Anne

Anne

Peki ben oğlumun bir tek gözyaşının akmasına tahammül edemezken, başka bir anne nasıl oğlunun bedeninden kan akmasına sebep olur?

A+A-

 

Mine Atlı
Avukat
[email protected]

Doğdu ve beni garip bir endişe sardı. Anlattıkları gibi bir aşk değildi. Şaşkınlık, belki de hissettiğim duyguya en yakın olandı. Emzirme uzmanı hazır süt verdirme demişti. İlk görevim karnını doyurmaktı ve bu görevi yerine getirmem gerekirdi. Göğüslerimden süt aksın diye onları zorlayan hemşireler, doğumu çekmeye gelen fotoğrafçıya magazinlerde gördüğüm kırmızı bantlı yeni doğuran anneler gibi görünmeme endişesi ve ona baktığımda anlattıkları gibi aşk hissetmediğim, kendime benzetmediğim, biraz da çirkin bir bebek.

Annelik böyle başlamıştı benim için, annelerin birbirlerine yalan söylediğini anladığım, ‘ilk görüşte aşk’ masalının bozulduğu bir yolculukla.

Şimdi ise iki yaşındaki oğlumun gözlerine baktığımda hissettiğim duyguyu ‘sevgi’ diye tarif etmekten çekiniyorum. Beş harflik bir ‘sevgi’ sözcüğü, uğruna dünyayı yok edebileceğim gücü kendimde bulduğum oğluma hissettiğim duyguyu tarif edebilir mi? Kılına zarar gelmesini bırakın, alt dudağının burkulmasının bende yarattığı üzüntüyü tarif etmek bile zor.

Dünyanın tüm genellemeleri gibi, ‘annelik böyledir’ genellemesinin elbette ki istisnaları var. Fakat Bilge Lord’un oğluna sarılınca hissettikleri ile benim oğluma sarıldığımda hissettiklerim arasında kayda değer bir fark olduğuna beni kimseler ikna edemez.

Peki ben oğlumun bir tek gözyaşının akmasına tahammül edemezken, başka bir anne nasıl oğlunun bedeninden kan akmasına sebep olur?  Bu sorunun cevabını neden arıyorum? Kadın hakları aktivisti olduğum için kadını aklamak için mi? Yoksa soruna doğru teşhisler koymadıkça çözüm bulamadığımız, tekerrür ihtimalinin var oluşunun beni ürküttüğü ve korkuttuğu için mi? Doğrusu ödüm patlıyor.

Çocuk cinayetinin ardından annenin canileştirilmesi, ötekileştirilmesi, istisnai ve bu dünyaya ait değilmiş gibi yaklaşılması neye hizmet eder? Kadın cinayetleri işleyen katillere bunu mu yapıyoruz biz? Hayır. Yapmadık. Sorun güç ve kontrol sorunudur dedik, bilimsel tespitleri ortaya koyduk, ataerkiyi sorunun kaynağı gösterip yıkmak gibi uzun vadeli hedef, ev içi şiddet yasası gibi kısa vadeli hedef koyduk. Peki bu vakada nefret kusanlar nasıl bir hedef belirledi? Uzun vadeli veya kısa vadeli hedeflerimiz nelerdir?

Bugün ülkemizde yıllarca sürebilen boşanma davaları boyunca ‘ara nafaka’yı, yani boşanma davası sürerken geçici olarak velayeti alan tarafın ara nafaka alabilemesini sağlayan bir düzenleme var. Bizler bu hak için mahkemeye istida yapıyoruz, karşı taraf itiraz dosyalıyor ve duruşmaya girip emir alıyoruz. Bu meşakkatli sürecin ardından aldığımız bir nafaka emrimiz var. Ceza Yasası nafaka emrine uymamayı suç olarak tespit ediyor fakat savcılıktan görüş var; ara nafaka emrine uymamak suç değil. Polis ilgilenmiyor, işlem yapmıyor. Bu emre uymayan tarafa bir hapislik istidası yapmamız gerekiyor, onlar itiraz dosyalıyor, duruşma günü bekliyoruz, sonra da karar günü. Nereden baksanız, karşı taraf zorluk çıkardığı takdirde ara nafaka emrine uymayanın ara nafaka ödemesi en az 9 ay sürebilir. Polis karışmıyor, savcılık görüşü var. Toplum da karışmıyor çünkü toplum canileri kovalamakla meşgul.  Doğru... ‘Bakamayacaksaydı doğurmasaydı.’ veya ‘Yuvayı dişi kuş yapar, kocasız yetemeyecekse idi ayrılmasaydı.’

Bugün ülkemizde bir anne kendini çocuğuna zarar verecek bir psikolojide hissediyorsa ne yapabilir? Var mı ücretsiz danışmanlık hizmetleri? Olsa ne yazar, bunu itiraf etse sosyal hizmetler nasıl bir destek sunacaktı? Önemli değil, biz buna yoğunlaşmayalım, caniler ölsün bize yeter.

Aylarca Ev İçi Şiddet Yasası üzerinde çalıştık. Çoklu kurum toplantıları, uzmanlara verilen eğitimler ve ortak veri tabanı oluşturacak bir yasa taslağı var elimizde. Bu ortak veri tabanı, Eğitim Bakanlığı’nı, Sağlık Bakanlığı’nı, Sosyal Hizmetler Dairesi’ni ve Polisi birbirini bağlayacak bir veri tabanı oluşturacak. Örneğin, aldığı eğitim sonucunda dikkat eksikliğinin bir ev içi şiddet semptomu olduğunu fark eden öğretmen, çocukla yalnız görüşüp evde şiddet tespit ettiği takdirde bunu, hem polisin hem de sosyal hizmetlerin görebileceği bir veri tabanına işleyecek. Eğer yüksek risk olduğu saptanırsa tüm paydaşlar sivil toplum dahil çoklu kurum toplantısında strateji belirleyecek. Çizilen stratejinin merkezinde çocuk olacak, fakat çocuğun menfaati açısından, ebeveynlerinin de ihtiyaçlarının tespit edilmesi sağlanacak. Bir anne çocuğunu öldürdü, yasal boşluktan bahseden olmadı.

Toplum belleğini hayretle inceliyorum. Ercan ilk çocuk muydu ellerimizin arasından kayıp giden? Mustafa Diker cinayetinde de aynı tepkileri vermiştik. Diker’in ölümünün ardından bir kamu soruşturması (public enquiry) gerekir diye direttik. Bir bağımsız kurul oluşturulsun, herkes elinde olayla ilgili tüm bilgileri kurula götürsün, kurul ayrı bağımsız soruşturma yürütsün, kurulun yayınlayacağı rapor kamuya açık olsun, ölümle bağlantılı tüm sistemsel eksiklikler, tüm kurumsal ihmaller ortaya çıksın. İngiltere’de Victoria Climbie ölümünün ardından bir bölümü tamamen önerilerden oluşan 432 sayfalık rapor çıktı ortaya. Yasalar ve uygulamalarda bir çok çocuğun hayatını kurtaracak değişiklikler gerçekleşti. Mustafa ve Ercan’ın ölümünün ardından toplumumuzda geriye ne kaldı? Aktivistlerin, susan aktivistleri itibarsızlaştırmaya çalışan bomboş makaleleri, çocuğunu tıpkı benim gibi öpmeye doyamayan bir annenin canileştirilmesi, ırkçılık yapmaya diş bileyen saygın insanların annenin Kıbrıslı olduğunu öğrenince yaşadığı şaşkınlık, benim gibi çocuğuna o gece farklı sarılarak Ercan’ın küçücük bedenindeki, kocaman gözlerindeki korkuyu hayal edip ağlayan toplum üyeleri ve bir çok benzeri, bizi bir adım ileriye götürmeyen bir çok davranış daha.

Ercan’ın annesinin anneliğini lanetleyerek, olayın ardından yazamayıp sustuğumuz için bize öfke kusarak, sebeplerini anlamaya çalışırken mazeret arayışında olduğumuz ithamında bulunanlar... Ercan geri gelecekse, Mustafa geri gelecekse, onlar bu acıları yaşamamış olacaksa daha beterini yapın. Bilge Lord’u işkencelerden geçirin, bizim ortaya koyduğumuz bilgi ve tecrübeyi yerle bir edin, itibarsızlaştırın, yakın, yıkın, isyan edin. Hep birlikte edelim. Ya sonra?

Başımız bile ağrıdığında doktorlar teşhis koymadan ilaç almayın diyor. Aksi takdirde beynimizdeki tümöre karşı kullandığımız ilacın etkisi yapaydır. Bu vahşetle ilgili doğru teşhisleri koyabilmek için öldürmek değil, dinlemek gerekir. Bazen susmak ve dinlemek en büyük eylemliliktir. Biz susma eylemliliğimizi yanlış yerlerde kullanıyoruz. Ercan’ın çığlıkları karşısında susan komşular gibi. Kaç kez dayak yiyen bir kadın veya çocuk görüp, duyup sustuk? Henüz birkaç ay önce duyarlı bir vatandaş sosyal medyada çocuk şiddet vakasıyla ilgili video paylaşarak ihbarda bulundu. Ne oldu tahkikat?

Ne Mustafa’nın, ne de Ercan’ın umrunda artık bu ülke. Onların gözüyle bakınca ben de umursamak istemiyorum. Yerin dibine batsın diyorum. Fakat başka Ercan’ların, başka Mustafa’ların sorumluluğu da bizlerin omuzlarında. Onlar için bazen çaresiz hissetsek de, kendimizi yerin dibinde hissetsek de, yalnız ve yoldaşsız hissetsek de, ayağa kalkıp yola devam etmeliyiz.

 

Bu haber toplam 5195 defa okunmuştur
Gaile 454. Sayısı

Gaile 454. Sayısı

İlgili Haberler