1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Anlaşmanın altında imzalarını görmedikçe inanmam”
“Anlaşmanın altında imzalarını görmedikçe inanmam”

“Anlaşmanın altında imzalarını görmedikçe inanmam”

Kıbrıs Cumhuriyeti eski hükümet sözcülerinden Michalis Papapetrou, Kıbrıs konusunun konuşulmamış tek bir detayı kalmadığını, tüm olasılıkların ele alındığını belirterek, geriye siyasi kararların kaldığını söyledi

A+A-

"Siyasette konular sonuçlarıyla değerlendirilir. Bu 50 yılda çok sözler, beyanatlar duyduğum için, anlaşmanın altında imzalarını görmedikçe inanmam”

“Fırsat penceresi git gide küçülüyor, tehlikeli anlamda. Siyasette asla ‘bu sondur’ diyemezsiniz ama olaylar bir aşamada mantıken bir sonuca varır, şu anda, yani 50 yıl sonra bu andan uzak değiliz. Müzakerelerin içinde bulunmuş biri olarak, Kıbrıs konusunun detaylı şekilde konuşulmamış tek bir detayı bile yoktur, tüm seçenekler, olasılıklar... Şimdi kalan şey, siyasi kararlardır. 50 yıllık bir sorunda ideal çözüm arayamazsınız, barışçıl ve fonksiyonel çözüm aramalısınız”

“BM Genel Sekreteri raporunda da sorumluluğun liderlerde olduğunu açıkça söyledi. Bence büyük sorumluluk Anastasiadis’tedir. Mustafa Akıncı tamamen masumdur demiyorum... Çözüme ulaşılamamasında iki liderin de sorumlulukları olduğunu ama buna engel esas nedenin Anastasiadis tarafından olduğunu düşünüyorum”

“İki tarafa da bazı baskılar uygulanmalıdır diye düşünüyorum. Türk tarafı, ‘KKTC’’nin ayrı bir bağımsız devlet olarak tanınmasının siyasi bir mucize olacağını bilmelidir. Anastasiadis de uyarılmalı ve farkına varmalıdır ki, iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar işgal edemez ve çözüm olmadan bir metreküp bile gaz çıkaramaz. Bu mesajlar net olmalıdır”

“Toplumların yapabileceği çok şey var. İki toplumun da hala zehirlenmiş olduğunu düşünüyorum... Toplumların büyük kesiminin göstermekte olduğu bu ilgisizliğin üstesinden gelmek için vatandaşlar, sivil toplum, siyasiler olarak aktivitelerimizi çoğaltmalı, daha çok hareketlenmeliyiz”


Ödül Aşık ÜLKER

Kıbrıs Cumhuriyeti eski hükümet sözcülerinden Michalis Papapetrou, siyasette konuların sonuçlarıyla değerlendirildiğini vurgulayarak, “Bu 50 yılda çok sözler, beyanatler duyduğum için, anlaşmanın altında imzalarını görmedikçe inanmam” dedi.

Fırsat penceresinin git gide küçüldüğüne dikkat çeken Papapetrou, eski bir müzakere heyeti üyesi olarak Kıbrıs konusunun konuşulmamış tek bir detayı olmadığını, tüm olasılıkların ele alındığını belirtti. Michalis Papapetrou, “Şimdi kalan şey, siyasi kararlardır. 50 yıllık bir sorunda ideal çözüm arayamazsınız, barışçıl ve fonksiyonel çözüm aramalısınız” diye konuştu.

Çözüme ulaşılamamasından büyük sorumluluğun Rum Lider Anastasiadis’te olduğunu söyleyerek, “Mustafa Akıncı tamamen masumdur demiyorum... Çözüme ulaşılamamasında iki liderin de sorumlulukları olduğunu ama buna engel esas nedenin Anastasiadis tarafından olduğunu düşünüyorum” dedi.

Papapetrou, iki tarafa da baskı uygulanması gerektiğini, Kıbrıs Türk tarafına, KKTC’nin ayrı bağımsız bir devlet olarak tanınmasının “siyasi bir mucize” olacağı, Kıbrıs Rum tarafına da “iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti”ni sonsuza kadar işgal edemeyeceği ve çözüm olmadan bir metreküp bile gaz çıkaramayacağı mesajlarının net şekilde verilmesi gerektiğini kaydetti.

Michalis Papapetrou, şöyle devam etti:

 “Bunları anladıktan sonra, liderler şu andaki çizgilerinde devam ederlerse, biz Kıbrıslılar intihar etmeye karar verdik demektir. Yeniden birleşmiş federal Kıbrıs’ın, denizlerindeki bu zenginliklerle ne kadar barış dolu olacağını düşününce, bunu yapmamanın intiharla eşit olduğunu düşünüyorum.”

 

“Büyük sorumluluk Anastasiadis’tedir”

Soru: Akıncı’nın seçilmesinin ardından Anastasiadis ile görüşmelere başlamaları o dönemde büyük umut olmuştu ancak çözüme hala ulaşılamadı. Sizce çözüme ulaşamamalarının önündeki en büyün engel neydi?

Papapetrou: Anastasiadis ve Akıncı göreve geldiğinde umutlar oluştu. Umutların nedeni ikisinin de geçmişte Kıbrıs konusunda izledikleri politikalarıydı. Anastasiadis, en başta çözüme götürecek net bir politika izlemiyordu ama sonuçta ilerlemeye karar verdi. Akıncı seçildikten sonraki ilk günlerde Erdoğan’dan uyarılar aldı ama yine de ilerlemeye karar verdi. Kabul etmeliyim ki, devam eden aylarda çok ilerleme kaydettiler, Hristofyas ve Talat’ın uzlaşılaşılarını benimsediler, hatta onları daha da ileriye götürdüler ve umutlar oradaydı. Birden, çözüme çok yakınken, kabul etmeliyim ki önce Anastasiadis bazı konularda pozisyonunu sertleştirdi ve çözümün olmasına müsaade etmedi, bu benim için büyük bir sürpriz olmuştu. Sonra, Akıncı da daha önceden tamamladıkları bazı konuları yeniden müzakere etmek istedi. Bunlar olumsuz bir atmosfer yarattı. Crans Montana oldu ve BM Genel Sekreteri raporunda da sorumluluğun liderlerde olduğunu açıkça söyledi. Bence büyük sorumluluk Anastasiadis’tedir. Mustafa Akıncı tamamen masumdur demiyorum. Garantilerin  ve Türkiye’nin tek taraflı müdahale hakkının sulandırılması, güvenlik konularının yerine yeni uluslararası bir sistem koyma gibi faktörleri içeren Guterres’in önerisinden ve Türkiye’nin, dolaylı olarak işgal ordusunu çekmeye hazır olduğunu söyledikten, ki bu 1960 anlaşmalarında sayıya inme anlamına geliyordu, hemen sonra, Anastasiadis “ilk günden sıfır garanti, sıfır asker” talebiyle bence siyasi anlamda bir suç işledi. Arzulanan bu olabilir ama bu müzakerelerdeki tüm uzlaşmaları tehlikeye atmamalıydı.

Çözüme ulaşılamamasında iki liderin de sorumlulukları olduğunu ama buna engel esas nedenin Anastasiadis tarafından olduğunu düşünüyorum. Ama Akıncı’nın da sorumluluğu var. Örneğin Akıncı’nın yerinde olsaydım Anastasiades’e “Ben bıraktığımız yerden Guterres çerçevesinde devam etmeyi tek taraflı olarak taahhüt ediyorum” derdim, ama o bunun yerine, gaz ve diğer konularda yeni şartlar öne sürmeye başladı. İkisi de ön koşullar koyuyorlar. BM Genel Sekreteri’nin Sözcüsü, topun BM Genel Sekreter’inin sahasında olmadığını, liderlerin karar vermesi ve BM’ye iletmesi gerektiğini söyledi.

 

“İki lider de önkoşullar koyuyor”

Soru: İki lider de görüşmelere hazır olduğunu söylüyor ama Guterres çerçevesinden bahsedemiyorlar... Crans Montana sonrasında Guterres liderlerden ortak bir çağrı beklediğini açıkça söylemişti zaten.

Papapetrou: Bunu yapmak yerine ikisi de önkoşullar koyuyor. Örneğin Guterres kalan konuların paket haline getirilip al-ver şeklinde ele alınmasını söylemişti. Anastasiades, zaman kısıtlaması istemiyor, sorunla bir 50 yıl daha uğraşalım, “önce iç konuları ele alalım, sonra uluslararası konferansa gideriz” diyor. Orada da BM Güvenlik Konseyi üyelerinin tümünün dahil olmasını istiyor. Şu anki uluslararası duruma bakınca, süper güçlerin de sürece katılmasıyla Kıbrıs sorununda neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Akıncı da gaz konusunda ön koşullar koymaya başladı. Müzakerelerin sonsuza kadar süremeyeceğini düşünürsek, resmi olmayan bir şekilde 3-6 ay daha müzakere edecekleri konusunda anlaşılabilir, Anastasiadis bu dönemde herhangi bir sondaj olamayacağını dikkate almalıdır, bu konudaki çalışmalar durmalıdır. Anlaşılan süre içinde bir anlaşmaya varılamazsa, bu konu zaten karşımızdaki en küçük sorun olacak, genel durum karmakarışık olacak ve ülke kalıcı bölünmeye doğru gidecek. Anlaşmaya varırsak, zaten bu konuda neyin nasıl yürütüleceği konusunda anlaşılmıştır.

 

“İki tarafa da bazı baskılar uygulanmalı”

Soru: Yaklaşık 10 ay sonra liderler sosyal bir yemekte bir araya geldi ve ortaya yeni birşey çıkmadı. Liderlerin bir araya gelmesini ve müzakerelere başlaması gerektiğini söylüyorsunuz. Kıbrıslı Türk Müzakereci Nami BM’nin, takvimi kabul etmesi için Kıbrıs Rum tarafı üzerine baskı uygulaması gerektiğini söyledi. BM’nin birini atayacağına dair de haberler çıktı ama bu yapılmadı...

Papapetrou: Yemeğin başarısızlığından sonra BM Genel Sekreteri sürekli bir danışman atama konusunda tereddütlü. Atasa bile, eğer liderler kalan az sayıdaki konuda anlaşmak için ortak mantık ve ortak zemini bulamazsa nasıl olacak? İki tarafa da bazı baskılar uygulanmalıdır diye düşünüyorum. Türk tarafı, “KKTC”nin ayrı bir bağımsız devlet olarak tanınmasının siyasi bir mucize olacağını bilmelidir. Anastasiadis de uyarılmalı ve farkına varmalıdır ki, iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar işgal edemez ve çözüm olmadan bir metreküp bile gaz çıkaramaz. Bu mesajlar net olmalıdır. Bunları anladıktan sonra, liderler şu andaki çizgilerinde devam ederlerse, biz Kıbrıslılar intihar etmeye karar verdik demektir. Yeniden birleşmiş federal Kıbrıs’ın, denizlerindeki bu zenginliklerle ne kadar barış dolu olacağını düşününce, bunu yapmamanın intiharla eşit olduğunu düşünüyorum.

 

“Siyasette konular sonuçlarıyla değerlendirilir”

Soru: Taraflarda bunu yapacak siyasi iradeyi görüyor musunuz?

Papapetrou: Siyasette konular sonuçlarıyla değerlendirilir. Bu 50 yılda çok sözler, beyanatler duyduğum için, anlaşmanın altında imzalarını görmedikçe inanmam.

 

“Tek başımıza bir gezegen olmadığımızı anlamalıdırlar”

Soru: Liderleri yakınlaştıracak ve müzakereleri başlatacak anahtar ne olabilir?

Papapetrou: Baskıyı hissetmeleri gerektiğini düşünüyorum. Tek başımıza bir gezegen olmadığımızı ve bunun da ötesinde dünyanın en tehlikeli bölgesinde olduğumuzu anlamalıdırlar. Türkiye süper güç oluyor, silahlı güçlerini komşu ülkelerine savaşa gönderiyor, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde kriz yaratırıyor, şu andaki Erdoğan da göreve geldiğinde AB’ye doğru gitmek istediğini söyleyen, Kıbrıslı Rumlardan bir adım önde olacağını söyleyen Erdoğan değil, farklı bir Erdoğan var. Yani Kıbrıs sorununun çözümü, ordunun çekilmesi, tek taraflı müdahale hakkının sulandırılması, BM kararlarında tarif edildiği şekilde iki toplumun eşitliği, barış dolu, birleşik Kıbrıs’ın güvenceye alınması lazım. Anlattıklarım bu yönde gitmemiz için ek baskı olmalıdır.

 

“Toplumların yapabileceği çok şey var”

Soru: Liderlerin baskıyı hissetmeleri gerektiğinden bahsediyorsunuz. Toplumların baskısı ne kadar etkili olur? Daha çok Kıbrıslı Rum’un çözüm talep ettiğini, eylemlere katıldığını görmeye başladık. Siz de bu eylemlere sürekli katılıyorsunuz. Toplumların liderlerden daha hazır olduğunu düşünüyor musunuz?

Papapetrou: Eskiden liderlerden daha hazırdılar, özellikle Kıbrıs Türk toplumu. Şimdi daha fazla sayıda Kıbrıslı Rum’un hareketlendiğini söyleyebilirim ama iki tarafta da Annan Planı döneminde sizin tarafınızda gördüğümüz kitlesel hareketlilikten çok çok uzaktayız. Toplumların yapabileceği çok şey var. İki toplumun da hala zehirlenmiş olduğunu düşünüyorum. Bugün yeni bir referanduma gidecek olursak, iki tarafta da “hayır” çıkmasından korkuyorum. Toplumların büyük kesiminin göstermekte olduğu bu ilgisizliğin üstesinden gelmek için vatandaşlar, sivil toplum, siyasiler olarak aktivitelerimizi çoğaltmalı, daha çok hareketlenmeliyiz.

 

“ELAM’ın ele alınış şekli kabul edilemezdir”

Soru: İki tarafta da uç milliyetçilerin temsilcilerinin meclise girdiklerini gördük. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Papapetrou: Bu sadece Kıbrıs’ta olan birşey değil, bu olgu Avrupa’da da var. Bunu pek çok Avrupa ülkesinde gördük, iktidara geldiklerini de gördük. Ama bunun böyle olması bizi rahatlatmamalı. Alarm zilini çalmamız lazım. Özellikle iki toplumlu bir ülkede, farklı kültürel geçmişi olan, farklı dinlere sahip iki toplum varken, bu çok tehlikeli olabilir. Ülkemizde bu tür oyunların oynanmasına izin vermemeliyiz. ELAM’ın ele alınış şekli kabul edilemezdir, sokaklarda suç işlediler, arabalara, insanlara saldırdılar. Bütün bunlardan sadece bir dava oldu, o da itiraf eden bir kişiye... Güney’deki yetkililer gerekli kararlılığı göstermedi. Yunanistan’da da benzer bir parti var, ELAM’dan daha büyük bir desteği var. Yunanistan’da sağ partiler dahil tüm siyasi partiler onları yok sayıyor. Onlardan biri mecliste konuşmak için kürsüye çıkınca herkes salonu terk ediyor, onları siyasi partilerin başkanlarının toplantılarına davet etmiyorlar.  Ama Kıbrıs’ta durum bu değil. Örneğin Eğitim Bakanı geçtiğimiz günlerde ELAM’ı ziyaret etti ve onlarla aynı değerleri paylaştığını söyledi. Bazen bizim yeni jenerasyonun eskilerin prensiplerini ve inanışlarını neden paylaşmadığını merak ediyoruz... Çok açık aslında çünkü Kuzey’deki öğretmenler toplumun en ilerici kesimlerinden ama bizde durum böyle değil. Bu da beni en çok endişelendiren şeylerden biri.

 

“Esas hedef çözüm, yeniden birleşme olmalıdır”

Soru: Güven yaratıcı önlemler konusundaki durumu nasıl görüyorsunuz?

Papapetrou: Güven yaratıcı önlemler iyidir ve ilerletilmelidir ama çözümün yerine geçemez. Esas hedef çözüm, yeniden birleşme olmalıdır. Çözümün tüm bileşenleri otomatik olarak güven yaratıcı önlem olacak. İki taraftaki insanlar arasında doğru atmosferi yaratmak için güven yaratıcı önlemlere ihtiyacımız var. Derinya ve Aplıç konusunda yaşanan gecikmelerle ilgili de en büyük sorumluluğun yine Rum tarafında olduğunu düşünüyorum.

 

“50 yıllık bir sorunda ideal çözüm arayamazsınız”

Soru: Her seferinde tarihi fırsatın kaçırıldığına dair söylemler duyuyoruz ama bir süre sonra fırsatlar penceresinin açık olduğu söyleniyor. Hayal kırıklıklarımız var. Sizce şans var mı?

Papapetrou: Fırsat penceresi git gide küçülüyor, tehlikeli anlamda. Siyasette asla “bu sondur” diyemezsiniz ama olaylar bir aşamada mantıken bir sonuca varır, şu anda, yani 50 yıl sonra bu andan uzak değiliz. Müzakerelerin içinde bulunmuş biri olarak, Kıbrıs konusunun detaylı şekilde konuşulmamış tek bir detayı bile yoktur, tüm seçenekler, olasılıklar... Şimdi kalan şey, siyasi kararlardır. 50 yıllık bir sorunda ideal çözüm arayamazsınız, barışçıl ve fonksiyonel çözüm aramalısınız.

 

yeniduzen-satin-aliniz-283.jpg

Bu haber toplam 3113 defa okunmuştur