1. YAZARLAR

  2. Derya Beyatlı

  3. Anlamıyoruz
Derya Beyatlı

Derya Beyatlı

Anlamıyoruz

A+A-

‘Her çeşit negatif duygu, şimdiki zamanda yaşamayı becerememekten, psikolojik zaman reddinin birikiminden kaynaklanır’ diyor Echart Tolle. Varolmanın Gücü adlı eserinde stres, gerginlik, endişe her çeşit korkunun nasıl, çok fazla gelecekte yaşamaktan, yeterince şimdiki zamanda kalamamaktan kaynaklandığını anlatıyor uzun uzadıya.

Tutkuyla sevdiğiniz bir işi yaparken, şarkı söylerken, dans ederken, doğayı kucaklarken bir kaç saniyeliğine dahi sadece o anda kalabiliyor musunuz? İşte o bir kaç saniyede ‘Varolmanın Gücü’nü hissedersiniz ve onsuz yaşayamazsınız iddiası ile tüm dünyada milyonları peşinden sürüklüyor Tolle.

Bir çok dostumun başucu kitabı olmayı başaran ‘Varolmanın Gücü’, ısrarlı denemelerime rağmen, beni pek sürükleyemese de pek çok eserde rastladığımız Carpe Diem (Anı yaşa!) Felsefesi’ne desteğim tam.

Geçmişin ağırlığı, geleceğin belirsizliği arasında günden güne çirkinleşen bir dünyada, yakın coğrafyamızda küçük kız çocuklarının kaybolması, mülteci kadınların öldürülmesi, daha uzaklarda batan buzullarda ölen bebek penguenlerin haberleri, bombalanan kiliseler, tatil köyleri arasında ‘Bu Dünya nereye gidiyor?’ sorusunu hep birlikte, durmadan kendimize soruyoruz.

Korkuyoruz gelecekten. Geçmişin hatalarını tekrarlamak, acı çekmek bizi ürkütüyor. Hep bir stres, hep bir koşuşturmaca, tam bir güvensizlik ile geleceğe yürüdüğümüzü sanıyoruz. Panik halinde, canımız yanmasın diye önlemler aldığımız yanılsaması ile hem kendimizi hem en sevdiklerimizi kanatıyoruz. 

En büyük pişmanlıklarımız, ilerde üzülürüm korkusu ile atamadığımız adımlar, girdiğimiz çıkmaz yollar, alamadığımız riskler oysa hepimizin. Geleceğimizi kurtarma derdiyle, defa defa geçmiş travmalarımıza saplanıp kalıyoruz.

Şimdiyi hiç yaşayamadan, sınırsız sevemeden, bir çocuğun gözlerinde endişesiz, doya doya kaybolamadan varıyoruz bitiş çizgisine.

Ya, geleceğin yüreğimizde yarattığı korku, ya da kendi kendimize taktığımız geçmişin prangası, çoğunlukla her ikisi birlikte esas ömür törpümüz, görmüyoruz, göremiyoruz. Gerildikçe korkuyor, korktukça daha bir geriliyoruz, panikliyoruz.

En büyük korkumuzu ellerimizle inşaa ediyoruz. Evren bu şekilde kurulmuş, sakınan göze çöp batıyor, endişe felaketi çağrıyor, korktuğumuz hep de başımıza geliyor.

Hatalarımızın en büyük öğretmenimiz olduğunu, yolların varmak istediğimiz noktaya göre şekillendiğini, pişmanlıklarımız ile değil ancak iyi kilerimiz ile mutlu bir yaşam kurabileceğimizi öğrenmemekte ısrar ediyoruz. Çıkmaz bir döngü haline geliyor yaşam, kıramıyoruz kurtulamıyoruz. Kendimiz çemberin içinde kafamız dışında perişan oluyoruz şizofren gelgitlerimizde.

Biliyoruz oysa en karanlık gecenin en güzel sabaha gebe olduğunu, fırtınaları gökkuşaklarının takip ettiğini, unutuyoruz işte sürekli.

Ve yaşamı fena halde ıskalıyoruz.

Anlamıyoruz. 

 

 

 

  

Bu yazı toplam 2056 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar