düşer” şeklinde konuştu.

Sigarada da durumun böyle olduğunu söyleyen Vaiz, “Sigaraya ne kadar erken başlanırsa kalp krizi geçirme yaşı o kadar aşağıyı düşer” dedi.

“ÇOCUKLARI DA YARIŞ ATINA ÇEVİRDİK. KALBİNDE ÇARPINTIYLA HASTANELERE GELEN DÜNYA KADAR ÇOCUK VAR”

Stresin, karamsarlığın, endişenin kalp sağlığını etkileyen faktörlerden olduğunu söyleyen, “Oysa hayat çok basit” diyen Gülgün Vaiz, “Neden bu kadar hırslıyız? Neden kendimize bu kadar zarar veriyoruz? Çocukları da yarış atına çevirdik. Aileleri onları sürekli diğer arkadaşlarıyla kıyaslıyor. Kalbinde çarpıntıyla hastanelere gelen dünya kadar çocuk var” ifadelerini kullandı.

“40 YAŞINDA DEĞİL, 30’LARINDA HATTA 20’LERİNDE KALP KRİZİ GEÇİRENLER VAR”

Ani ölümlerin 4’te 3’ünün kalp krizi nedeniyle meydana geldiğini ifade eden Vaiz, “Her 10 yaş yaşlanıldığında kalp krizi riski de artıyor. Eskiden 40 yaşın üzerindeki insanlar için ‘risk grubundadır’ diyorduk. Ama artık öyle değil. Kişinin kalp damarları 40 yaşında tıkanmıyor, 30’larında hatta 20’lerinde kalp krizi geçirenler var” dedi.

Genç insanların kalp krizinden hayatını kaybetmesi konusuna da değinen Vaiz, “Ben kendimi o insanların annesinin, babasının, ailesinin yerine koyuyorum, üzülüyorum, yaralanıyorum. Toplum olarak devlet olarak ayağa kalkmalıyız. Kalp krizlerinden ölümlere izin vermemeliyiz. Bu kaderimiz değil. Kalp krizinden ölmek kaderimiz değil. Sağlığımıza iyi gelen her şey aslında adamızda mevcut, bunu kaderimizden silebiliriz. Adalı gibi yaşamalı ve hissetmeliyiz. Biz aslında bunu unuttuk” şeklinde konuştu.

“İNSANLARA BİR ANDA ‘HAYAT TARZINI DEĞİŞTİRİN’ DİYORUZ’. BU ZOR OLAN... BİZ ZOR OLANLA UĞRAŞIYORUZ”

Sağlıklı yaşamın anne karnından başlaması gerektiğini ancak ülkede bu konuda bilincin henüz oluşmadığını kaydeden Dr. Vaiz, “Belli yaşa gelmiş, alışkanları oturmuş insanlara bir anda ‘hayat tarzını değiştirin, bunu bırakın şunu yapın’ diyoruz’. Bu zor olan. Biz zor olanla uğraşıyoruz” dedi.

“HİÇBİR İLAÇ YA DA AMELİYAT SAĞLIKLI KALBİN YERİNİ TUTMAZ. ÖNCELİĞİMİZ KALP KRİZİ GEÇİRMEMEK OLMALI”

Bu konuda ulusal politika üretmenin şart olduğunu, ciddi paralar harcanan başta kalp ve damar hastalıkları gibi kronik hastalıkların en aza indirgenmesi için koruyucu hekimliğin üzerinde durulması gerektiğini söyleyen Dr. Gülgün Vaiz, “Hamileler nasıl beslenmelidir, yuvalarda çocuklara ne verilmelidir, okul kantinlerinde ne satılmalıdır, bunların üzerinde durulmalıyız. Hiçbir ilaç, hiçbir ameliyat sağlıklı kalbin yerini tutmaz. Önceliğimiz kalp krizi geçirmemek olmalı” şeklinde konuştu.

KKTC’de yılda yaklaşık 600 kişinin kalp krizi nedeniyle hastanelere başvurduğunu ifade eden Vaiz, “Bu oran beklenilen düzeyde. Ancak gelişmiş ülkelerde kalp krizi oranı azalırken, bizde artıyor. 1990’lı yıllara artan bir oran söz konusu. Türkiye’de de durum böyle. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kalp krizleri fazla” dedi.

“ÜLKEMİZDE KALP KRİZİ GEÇİREN KADIN ORANI ARTIYOR, SEBEP; SİGARA, OBEZİTE, HAREKETSİZ YAŞAM VE STRES”

Kadınların erkeklere göre 10 yaş daha genç kalp krizi geçirdiğini, KKTC’de yılda yaklaşık 200 kadının kalp krizi nedeniyle hastanelere başvurduğunu kaydeden Dr. Gülgün Vaiz, “Ülkemizde kalp krizi geçiren kadın oranı arttı. Bunun sebebi sigara, obezite, hareketsiz yaşam ve stres. Bunlara maruz kalan kadın sayısı artıyor” ifadesini kullandı.

Vaiz, Türkiye’nin Avrupa genelinde kalp krizi nedeniyle en fazla kadının hayatını kaybettiği ülke olduğunu da söyledi.

Genetik konusuna yeniden değinerek, erkeklerin 55 yaşından önce, kadınların ise menopozdan önce kalp damar hastalığına yakalanan birinci dereceden akrabalarının olmasının genetik yatkınlığı artırdığını beliren  Dr. Vaiz, “ ‘Genç yaşta kalp krizi geçiren insan kurtarılamaz inancı yanlış. Kalp krizi ileri yaşta, diyabet olanlarda ve kadın hastalarda daha riskli. Aksine genç yaşta kalp krizi geçirenlerin hayata tutunma şansı daha yüksek” dedi.

“KALP KRİZİNDE TETİĞİ ÇEKEN NE BİLEMİYORUZ...”

Kalp krizinin nasıl oluştuğunu da anlatan Vaiz, şunları söyledi:

“Sağlıklı insanların kalp damarının içini boru gibi düşünün. Yüzeyi düzgün ve temiz bir boru. Damarın iç yüzeyi çeşitli etkenlerle daralır, burada plaklar oluşur. Damarın iç yüzeyinde oluşan küçük küçük plaklar bir gün aniden çatlar veya yırtılır. Buna ani bir üzüntü mü, tansiyon yüksekliği mi, stres mi, sigaranın fazla miktarda içilmesi ya da şeker düzeyinin oynaması mı neden oluyor, kalp krizinde tetiği çeken ne kesin olarak bilemiyoruz.”
 
Bu nedenle kalp krizinin ne zaman veya nasıl başlayacağını öngöremediklerini belirten Vaiz, “Kriz başladığı anda damara pıhtı oturuyor ve oradaki kan akımı duruyor” dedi.

KALPTE ESEN ELEKTRİKSEL KASIRGA...

Bazı insanlarda oksijen alamayan kalp hücrelerinin kalpte elektriksel kasırga yarattığını anlatan Gülgün Vaiz şöyle devam etti:

“Bu kasırgada kalp düzensiz şekilde elektrik salgılar, düzensiz elektrik hastanın dolaşımı için yeterli olmaz ve hasta kendini kaybeder. Bu aşamada şok cihazı olan veya kalp masajı yapılabilecek bir merkeze 5 dakika içinde ulaşılabilirse hastanın kurtulma şansı yüksek olur. Ancak geçen her saniye hastanın kalp ve beyin hücrelerinde hasara neden olur.”

Kalpte elektriksel kasırganın gençlerde daha fazla görüldüğünü anlatan Vaiz, “Elektrik kasırgası kalbin durmasına göre hastaya avantaj sağlar. Kalpte elektriksel kasırga varsa hastayı hayata döndürme şansınız da vardır, ama eğer düz çizgi şeklinde kalp ritmi gözleniyorsa bu çok risklidir ve hastanın hayata döndürülmesinin oldukça zordur” dedi.

Kalp hücresine oksijen gitmeyen kişilerin bazılarının yaklaşık 15 gün önceden ağrı hissetmeye başladığını, göğsün ortasında, sol memede, sırtta, kollarda, midede, çenede ağrının klasik belirtiler olduğunu kaydeden Vaiz, şunları söyledi:

“Kişi yürürken göğsüne ansızın ağrı girebilir, göğsünde sıkıntı hissedilebilir. Bu belirtiler genellikle 10-15 dakika içinde geçer. Kalp aynı gün içinde ya da birkaç gün sonra bu uyarıları tekrar eder. Bazen bu ağrılar mide ağrısıyla karıştırılabilir. İnsanlar umursamayıp ‘çay içerim geçer’ diyebilir ama eğer hasta bu belirtilerden kuşkulanırsa, en yakın hastaneye müracaat ederek krizi başlamadan yakalamış olur.”

“KALP KRİZİNDE AĞRI, NOKTA ŞEKLİNDE OLMAZ, GENİŞ BÖLGEYİ TUTAR”

Kalp krizinin klasik belirtilerinden bahsederken, ağrının nokta şekilde hissedilmeyeceğini de vurgulayan Vaiz, “Ağrı daima geniş bölgeyi tutar. Ya tüm sol memede, ya da tüm sol göğüste hissedilir. Ağrı her iki kola da vurabilir. Bilinenin aksine kalp krizi ağrısı ille sol kola değil, sağ kola da vurabilir” dedi.

“KRİZLER SABAHA YAKIN OLUYOR... ÖNEMLİ OLAN KİŞİNİN DAHA ÖNCE OLMAYAN ŞİKAYETLERLE UYKUDAN UYANMASI”

Kalp krizinin bazen bulantı, kusma, renkte sararma, solma, çarpıntı, yorgunluk, bitkinlik gibi belirtiler de verilebileceğini kaydeden Gülgün Vaiz, şunları belirtti:

“Kalp krizleri genellikle sabaha yakın 05.00 ile 10.00 saatleri arasında gerçekleşir. Böbrek üstü bezleri adrenalin, kortizon gibi hormonlar salgılar. Bunların kanda en yüksek olduğu saatler de bu saatlerdir. Hastaların yarısından çoğu hastanelere kalp krizi ile bu saatte gelir ama ‘kriz sadece bu saatte olur’ diye bir genelleme yok. Önemli olan kişinin daha önce olmayan o şikayetle uykudan uyanması.”

“ŞİKAYETLER BAŞLADIĞI ANDAN İTİBAREN MÜDAHALE EDİLECEK MERKEZE ULAŞMAK ÇOK ÖNEMLİ”

Kalp krizi tablosunda hastanın hastaneye ne kadar zamanda ulaştığının hayati önem taşıdığından da söz eden Dr. Vaiz, “Hasta ilk iki saat içinde hastaneye ulaşmışsa zarar görme riski daha azdır. Kalp beyin gibi değildir, oksijensizliğe tahammül edebilir. Kalp damarını açtığınızda hasar gören kalp hücreleri geri döner. Ancak iki saat geçtikten sonra kalp hücreleri ölmeye başlar, siz damarı açsanız da hastanın kalbinde hasar oluşur. Şikayetler başladığı andan itibaren müdahale edilecek merkeze ulaşmak çok önemli” dedi.

Kalp krizi geçirdikten 4 saat sonra da, 1 gün sonra da hastaneye başvuran hastalarla karşılaştıklarını anlatan Vaiz, kişinin kendini iyi hissetmediği ve kalp kriz geçirdiğini düşündüğü durumda hemen 112 acil servisinden ambulans yardımı talep etmesi gerektiğini söyledi.

Hastaların hastaneye şahsi araçla gitmesini tavsiye etmediklerini belirten Vaiz, kalp krizi geçiren hastaların ilk bir saat içinde kalbinin durabileceğine dikkat çekti, bu duruma elektroşok cihazıyla müdahale edilebileceğini, bu cihazların da sadece ambulanslarda ve hastanelerde bulunduğunu belirtti.

“ASPİRİNİN PIHTI ÇÖZÜCÜ ETKİSİ VAR... HASTANIN BİLİNCİ AÇIKSA ONA ASPİRİN ÇİĞNETİN”

Dr. Gülgün Vaiz, “Bir kişinin kalp krizi geçirdiğini düşünüyorsanız ve hastanın bilinci açıksa ona bir tane aspirin çiğnetin. Bu kalp krizinden ölümleri yüzde 30 oranında azaltıyor, çünkü aspirinin pıhtı çözücü etkisi var” diyerek, her yetişkinin yanında bir kutu aspirin taşımasının son derece önemli olduğunu vurguladı.

“KALP KRİZİYLE GELEN HASTA EĞER KADINSA DAHA TEDİRGİNİZ”

Kalp ve damar hastalıklarının tedavisinde kadınlarda daha başarısız olunduğunu söyleyen Vaiz, “Kalp kriziyle gelen hasta eğer kadınsa daha tedirginiz” dedi. Vaiz, kadınların damarlarının daha ince olmasının tedavide dezavantaj olarak kabul edildiğini vurguladı.

“TÜM ŞEKER HASTALARINI KALP HASTASI OLARAK KABUL EDİYORUZ”

Diyabetin kalp ve damar sağlığı üzerindeki etkisine değinen Dr. Gülgün Vaiz, sözlerini şöyle tamamladı:

“Şeker, bütün organları etkileyen sessiz ve sinsi bir hastalık; sinir sistemini bozduğu, hissetme duyusunu azalttığı için kişi kalbindeki ağrıyı hissetmeyebilir, kriz geçirdiğini fark etmeyebilir. Tüm şeker hastalarını kalp hastası olarak kabul ediyoruz ve yılda bir kontrolden geçmelerini öneriyoruz.” 

 

Bu haber toplam 4648 defa okunmuştur