ANKARA KORKUSU
Türkiye'de iktidar sahipleri değişse de yönetim anlayışı değişmiyor.
Merkeziyetçi, biatçı, adamcı, ötekileyici, dışlayıcı bir mantık var.
Kim gelirse kendi borusunu öttürüyor. Bunu anladık.
Lakin herkesin de o boruyu öttürmesini istiyorlar.
Ya onlardan yana olacaksın, ya da yok olacaksın.
Merkez ne diyorsa ona uyacak, tepedekine tapacak, verilen işi sorgusuz sualsiz yapacak, arada bir yağ yakacak, tekerleği yolda tutacaksın.
Böyle idare-i maslahatçılıkla dünü din, bugünü bugün belleyecek, 'gelen ağam giden paşam' deyip etlisine sütlüsüne bulaşmayacaksın.
Gücü eline alan her kimse, aşağıdakilerden uludur. Herkesi ezebilir. Ona karşı gelinemez. Gelirse kellesi gider. En azından mecazi anlamda...
Çok yalaka, çok jurnalci, dönek, çok Zübük çıkar böyle yerlerden...
***
Son dönemlere damgasını vuran 'fişleme' meselesi de bundan bağımsız değil.
Ankara'dan bakılınca 'uç beyliği' olarak görülen şehr-i Lefkoşa'da 'cadı avı'na çıkanların bir kısmı teşkilat-ı mahsusada görev ifa ediyor anlaşılan, lakin bir kısmının da kendi kendine 'gelin-güvey' olduğu, amirlerine yalakalık olsun diye durumdan vazife çıkardığı görülüyor.
Tabii ki her iki durum da Kıbrıs'ın kuzeyine uymaz.
Ne hukuki, ne ahlaki, ne insani bir tarafı vardır olup bitenlerin.
Türkiye'de 15 Temmuz sonrası oluşan feci durumu buraya getirmek, oradaki hukuksuzluğu, insan hakları ihlallerini, keyfi uygulamaları Kıbrıs'ta da denemek istedikleri anlaşılıyor.
TC Lefkoşa Büyükelçisi KKTC'deki 'Fetöcüler'le ilgili bir operasyondan söz etmiş, sonra bunu düzelterek 'TC'nin KKTC'deki kurumlarında olanlar' diye düzeltmişti.
Sonra Ozan Ceyhun çıktı piyasaya...
***
Geçmişiyle bugünü arasındaki uzlaşmaz dönekliği, Ankara'da kime yağdanlık falan yaptığı bizi ilgilendirmez Ozan Ceyhun'un ama burada yaptıkları ilgilendirir.
Zira kişisel kapasitesiyle değil, TC Dışişleri Bakanlığı adına burada bulunduğu söyleniyor ve bu iddia henüz yalanlanmış değil. Beyfendi TC Lefkoşa Büyükelçiliği'ne ait araçları da kullandığına göre, demek ki bir resmi tarafı var.
Ne tür bir resmi görevi olduğunu Büyükelçi ya da Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu açıklamalı.
Gerçekten de dediği gibi 'Fetö'cüleri fişleme'ye mi geldi Kıbrıs'a?
Polis midir Ozan, yoksa Savcı mı? Hatta yargıç mı?
Soruşturma yapma, yargılama, cezalandırma yetkisi olsa olsa bunlarda olur çünkü...
Yalnız unuttuğu bir şey var: Değil polis, savcı ya da hakim, padişah olsa burada cürmü kadar yer yakamaz!
Burası her ne kadar öyle görünse de, Dingo'nun Ahırı değil!
***
Ankara'dan bakıldığında bir 'uç beyliği' ya da bir 'ilçe' gibi görünse de burada akmazsa damlar modunda bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ilkesi, modern yaşam sürmeye çalışan bir toplum vardır.
Ankara'nın buraya her ne görevle olursa olsun gönderdiği zat-ı muhteremlerin bir kere bunu kafalarına sokmaları lazım.
Yazıktır ki memleketin şimdiki idarecileri, Ankara'nın şerrinden korkuyor olduklarından herhalde, günlerdir gözüne kestirdiklerini 'vatan haini' ve 'Fetö'cü' diye damgalamaya yeltenen bu zatla ilgili tek söz etmediler.
Oysa alenen tertipleyip, posta yoluyla gerisin geri Ankara'ya yollanmalıydı.
Başbakan ya da yardımcısı ya da -en uygunu- Dışişleri Bakanı, TC'deki muhataplarıyla görüşerek "Adamınız burada cadı avına mı geldi? Eğer öyleyse söyleyin ki burada yasalar vardır, Anayasa vardır, polis vardır, bağımsız mahkemeler vardır. Üstelik bizim vatandaşımız hakkında bir başka ülkeden birilerin gelip böyle hafiyecilik oynama hak ve yetkisi yoktur. Lütfen adamınızı uyarın ve geri çağırın" demesi lazımdı.
Ama demediler. Korkuyorlar herhalde.
Ankara korkutuyor bizimkileri.
Ve miskindir korku...