1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Anılar Evinde İmgeler
Anılar Evinde İmgeler

Anılar Evinde İmgeler

Anılar Evinde İmgeler

A+A-

 Ahmet Yıkık           
              
[email protected]

kırılacak eşya

bu kez camı anladım bakarken taşlığa doğru                                                                                              toprağı sıvazlarken bir gözüm, bir gözüm gerindi alnımdan düştü

olmadığını söyledim orada kimi günler, kimi günler oluyormuş gibi bakmadan                                     yankıyı anlamadım avuçlarım terli gittim bağırdım bir kuyuya        

suretimmiş ben görmedim devirip durdum kapı önündeki ışığa                                                           kuzeybatıda bir yer sanırdım öpsen eğilip topuklarından     

sonra üç yerinden kırıldı bakışım                                                                                                                         el yordamıyla çıktım senin saydamlığından                                                

Yazıya Emel Kaya’nın yeni şiir seçkisindeki ilk şiirden başlamak istiyorum. Emel Kaya’nın poetikasını çözümleme telaşındaki bir okur, şiirin adının “Kırılacak Eşya” olduğunu görür görmez, somut imgelerin betimlendiği anlatısal bir şiirle karşı karşıya olduğu kanısına kapılabilir. Ne de olsa eşya şey sözcüğünün çoğuludur; yani şeyler, nesneler anlamına gelmektedir. Gel gör ki imgelerin gönderme yaptığı nesneleri sabit bir zemine kolayca ikame ettireceği ve anlam kodlarını hiç tereddütsüz çözebileceği bir şiir beklemez okuru. Ne ilk şiirde ne de sonrakilerde. Şiirlerdeki anlatıcı öznenin hikâyesine kulak veren okur, puslu bir camın ardından net seçemediği ve algıları aracılığıyla anlamlandırmakta güçlük çektiği birtakım olguların varlığına tanık olur.

Şairin, sürrealist çağrışımlarla bezediği dizelerdeki tılsım, şiirde herhangi bir anlam aramayı gereksiz mi kılmaktadır? Emel Kaya’nın peşinde olduğu şey, parçalı ve birbirinden tamamen bağımsız imgeler üzerine kurulmuş ve merkezi bir anlamı es geçen bir şiirsel yapı mı oluşturmaktır? Bu durumda, okurun, şiiri ilk okuyuşunda, kendisini sürrealist bir resmin önündeymişçesine algıları dumura uğramış ve kafa karışıklığından tanımlama yetisini büsbütün yitirmiş hissetmesi sıradan bir tepki olarak mı değerlendirilmelidir? Benzer doğrultuda daha birçok soru yöneltmek ve hepsine birden “evet” diye yanıt vermek işin kolayına kaçmak olurdu. Çünkü yalnızca, insanda şaşkınlık duygusu uyandıran, göz kamaştırıcı ve akıl bulandırıcı imgelerle örülmüş bir şiir değil, Emel Kaya’nınki ya da öznenin bilinçaltındaki zenginliklerini sergilemekle yetindiği. Onun poetikasında, anlatısal tarzda şiirler yazan birçok şairin eserlerinde görülen ‘anlaşılma kaygısı’ndan kaynaklanan, ‘bilinç düzeyinden uzaklaşmama’ ilkesine yer yoktur. Peki ama bilinçaltına saplanıp kalmayan ve bilinç düzeyinde dolanmaktan da imtina eder bir tutum benimseyen “özne”nin konumlandığı uzam neresidir o zaman?... Burada gayri ihtiyarı olarak kendi belleğime başvurma ihtiyacı hâsıl oluyor bende. Edebiyat fakültesindeki ilk dersimizde tahtada bir şiiri çözümlediği sırada, “Bilim bütünü parçalara bölmek, sonra da onları yeniden birleştirerek bir senteze varmaktır” diyen hocamın öğüdü geliyor aklıma. Yan Etkiler’i okuduğum sürece de kulaklarıma çalınıp durdu söz konusu düstur. Şiirleri parçalamakta bir sıkıntı yaşamadım. Çünkü zaten yüzeysel baktığınızda şiirlerin ayrık bölümlerden oluştuklarını tespit etmek zor değil. Ancak ilk başta bir okur olarak açıklayamadığım, çözümlemekte sıkıntı çektiğim bir sorunla yüzleşmem gerekti. Emel Kaya, şiirlerin ayrıksı izlenimi veren bölümlerini birbirine bağlayan görünmez ağlar örmüştü adeta. Yüzeyde pek fark edilmemekle birlikte derinlerde gizlenen bütüncül bir anlamın varlığını görmezden gelmek, gerek Yan Etkiler’e gerekse onun yaratıcısı şair Emel Kaya’ya büyük bir haksızlık olurdu. Dolayısıyla, şiirleri teker teker mercek altına aldıktan sonra beni şaşırtan ve aynı zamanda hem Emel Kaya’ya hem de şiir sanatına karşı ilgi ve hayranlığımı artıran şu bulgulara uğraştım:

Şiirlerde kâh ‘ben’ kâh ‘sen’ diye konuşan ‘anlatıcı özne’, okur için belleğinin kapılarını aralıyor ve bizlere, belleğinin bazen aydınlık bazense karanlık bölgelerinde, hatıra ve imgenin birbirine karıştığı, yaşanmışlıkla düş ürününün net seçilemediği bir yolculukta kılavuzluk ediyor. Emel Kaya, modernist bir şair edasıyla geçmişle şimdiki zamanı aynı uzama konumlandırmaya özen gösteriyor. Şairin düşleminde yarattığı hayallerin reel dünyada somut karşılıklar taşıması gibi bir derdi olmadığı çok belirgin. Çünkü Emel Kaya, akıldan önce dil vardı ve her şeyin farkına söz vasıtasıyla varıldı görüşüyle paralellik gösteren yapıda şiirler yazıyor. Bu bağlamda imgelerin karşılığını reel dünyada değil de şairin düşleminin esas kaynağı olan dilde aramanın daha tutarlı bir yaklaşım olacağı kanaatindeyim. Dil deyince işin içine dilbilgisi (gramer) de giriyor tabii. Emel Kaya’nın dilbilimi alanındaki yetkinliği, onun şiirlerdeki soyut gramer kavramlarını somut imgelere dönüştürmekte gösterdiği hünerden ve alışılageldik sentaksı (cümle yapılarını) kırmaktaki başarısından izlenebiliyor. Şiirlerinde lirik bir anlatıcının varlığından söz etmenin yanlış bir değerlendirme olacağını düşünüyorum. Ne ki cinsiyeti kadın olduğu bariz, biraz soğuk ve mesafeli bir anlatıcı kullandığı gözlerden kaçmaz. Gizemli bir yaklaşım sergileyen söz konusu kadın anlatıcı bazen masalsı bir iç dünyaya sahip kırılgan bir kız çocuğuna dönüşebilir, bazense mazoşizmle sadizm arasında cinsel deneyimler yaşadığına ilişkin ipuçları veren sert mizaçlı güçlü bir yetişkine. Cinsel çağrışımlar sadece heteroseksüel düzlemle sınırlı kalmaz; eşcinsel alana doğru sınır ihlalleri de gözlemlenir.

Özetlemek gerekirse, Yan Etkiler’i oluşturan şiirlerdeki ortak nokta, kadın anlatıcının, okuru, kendi belleğindeki anı ve düşleri birbirine kararak inşa ettiği evde ağırlamasından ileri gelir. Alışılageldik tekin bir yer değildir burası ve anlatıcının kimliğine dair bütüncül bir fotoğraf sunulmaz okura. Gizemli kadının kimliğini çözmek aktif bir okuma süreci gerektirmektedir. Geçerli saptamalarda bulunabilmek içinse psikoloji, psikanaliz, fenomenoloji vb. farklı alanlardan yardım almak kaçınılmaz görünmektedir. Sözlerimi tamamlarken, şiire zihin meşgalesi değil de ruhsal tatmin aracı olarak yaklaşan okurların da Yan Etkiler’de aradıklarını bulacakları yönündeki kuvvetli inancıma vurgu yapmak istiyor ve kitaptaki dikkat çekici şiirlerden biri olan “çıktım evden” şiirinin son iki dizesini paylaşmak istiyorum sizlerle: “ortası mim okşadım karanlığı / açtım baktım ne taşıyor içinden”

Keyifli okumalar…

*Emel Kaya, Yan Etkiler, Komşu Yayınları,  İstanbul, 2015.

Bu haber toplam 2638 defa okunmuştur
Gaile 345. Sayısı

Gaile 345. Sayısı