Ankara ne der
Osmanlı imparatorluğu 1878 yılında Kıbrıs’ı Britanya imparatorluğuna kiralamıştı. Bu tarihten sonra adadan ayrılan Osmanlı geride Kıbrıslı Türk, Rum, Ermeni ve Maronit toplumlarını da bırakmıştı.
İngilizler adaya geldikten ve ülkenin yönetimini aldıktan bir müddet sonra Kıbrıslı Rumlar Enosis, yani anavatan olarak gördükleriYunanistan’la birleşmek için ayaklandı.
1931 isyanı bu amaçla yapılmıştı. Rumların bu yöndeki etkinliği arttıkça Kıbrıslı Türkler de yine anavatan olarak gördükleri Ankara ile temas kurma yolları aramaya başladı.
1950 yılında Rum ortodoks kilisesinin kendine bağlı kiliselerde oy kullandırmak suretiyle yapılan plebisit sonucunda Rumların % 90’dan fazla bir oranda Enosis’e destek vermesinin ardından Kıbrıs Türk toplumunun önderleri Ankara’yı daha sık ziyaret etmeye başladı.
Ancak Ankara’nın Kıbrıs’a ilgisi İngilizlerin dönemin TC hükümetine “Kıbrıs’ta sizin soydaşlarınız var, onların taleplerine kulak verin” demesinden sonra başladı.
1955 yılında kurulan EOKA karşısında dağınık biçimde çeşitli örgütlenmeler giren Kıbrıslı Türkler de Ankara’dan destek almak için bir dediğini iki etmediler.
Sonunda dönemin TC Başbakanı Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu önemli bir adım atarak dağınık “Özel Harp Dairesi” ne dağınık Kıbrıs Türk örgütlerini tek çatı altında toplama görevi verdi. Böylece 1958 yılında “Türk Mukavement Teşkilatı” kuruldu.
Bu tarihten sonra Kıbrıslı Türkler için Ankara’nın ne dediği, ne istediği hep önemli oldu.
1974’den sonra Ankara artık buradaydı. Kıbrıs Türk toplumu için de artık Özel Harp Dairesi’nin gönderdiği subay, ya da astsubayların değil doğrudan Kıbrıs’ta konuşlanan silahlı kuvvetlerin komutanları ile elçilik görevlilerinin ne dediği önemli oldu.Bu durum günümüzde de hala sürüyor.
Ankara’da gün oldu sağ hükümetler, gün oldu sosyal demokratlar, gün oldu askerler yönetime geldi. Bizde de her devrin siyasileri bunlara göre tavır değiştirdi.
Ankara’da neredeyse son 20 yıldır AKP iktidardır. AKP önceki iktidarlardan farklı olarak devlet yönetiminde köklü değişiklikler yaptı. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Anayasa’yı değiştirerek parlamenter sistemden, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı altında tek adam yönetimine girdi.
Erdoğan cumhurbaşkanı olarak yalnızca Türkiye’yi değil, KKTC’yi de istediği gibi yönetme sevdalısı oldu. KKTC’de iki dudağı arasından çıkan sözleri emir kabul edecek yöneticilerin olması için elinden geleni yapıyor.
Ama bu tablo artık Kıbrıs Türk toplumuna rahatsızlık veriyor. Ankara’nın ne dediği Kıbrıs Türkleri için her zaman önemli idi.
Artıkdeğil.
Kıbrıs Türkü artık Ankara’ya “bizim içişlerimize karışma, bırak istediğimiz gibi yaşayalım” demektedir.
Ekim 2020’de UBP kurultayı Faiz Sucuoğlu ile Hasan Taçoy’u 2 inci tura bıraktı. Açık ara önde olan Sucuoğlu’nun 2 inci turda kazanacağı neredeyse kesindi. Ankara Faiz beyi istemedi. İki adayı da geri çektirerek UBP kurultayının 2 inci turunu yaptırmadı.
Ersan Saner’i önce başbakan, sonra UBP başkanı tayin etti. Sonuç hüsran oldu. Ekim 2021’de yapılan kurultayda Faiz Sucuoğlu bu kez ilk turda açık farkla başkan seçildi. Hemen ardından başbakan oldu. Ama Ankara’ya davet alamadı.
Nihayet seçime 10 gün kala davet edildi. Çocuklar gibi sevindi. Ankara’da iyi karşılandı, iyi ağırlandı ama kapalı kapılar ardında neler konuşulduğu bilinmiyor.
Kurultay sonrası Ankara’ya rağmen seçilen lider denilen Faiz Sucuoğlu’nun, aslında UBP geleneğine uygun olarak Ankara’nın ne dediğine bakarak yön bulmaya çalıştığını gösterdi.
Ankara hükümeti Kıbrıs’ta kendisine biat edecek ve sözünden çıkmayacak, bir dediğini iki etmeyecek yöneticiler arıyor. Bunu da öyle gizli saklı değil, göstere göstere yapıyor.
Bu durum değişmelidir. Kıbrıs Türk toplumu 1950’lili yıllarda başlayan ve hala devam eden biat kültüründen rahatsızdır. O yıllarda başlayan “Yavruvatan” yaklaşımından kurtulmak istiyor.
1950’lerden bu yana 70 yıl geçti. Yavru artık büyüdü. Kendi ayakları üzerinde durmak, kendi kendini yönetmek ve özgürce yaşamak istiyor.