1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. ANKARA’DAN ‘GAZ’ GERİ ADIMI
Sami Özuslu

Sami Özuslu

ANKARA’DAN ‘GAZ’ GERİ ADIMI

A+A-

Önce Şubat ayına, yani beş ay önceye gidelim.
Türkiye’nin ‘Son Başbakanı’ Binali Yıldırım, Ankara’yı ziyaret eden Başbakan Tufan Erhürman ile birlikte ortak basın toplantısında konuşuyor.
Konu ‘Akdeniz’deki doğal gaz’a geliyor. O günlerde ABD’li petrol devi Exxon şirketinin de bölgeye gelerek arama çalışmalarına başlayacağına dönük ‘sıcak’ haberler vardı.
Binali Yıldırım Exxon için “Karşılığını görecekler” şeklinde oldukça sert bir ifade kullanmış ve devam etmişti:

“Kıbrıs adasının etrafındaki her türlü doğal zenginlik, kuzey ve güneydeki tüm halkın ortak varlığıdır. Emrivaki ve oldu bittilerle yapılacak kışkırtıcı faaliyetler karşılığını görecek. Bu kaynaklar konusunda adadaki her iki tarafın üzerinde mutabakat sağlamadığı her adım egemenlik haklarının ihlali olur.”

Şubat ayında Ankara’nın ‘Akdeniz gazı’yla ilgili tavrı buydu. Sadece Yıldırım değil, en tepeden daha aşağıya bütün iktidar mensupları ‘gaz arama çalışmalarına asla izin vermeyiz’ noktasındaydı.

*  *  *

Aradan beş küsur ay geçti, TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Kıbrıs’a gelişi öncesinde ‘hidrokarbon’ meselesiyle ilgili konuştu. Sabah gazetesine demeç veren Çavuşoğlu şunları söyledi:

"Bizim de platformumuz var ve sondajlara başlayacağız. Eğer sonbaharda onlar başlarsa, biz de başlarız. ENI'yi engelledik. Son 3 yılda İtalyanlara ve ENI şirketine 'burada bu işe girmeyin, Türk tarafının hakları garanti altına alınmadan buna müsaade etmeyiz' demiştik. Tabii sürekli engellemek doğru değil. Eğer Rum tarafı tek taraflı adımlar atarsa bu sefer biz de orada sondajlara başlayacağız."

Çavuşoğlu bu sözleriyle Ankara’nın ‘siyaset değişikliği’ni ‘tabii ki sürekli engelleyemeyiz’ mazeretiyle dünyaya ilan etmiş oldu.
Türkiye defalarca deklare ettiği ‘engelleriz’ hatta ‘gerekirse vururuz’ söyleminden ‘Rumlar sondaja başlarsa biz de başlarız’ noktasına geldi. Yani yumuşadı.

*  *  *

Bu tavır değişikliğinin perde gerisinde birçok etken olmalı.
Mesela Türkiye’de seçim öncesi ‘şahin’ söylem çok yaygındı, zira Erdoğan’ın milliyetçi oylara ihtiyacı vardı. Seçim sonrası buna ihtiyaç kalmadı, daha ‘reel’ bir dış politika üslubuna ihtiyaç duyuluyordur.
Bir diğer neden şu olabilir: Ankara Batı ile yeniden köprü kurma niyeti içindedir. Sürekli yüksek tansiyon yaratıcı beyanatlar verip didişmek yerine daha normal, diplomasi kanallarını tıkamayacak bir tavır içine girmeyi uygun bulmuş olabilirler.
Ama Ankara’nın Akdeniz petrolüyle ilgili söylem değişikliğinin en önemli nedeni ABD ile ters düşmemek olmalı.
ENI bir İtalyan şirketiydi ama Exxon ABD’de kayıtlı. Üstelik şirketin patronu Dışişleri Eski Bakanı Tillerson…

*  *  *

Tam da bu noktada son bir demeç hatırlatayım.
Bu yılın Mart ayında ABD’nin Lefkoşa Büyükelçisi bir basın toplantısı düzenlemişti. ABD elçilerinin Kıbrıs’ta basın toplantısı düzenleme gibi bir geleneği yoktu oysa… Çok sordum, geçmişte herhangi bir Amerikan elçisinin basın toplantısı düzenlediğini hatırlayan gazeteci bulamadım.
Neyse…
Büyükelçi Kathleen Doherty Mart ayı ortasında düzenlediği basın toplantısında özetle şu mesajları vermişti:

"Exxon bölgede faaliyette... 
Türkiye ile sürekli temastayız...
Faaliyetlerle ilgili bir sorun beklemiyoruz...
Şirket bu yılın son çeyreğine kadar kazı yapmayı düşünmüyor...
Bölgeden çıkacak gaz yıllar alabilir…
ABD Kıbrıs'ta çözümü desteklemeye devam edecek…
Crans Montana'da kaldığı yerden müzakereler devam etmeli…"

Çavuşoğlu’nun ‘sürekli engelleme doğru değil’ şeklindeki mazereti ABD Büyükelçisi’nin dört ay önce söylediklerini ne güzel teyit ediyor, değil mi?

Sonuç mu?
Şu: ABD Türkiye’den (en azından Exxon için) müdahale etmeme sözü aldı. Ya da buna siyasi gücü yetmez.
Ama öyle anlaşılıyor ki ABD de Türkiye’ye “Sen de sondaj yapacaksan yap, ben de sana göz yumacağım” şeklinde bir söz verdi.
Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarının bağırma ve çağırmalarına rağmen elbette…
Peki Kıbrıslı Türkler denklemin neresinde?
Tabii ki hiçbir yerinde!..

Bu yazı toplam 1971 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar