1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Ankara’dan geçtim…
Ankara’dan geçtim…

Ankara’dan geçtim…

Ankara’dan geçtim…

A+A-

Stella Aciman

Uzun yıllardan sonra yolumu Ankara’ya düşüren arkadaşlarım bana çok güzel bir program hazırlamışlardı. Bu gezimden sizlere de bir seçki yaptım, haydi başlayalım…

RAHMİ M. KOÇ MÜZESİ…

Müze Ankara’nın ilk sanayi müzesi olma özelliğine sahip. İçinde bulunduğu Çengelhan ise Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmış. 500 yıla yakın bir süre önce inşa edilmesine rağmen, günümüze kadar ayakta kalan Çengelhan, hanlar bölgesinde özgünlüğünü koruyabilen ender yapılardandır. Koç Holding’in kurucusu Vehbi Koç’un iş yaşantısına başladığı dükkânı da içinde barındıran Han, 2003-2005 yılları arasında aslına uygun olarak yenilenmiş ve müze olarak ziyarete açılmış. Müze 32 odada, denizcilikten karayolu taşımacılığına, havacılıktan tıbba kadar pek çok sanayi dalının geçmişini bizlere sunuyor. Odaları gezerken geçmişin izlerini buluyor, 3000 çeşit objenin arasında kendinizi kaybediyorsunuz. Bedesten’de el yapımı çiniler, takılar, kilimler, Ankara için yazılmış kitaplar Türk kültürünü gözler önüne seriyor. Giriş katında bulunan Çengelhan Brasserie’de oturup bir yorgunluk kahvesi içmenin tadı ise bir başka.

CERMODERN…

Henüz çok fazla geçmişi olmayan bir sergi alanı… Duyduk ki Nuri Bilge Ceylan’ın fotoğraf sergisi varmış, gitmemek olmaz dedik. İyi ki gitmişiz dedim sergiyi gezerken.( ‘Panoramik Bakış’ sergisi 2003’ten bu yana üretilen 50 fotoğraftan oluşuyor; fakat yıllar, tarihler ve zaman hiç de o kadar önemli değil. Bu fotoğraflar, ne dondurulmuş birtakım anlar, ne gerçekçi belgeler, ne geçmişin tanımları, ne de günümüzün mevcudiyetine dair değiller; zamansızlar. Fakat mekânlılar. Bizi çevreleyip içine çeken panoramik boyutun yarattığı mekân… Biz, insanlar, yüzleştiğimiz sanatın bir parçası oluveriyoruz. Ve bu evren bizim dünyamız oluveriyor) diye yazmış Küratör Heinz Peter Schwerfel. Tıpkı o hassas ve görkemli yavaşlıktaki filmlerinde olduğu gibi Nuri Bilge Ceylan’ın çektiği fotoğraflar. Hayatın o kadar içinden ki ve bir o kadar da Türkiye’nin fotoğrafları. Sergi 26 Mart’a kadar açık. Eğer yolunuz Ankara’ya düşerse bu sergiyi gezmenizi öneriyorum, mutlu olacaksınız.

BEYPAZARI…

Uzun yıllardır gitmek istediğim Beypazarı’na bu defa görmek kısmet oldu. Türkiye’nin tarihi dokusunu en iyi yansıtan, doğal güzellikleri ve kültürel zenginlikleri ile turizmin cazibe merkezlerinden biri haline gelmiş. Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alması nedeni ile bulunduğu coğrafya üzerindeki en eski yerleşim yerlerinden biri olmuş. Beypazarı; Türk kültürünün birçok yönüyle korunarak yaşatıldığı, bozulmamış tarihi dokusu, 200 yıldan fazla süredir faaliyetine devam eden çarşısı, kültürel miras olarak kabul edilen ahşap evleri, tadı damağınızda kalacak yöresel lezzetleri, doğal güzellikleri ile sanki bir açık hava müzesi gibi. Osmanlı mimarisini yansıtan camileri, konakları, hanları, müzeleri ile tarihi; Beypazarı güveci, Beypazarı kurusu, havuç lokumu, incecik sarılmış yaprak dolması, höşmerimi, 80 katlı baklavası, kapaması ile lezzetli mutfağını; telkarisi, bakırcılığı, yemeniciliği, demirciliği ile yüzlerce yıllık geleneği yaşatıyor Beypazarı. Bindallısı, bürgüsü, çevresi ve yazmasıyla geçmişinden kopmadan yaşayan insanlar. Anadolu insanının çıkarsız misafirperverliğini her adımda hissediyorsunuz. Tarihi çarşıda dolaşırken dükkânlarından fırlayan kadınların ellerinde muhakkak yiyecek bir şeyler oluyor. Kimisi yaprak dolması, kimisi havuç suyu veya lokumu, bir diğeri baklava ikram ediyor. Kadınlar başlarında yemenileri bir oraya bir buraya koşuşturuyor, canla başla çalışıyorlar evlerine bir lokma ekmek götürmek için. Güler yüzlü, sevecen, gönlü zengin ve üretken kadınlar. Tarihi yaşayarak gelecek nesillere aktarmaya çalışıyorlar.

HIDIRTEPE;

Beypazarı’nın ilk uğrak yeri. İlçenin dört bir yanına hâkim olan tepeden tarihi konakların ve doğal güzelliklerin ön plana çıktığı tarihi şehir dokusunu ve yeni yerleşim alanlarını görebilirsiniz. Manzarayı seyrederken bir kahve içmeyi de unutmayın, çok keyifli oluyor. Aşağıya doğru inerken, tezgâhlarının üzerine onlarca ot, erişte, kuru meyveler yerleştirmiş kadınlarla sohbet etmek, dertlerini dinlemek ve çeşitli el yapımı, doğal ürünlerden almak değişik bir deneyim oluyor. Ben Beypazarı’na ve kadınlarına hayran oldum. Hava soğuktu ama güneşliydi… Beypazarı ve insanları ise sıcacıktı ve bana bir defa daha ‘Anadolu insanı çok farklı’ dedirtti.
Gülender Ünlü; 4 senedir bu işi yapıyorum. Önce dut satıyorduk sonra belediye bize burada yer verdi. Biz de temiz bir şekilde ürünlerimizi satıyoruz. Ürünlerimizin etiketleri de var çünkü markasız sattırmıyorlar. Bazıları bu etiketleri görünce ürünlerimize fabrikasyon diyor ama her şeyi ellerimizle topluyor ve yapıyoruz. Memnunuz ama Mansur başkanımız vardı önceden, bizlere de burayı o vermişti. Bu ekmeği o verdi bize, buraları tanıttı dış ülkelere. Sizlerden de burayı tanıtmanızı istiyoruz.
Emine Yılmaz; Beypazarlıyım ve 10 yıldır bu işi yapıyorum. Önceden daha çok turist geliyordu ama şimdilerde işlerimiz çok azaldı çünkü eski tanıtım yok. Eskiden kar yağınca bile çıkıyorduk buraya ama şimdi sadece hafta sonu çıkıyoruz. Ama yine de memnunum, kadın olarak bize bu ekmeği verdiler. Evliyim, kızım üniversitede bankacılık okuyor. Buradan kazandığımla kızımı okutmaya çalışıyorum. Beyim emekli oldu, felç geçirdi, çalışamıyor. O yüzden burası bize ekmek veriyor. Hele sizin gibiler gelince çok memnun oluyoruz.
Asiye Caba; Bu işi 13 senedir yapıyorum. Otları çocuklarım ve torunlarımla dağlardan topluyorum. Hafta içi topluyor, hafta sonları burada satıyoruz. Bir oğlum bir kızım var. Gelinim postanede çalışıyor, oğlum şu anda boşta. Kızım Bolu’da oturuyor. Memnunum, buraya çıkıyoruz, 3-5 lira kazanıp ekmeğimizi çıkarıyoruz. Yazın her gün geliyoruz buraya ama kışın sadece hafta sonları geliyoruz. Şimdi 15 tatili nedeniyle buradayız.

Bu haber toplam 1494 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 198. Sayısı

Adres Kıbrıs 198. Sayısı