Anneler Gününde Annenize Bulaşık Makinesi Almak İster Miydiniz?
Anneler Gününde Annenize Bulaşık Makinesi Almak İster Miydiniz?
Sarem Özdemir
[email protected]
Lefke bölgesinde yer alan Soli Harabelerini bilirsiniz antik çağ şehirlerinden biridir. Oradaki bazilikayı ziyaret etmediyseniz mutlaka gitmelisiniz. Oradaki bazilikayı tanıtan yazılardan birinde bu bazilikanın daha zayıf ve kötü malzemelerle döşenmiş kısmının kadınlara, fakirlere ve çocuklara tahsis edildiği yazıyor (bu bilginin hangi dökümanlara dayanarak yazıldığı konusunda pek bir fikrim yok). Burda benim dikkatimi çeken nokta ise İ.Ö 700’lü yıllardan beridir kadın figürünü insanoğlunun nasıl gördüğü ile ilgili. “Kadına” bakış açısı 3000 yıl içinde çok değişti”. Desem de ne kadar doğru söylemiş olurum, tartışılır!
Yıllardır süregelen kadın-erkek eşitliği tartışması mutlaka herkesin bir kaç çift laf beyan ettiği bir konudur. Yok yok bu yazı korktuğunuz gibi hangisi daha eşittir ile ilgili değil. Bu yazıyı okurken “kadın” figürünü 21. yüzyılda toplum olarak nasıl gördüğümüzle ilgili.
Hepimiz şu veya bu şekilde birer televizyon izleyicisi veya internet kullanıcısıyız. Videolara, filmlere, dizilere veya reklamlara sıklığı değişen şekilde ulaşabiliyor durumdayız. Özellikle günümüz ekonomisinde reklamların önemli bir yeri olduğu yadsınamaz bir gerçek. Bundan dolayıdır ki televizyon kanallarında her an bir ürünün reklamını görüyoruz. Bu reklamları izlerken kadın-erkek rolleri başlığı altında izlemeyi denediniz mi diye sorsam! Bir an gözlerinizi kapatın ve temizlik ürünü, çamaşır, bulaşık makinesi gibi beyaz eşya reklamları veya araba reklamlarını düşünün... ne gördünüz peki? Temizlik işleri kadınlardan sorulur, bir temizlik ürünü varsa temsil eden kaslı bir erkek ancak önlüğünü giyip temizliği yapan kadın. İsmi lazım olmayan bir deterjan markasının erkekler ve kadınların bulaşık yıkadığı ve “en iyi bilen”in kadınlar olması durumunda verilen mesaj yine aynı! “Temizlik hanımlardan sorulur” reklam filmi kullanması ve günün sonunda beyaz eşya markalarının özellikle anneler gününde çamaşır, bulaşık, tost makinesi veya fırın gibi ürünlerine promosyon yapması ise tam bir utanç kaynağı. Peki bir reklamda aile resmediliyorsa arabayı kim sürüyor dersiniz? Tabi ki bir erkek! Kadınların araba kullandığı reklamlarda ise kadının araba sürebilmesi konusunda alayvari bir ifade takınıldığını farkedebildiniz mi peki? Sevgililer gününde kuyumcuların “tek taş” reklamı yapması da aynı kategoride değerlendirilebilecek bir başka örnektir. Tüm bu reklamlarda satır arasında kadın figürü hakkında toplumun genel bakış açısı yansıtılmaktadır.
Geriye dönüp baktığımızda 1950’lerin Amerika toplumunda bir elektrikli süpürge firmasının kendi adını vererek noel sabahında eşinizi mutlu edin ona x marka bu süpürgeyi alın reklamı ve bir bira markasının (olay mutfakta geçiyor, kadının üzerinde apron var ve yemeğin altı yanmış durumdadır) eşinin kadına “üzülme en azından birayı yakmadın” gibi aşağılayıcı bir tavır takınması o dönemi oldukça güzel özetleyen iki kült örnektir.
Kadınlar özellikle 1970’lerden sonra bir çok hukuki hak kazanmış olsalar dahi, toplumun gözünde kadın hala ev ve mutfak işlerinden sorumlu, yaşamını erkeğe bağımlı bir şekilde sürdürmeye muhtaç olarak gösterilmektedir. Üstelik bu durum her gün karşısına geçtiğimiz televizyon aracılığyla aşikâr bir şekilde yapılmaktadır. Oysa çalışan kadın sayısı yıldan yıla artıyor. Bu oran gittikçe artmasına rağmen kadın işte iş kadını evde ev hanımı olmaktan kurtulamıyor. Çünkü bizler kadını bu şekilde görmek istiyoruz. Ev ekonomisine katkı koysun, çocuk doğursun, evi derleyip toplasın, yemek pişirsin, temizlik yapsın, onu yapsın şunu da yapsın! Doğuştan getirilen fizyolojik farklılıklar olduğunu biliyoruz, peki bu erkeğin çamaşır yıkamasına engel mi? Niye hala annemize mutfak aletleri alıyoruz anneler gününde? Mutlaka bu yazıyı okuyup “ben böyle değilim” diyecek olanlar vardır. Buna bir itirazım yok, herkesin böyle olduğu yönünde bir genelleme elbette ki sağlıksız ve yersiz olur.
Görsel medyanın yanında yazılı medyanın da yukarıda bahsedilenlerden hiçbir farkı yok. Özellikle magazin programları gibi magazin eklerinde de kadın, vücudu ile ön plana çıkan, haz unsuru bir varlık olarak gösterilmektedir. Bu da kadınınn ikinci sınıf görülmesine halâ katkı koymaktadır. Medya ise kadını alışılageldiği şekilde tektipleştirmiştir. “Kadın” figürünün bu noktaya gelmesinde ise her iki cinsiyetin de mutlaka rolü vardır. Bu yazının amacı kadın veya erkeğe bir suç yüklemek değildir. Temennim insanlarda farkındalık yaratılmasına katkı koymaktır. Birçoğunuz bu durumdan rahatsızlık duymayabilir veya reklamlara bakış açınız bu denli detaycı olmayabilir. Ancak kadına yüklenen sorumluluk ve anlam gün geçtikçe ağırlaşmaktadır. Bizim bu toplumda her iki cinsiyetin de psikolojik olarak sağlıklı olmasına ihtiyacımız var. O yüzden toplum olarak, adil olmayan, eşitlikçi olmayan ve fikir empoze etmeye çalışan medyayı takip ederken daha dikkatli ve eleştirel olmak, adaletsizliğe geçit vermemek adına son derece önemlidir.