1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Anlamak gideni ve gelmekte olanı…
Anlamak gideni ve gelmekte olanı…

Anlamak gideni ve gelmekte olanı…

Anlamak gideni ve gelmekte olanı…

A+A-

 

Ulaş Gökçe
[email protected]

Değişim döneminde veya arifesinde yaşamak demek en sancılı dönemde yaşamak demektir aslında. İnsan alıştığı, belki kutsal saydığı, belki de hayatını harcadığı her şeyin bir bütün olarak veya ayrı ayrı yıkıldığını, anlamsızlaştığı görmesi kolay değildir. İnsanın doğasında bir düzen kurma var. Bu düzen yıkılınca tüm dünyası yıkılıyor. İşte siyaseten de olsa böyle bir dönemden geçiyoruz veya böyle bir döneme giriyoruz. Genelde acılı seyreden radikal değişimlerin yaşanmaması için hayatın getirdiklerini, hayatın değiştiğini, gereksinimlerin farklılaştığını zamanında anlamak, görmek gerekir. Zamanında görüp zamanında ve kararında değişmek gerekir. Bu olmayınca bir gün dünyanız yıkılır veya kendinizi kenarda hayatın akışını izlerken bulursunuz.

Hayatımız değişti. Çok değişti. Son 15 yıldaki değişim belki de tüm insan uygarlığının 5 bin yılda yaşadığı değişimden çok daha fazla oldu. Daha çok şekilsel değişim yaşanmıştır diyebiliriz ancak değişen şekil içeriğin de belirtisi olacaktır, şüphesiz. Artık göreceli olarak ucuz, bambaşka, bizi bambaşka yerlere götüren teknolojik gelişmelere sahibiz. Artık insan hakları, etnik grupların dil ve özyönetim hakkı, din özgürlüğü konuları etkilemedik ülke bırakmadı. Artık bilgiye ulaşmak çok daha kolay hale geldi. Bilgi ucuzladı, çeşitlendi, geniş kitlelere yayıldı… Bu hızla değişen dünyada, küreselleşen köyde insanların davranışları da, etrafından, devletinden, örgütlerden beklentileri de değişti. Devletler değişmeye çalışıyorlar. Bazıları hızlıca, bazıları çok yavaş... Değişmeyenler intihar etmiş oluyorlar. Peki devletlerle insanlar değişirken, hayat değişirken örgütler değişiyor mu? Daha önce sendikaların hangi açıdan reform yapması gerektiğini yazmıştık. Siyasi partileri tartışmanın zamanı geldi.

Önce yapısal durumu değerlendirelim. Bilginin şekil değiştirdiğinden bahsetmiştik. 2016 yılında artık bilginin, haberin merkezi neredeyse kalmadı. Örneğin gazeteler, haber ajansları artık haberin merkezi değiller. Haberin merkezi dağılarak sıradan insanlar da dahil olmak üzere pek çok kesime yayıldı. Televizyon kanalları izlenmezken video paylaşım kanallarındaki yayınlar bir günde milyonlara ulaşıyor. Haberler sosyal medya üzerinden yayılıyor, değişiyor, takip ediliyor, bilgiler sürekli yenileniyor. Sıradan insanlar aracısız milyonlara ulaşıyor, bir kişi milyonlara ulaşanın yazdıklarını çürütebiliyor. Peki tüm bunlar olurken, yani habercilikte ve bilgi alışverişinde olduğu gibi hayat inanılmaz bir dinamizm ve hız kazanırken siyasi partiler ne yapıyor? Siyasi partilerimiz ise örgütlerini geçen yüzyılın başındaki gibi yönetmeye çalışıyor. Yani bin kişi parti kuruyor, sonra partiyi yönetecek başkan, diğer yöneticiler ve 50 kişi seçiyor, sonra bölgelerde daha küçük gruplar ve bir başkan seçiyorlar, bu insanlar zaman zaman toplanıp karar alıyorlar ve böylece büyük bir kitlenin bu çağda bir arada tutulabileceğini sanıyorlar. Bu madden mümkün değildir. Hayat böylesi bir örgütlenmeyi geride bırakmıştır. Böylesi dar katılımcılık öngören bir sistemin, milyonları etkileyecek araçlara sahip insanları bir arada tutması artık zordur. Bu statik yapı zamanın hızında değil ve ancak bir tür nostaljiyle ayakta kalabilir. Bu nedenle geçmişin büyük siyasi partilerinin kitleler üzerinde etkisizleşmesine ve bununla birlikte örgütsüz bireylerin oluşturduğu grupların kitleleri harekete geçirebilmesine şaşırmamak gerek. Siyasi partilerin sıradan üyelerinin karar mekanizmalarına etkin, günlük katılımını öngören, merkez örgütü daraltan, bölge örgütlerini ortadan kaldıracak yapılara gitmelidirler. Aksi halde üyelerinin sosyal medyada eleştirilerine şaşıracak, üzülecek kadar gülünç, bunu engelleyeceğini düşünecek kadar saf, tüm bunları başaramayacak kadar aciz duruma düşmeye devam ederler.

Kıbrıslı Türk sol partilerinin yaşadığı sorunlar, sağ partilere göre çok daha derinlikli bir görünüme sahip olduğu aşikârdır. Sol partilerimizin önemli bir kısmının sol politikalarla ilgisini uzun yıllar önce kestiklerini herkes biliyor. Elbette bu örgütler ilericidirler, gericiliğe karşıdırlar, barış ve adalete inanırlar ancak tüm nitelikleri bununla sınırlıdır. Bu partilerin halen belirli bir kitleye hitap ediyor olmasının nedeni kitlenin aidiyet kimliğine sahip olmak istemesi, başka bir alternatifin olmaması ve rant dağıtımı veya rant dağıtım umuduyla açıklanabilir ancak… Bu kendi kendini bitiren, tüketen bir süreçtir ve aslında ilk seçimde neredeyse tamamen bittiğine şahit olacağız.
Kıbrıslı Türklerin ideolojik olarak sol, çağın gereksinimlerine cevap verecek hızda, halkçı, şeffaf, katılımcı bir partiye ihtiyacı var. Henüz kimse eski alışkanlıklarını bir kenara koyup yeni bir örgütlenmeye gidecek veya mevcut örgütleri yenileyecek cesareti kendine bulamıyor. Önümüzdeki seçimlerde sol partilerin, sağ partiler gibi yenilgiye uğrayacağını öngörmek zor olmasa gerek. Solda ve sağda öylesi büyük bir siyasi boşluk var ki burada herkes kendine yer bulabiliyor. Ancak tüm bunlar iyinin habercisidir. Siyasetin yenilenmesi için bugünkü araçların işe yaramadığının bizzat yaşanması gerekiyor.

 

Bu haber toplam 1917 defa okunmuştur
Gaile 356. Sayısı

Gaile 356. Sayısı