“Annelerin öyküleri, Kosova’nın kayıplarına ilişkin trajediyi ortaya koyuyor...”
DÜNYADA GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYLE İLGİLİ NELER YAPILIYOR?
Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı BİRN’de yer alan bir habere göre, annelerin öyküleri, Kosova’nın kayıplarına ilişkin trajediyi ortaya koyuyor.
BİRN’deki bu yazıyı okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. Haberde şöyle deniliyor:
*** Ag Apolloni, son kitabında iki Kosovalı Arnavut annenin öyküsünü anlatıyor, bu annelerin oğluları 1998-99 yılındaki savaş esnasında “kayıp” edilmiş ve bunun sonucunda da bu annelerin hayatları, çektikleri ızdırap sonucu bambaşka bir yöne doğru seyretmiş...
*** Oğlularının kemikleri ona verildikten birkaç gün sonra, Paşka kendi kendini diri diri yakarak intihar etmiş... Oğluları, başkaları gibi Kosova savaşı esnasında öldürülmüş ancak onlardan geride kalanlar yıllar sonra bulunabilmiş... Paşka, acılarına, dualarına ve çocuklarına karşı işlenmiş suçlara kayıtsız kalan bir dünyada yaşamak istememiş artık
*** Bir diğer Kosovalı Arnavut anne olan Ferdoniye ise dört oğlunu ve eşini savaşta kaybetmiş ve onun hayatı da başbaşka olmuş... İki oğlundan geride kalanları aldıktan sonra, diğer oğlularının kalıntılarını ve eşinin kalıntılarını beklemeye koyulmuş. Bugüne kadar da bu bekleyişi devam ediyor...
*** Gerçek hayattan bu iki kadının öyküleri ve yaşadıkları trajediler ile farklı hayatları, Kosovalı yazar Ag Apollini tarafından yakın geçmişte yayımlanan “Bir parça umut, bir kibrit çöpü” başlıklı romanında işlenmiş. Roman, 2020’de yayımlanmış.
*** Roman, Ferdoniye’nin Yakovika’daki evine üç arkadaşının ziyaretini ve savaş dönemi hatıralarını aktarırken, hem Ferdoniye’nin, hem de Paşka’nın anılarına yer veriyor...
*** “Bu kitaba ilişkin düşüncem tamamen tesadüf eseri gelişti, iki arkadaşımdan birisiyle Yakovika’ya Ferdoniye’nin evini ziyaret etmem için davet almıştım, roman oradan çıktı” diye hatırlıyor Apolloni...
*** “Bu ziyaret esnasında, hayatta kalmasının nedeninin, kayıp ailesinin hatıralarını korumak olduğunu kavramıştım ve işte orada bir roman yazarak oğlularının ve kocasının hatıralarını kalıcı kılmak için bu anneye yardım etmeye karar vermiştim” diyor Apolloni.
*** 39 yaşındaki Apolloni, Kosova savaşı sırasında genç bir çocukmuş ve kendi hayatının ve ona yakın olanların yaşadığı bu trajik dönemi hatırlıyor. “Elbette, savaşa ilişkin hatıralarım, en travmatik hatıralarımdır” diyor.
*** Panik duygusunu hatırlıyor, silah seslerini, dağlardan kaçan göçmenleri ve ailelerinden birisinin öldürülmüş olduğunu öğrenen insanların çığlıklarını hatırlıyor... O günlerde insanlığın can çekiştiğini düşünmekteymiş...
*** “Savaş bir sürpriz olarak ortaya çıkmamıştı, Sırp rejimin insanlık dışı ve sistematik baskılarıyla ortaya çıkan bir çatışma olarak başlamıştı – Kosova’nın kurtuluşuna kadar geçen süre, hem kendim, hem de Kosova için çok zor bir dönemdi” diyor Apolloni...
** Apolloni, 1982 yılında dünyaya gelmiş, üç roman yazmış, tiyatro oyunları yazmış, şiirler yazmış... 2003 yılında yazdığı ilk tiyatro oyunu, bir savaş suçlusunun kurbanlarının gözlerini nasıl topladığı hakkında dinlemiş olduğu bir öyküye dayanıyormuş.
*** Priştine Üniversitesi’nde profesör olan Apolloni, yıllar boyunca bir dizi dergi de çıkarmış. 2010 yılında Kosova’nın en eski edebiyat dergisi olan “Yeni Hayat”ı yeniden canlandırarak üç yıl boyunca çıkarmış, 2013 yılında “Simge” adlı bir kültür dergisi çıkarmaya başlamış.
*** Kosova’nın Kültür Bakanlığı ise son romanına 2020 yılının en iyi kitap ödülünü vermiş.
*** Apolloni, Paşka’nın öyküsünü henüz bir öğrenciyken duymuş ve bu acılı kadının hayatına ilişkin bir haberi, bir gazete sayfasında okumuş ve şoke olmuş... “Kendi kendini kurban eden bu hareketiyle Paşka, Kosova’da trajedinin bir sembolüne dönüşmüştü” diyor Apolloni. Ferdoniye ile Paşka’nın aynı hamurdan yapılmış olduklarını göstermek istediğini anlatıyor.
*** “Onlar savaşın toplumumuzda neden olduğu çok büyük acılara yönelik iki duruşu simgeliyor – bir tanesi isyandır, ötekisi ise sabırdır... Ve bunların her ikisi de çok acı vericidir...” Bu konuda yazmayı kendisinin seçmemiş olduğunu anlatıyor Apolloni, yavaş yavaş konu kendisini içine çekmiş...
*** “Önce bir ziyaret için davet almıştım, ziyarete gitmiştim, sonrasında duygular ve Ferdoniye’ye ilişkin herşey birşelmeye başladı çünkü o acı çekmenin ve sabrın bir simgesiydi” diyor...
*** Apolloni’ye ilham veren Ferdoniye Kerkezi, kamuoyunda çok yaygın biçimde paylaşılmış bir fotoğrafıyla tanınıyor... Bu fotoğrafta Ferdoniye, yemek masasında altı tane boş tabakla birlikte öylece oturuyor. Eşi ve dört oğlu Mart 1999’da kaçırıldığında evini değiştirmemiş ve aynı masada tüm ailesi için yemek saatlerinde oturuyor, bazıları onunla yemek yemek üzere geri dönmeyecek olsa dahi...
*** “Sekiz kişilik mutlu bir aileydiler, Kerkezi, kocası, dört oğlu ve iki oğlunun eşleri, birden yapayalnız kalmıştı kadın... Mutlu bir aileden depresif bir dramaya dönüşmüştü hayatı...”
*** Kitabı için araştırma yaparken, Apolloni belgeler ve video materyali toparlamış... “Okudum, onları izledim, sonra da bunları romanın anlatısına yerleştirdim – birbuçuk sene boyunca yazma sürecim devam etti ve hep onlarla birlikte oldum... Böylesine dokunaklı öyküleri anlatan bir kitap yazabilmek, belleğinizin yanısıra kalbinizi de gerektirir. Ve hiç tereddütsüz ben kalbimi bu kitaba koydum...” diyor Apolloni...
(BİRN’de 10 Ocak 2022’de Horhina Bami imzasıyla yer alan yazıyı özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
“Belgrad’ta karanlık: Savaş dönemi paranoyasından savaş sonrası sanrılarına...”
Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı BİRN’de, Sırp romancı Vladimir Arseniyeviç’in savaş dönemi ve sonrasına ilişkin düşündüklerini ele alan yazıyı okurlarımız için derleyip Türkçeleştirdik. Yazıda şöyle deniliyor:
*** Sırp romancı Vladimir Arseniyeviç, 1990’larda Belgrad’ın savaş yıllarında korku dolu atmosferini hatırlıyor ve şimdilerde savaş suçlusu Ratko Mladiç’i kahraman gibi gören insanların neden böylesine delice birşeye inandıklarını izah etmeye çalışıyor...
*** “Ben savaş bölgeleriyle ilgili hiçbir şey yazmadım ancak o günlerde, sonbaharda, savaş için mobilize olma dalgası esnasında Belgrad’taydım ve o günlerin nasıl olduğunu yazdım” diyor Vladimir Arseniyeviç.
*** Vladimir Arseniyeviç, 1991 yılından bahsediyor, eski Yugoslavya’da çatışmaların patlak verdiği ve Yugoslav Halk Ordusu’nun üniforma giydirip savaşa gönderecek gençler aradığı dönemden söz ediyor...
*** Bu dönem, Arseniyeviç’e ilk kitabının konusunu vermiş. “Öyle bir şey olmamış olsaydı, ben hiçbir zaman böyle bir şey yazmayabilirdim” diye konuşuyor. “Ancak sonrasında çok sayıda insanların – yalnızca yazarların değil genelde yaratıcı insanların – koşullardaki bu değişikliklere tepki gösterme ihtiyacı duymayışları benim için şoke ediciydi” diyor.
*** “Beklemede” adlı romanı, Belgrad’da Ekim ile Aralık 1991 arasındaki atmosferi tarif ediyor – bu dönem, Hırvatistan’daki savaş doruğa tırmanmıştı... Resmi olarak Sırbistan bu savaşa katılmıyordu ancak insanlar yine de etkileniyordu... Bu kitap, Arseniyeviç’in 1994 yılında NIN dergisinin önde gelen edebiyat ödülünü kazanmasına neden olmuş, bu ödülü alan en genç yazar olmuş o günlerde...
*** Arseniyeviç’in kendi hayatı da 1990’lı yılların başında zengin materyal içeriyormuş. Birkaç sene Londra’da yaşayıp geri dönmiş, evlenmiş ve bir oğlu olmuş. 9 Mart 1991’de, oğlunun birinci yaşgününden bir gün önce, Arseniyeviç ve eşi kent merkezinde alışverişe gitmişler ve o günlerin Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç’e karşı patlak veren ilk büyük kitlesel eylemin ortasında kalmışlar, rejim de bu gösteriyi dağıtmak üzere tanklarını göndermiş...
*** “Oğlumuzun birinci yaşgünü için birşeyler almaya gitmiştik ve kaosun ortasında kalmıştık, gözyaşartıcı gazdan kaçıyorduk, nihayetinde bu gösterilerde genç bir adam öldürülmüştü” diye hatırlıyor.
*** Arseniyeviç’in kitabında, ana karakter isimsiz bir adam, 30 yaşlarında, Belgrad’da eşiyle birlikte yaşıyor. Ekim 1991’de bir Cumartesi günü mavi bir zarf içinde bir mektup geliyor evlerine ve bu dönüm noktası oluyor çünkü bu, adamı askere çağıran bir mektuptur.
*** Yugoslav Halk Ordusu’ndan askere çağrı mektubu, Hırvatistan savaşını genç ailenin oturma odasına taşıyor... Bu, “pozivari” dönemi yani Yugoslav Halk Ordusu yetkilileri, polis ve seferilerin, genç erkekleri bulup onlara orduya katılma çağrılarını verdikleri dönem...
*** “Ve bu farklı biçimlerde geliyordu, kimilerine yaşadıkları apartmanda bir zarf içinde geliyordu ve resmi olarak kaydedilmiş oluyordunuz... Özellikle Yugoslav sistemine gerçekten inanan kuşaktan olan ana-babalarımız, bu çağrıları bir görev duygusuyla alıyordu ve bu da çocukları için inanılmaz sorunlar yaratıyordu. Çünkü çocukları bu yüzden ölecekti...”
*** Bazı genç erkekler saklanmışlar veya kaçmışlar... Arseniyeviç, “Pek çok insan kiralık apartman dairelerinde yaşıyordu, kayıtlı oldukları yerde değil, böylece arkadaşlarının yanına saklandılar veya delice bir hızla ülkeyi terkettiler, bulunamayacakları bir yere gitmeye çalışıyorlardı” diyor.
*** “Birisinin kapı zilinizi çalışı, naif biçimde kapıyı açmanız, karşınızda Yugoslav Halk Ordusu üniforması içerisinde iki kişiyi bulmanız, onların size orduya çağrı belgenizi vermesi ve ertesi günü de Belgrad’ta askeri barakalarda olmanız, üç gün sonra da ön cepheye gönderilmeniz, yedi gün sonra da metal bir tabut içerisinde eve geri dönmeniz, tüm bunlar benim için inanılmazdı” diye anlatıyor.
*** 1965 yılında dünyaya gelen Arseniyeviç, 1980’li yılların ilk yarısını yazmak istediğini düşünüyormuş... Ancak o günlerin Yugoslavyası’nda genç bir çocuk olarak o günkü durumu anlatmak zormuş... “Sonra herşey hızla daha kötüye gitmeye başladı çeşitli düzeylerde ve gençlik kültüründe bu eroin kullanımı, AIDS’in korkunç sonuçları, aşırı dozdan ölen insanlar gibi pek çok şeyle kendini göstermekteydi” diye anlatıyor. 1990’lı yıllarda ise eroinin son derece ucuz ve düzenli biçimde dağıtıldığını ve tüm bunların da tüm bu işin arkasında çok güçlü birisinin bulunduğunu gösterdiğini aktarıyor...
*** “Ve böylesi karanlık bir atmosfer vardı işte ve insanlar gerçeklikten uzaklaşmak için herşeyi yapıyordu, böylece eroin kullanımı yaygınlaşıyordu” diye anlatıyor. 2001 yılının Mart ayında, Slobodan Miloseviç rejiminin çöküşünden birkaç ay sonra, Komerciyalna Bankası’nda bir kasada 600 kilo eroin bulunmuş – bu, Belgrad’daki büyük bankalardan birisiymiş. Kasa da, Devlet Güvenlik Servisi’ne aitmiş... “Ve işte böylece her zaman bilinen şey, kanıtlanmış oluyordu – yani bu işin esas ticaretini yapan, devletti” diyor Arseniyoviç...
*** 1994 yılında “Beklemede” adlı romanı yayımlandıktan sonra, Arseniyeviç bir dizi kitap yazdı, kısa öyküler, makaleler yazdı ve ayrıca resimli romanlara katkıda bulunarak bir gazetede makale yazarlığı, siyasi yorumcu, kitap yayımcısı ve romanların Sırpça’ya çevrilmesinde tercüman olarak da çalıştı.
*** Aynı zamanda Krokodil adlı debi ve kültürel bir örgütün kurucusu ve yöneticisi olarak da çalışıyor, edebiyat festivaliyle tanınıyor bu dernek ve 2009 yılından bu yana her sene Belgrad’ta bu edebiyat festivali yapılıyor.
*** Kasım 2021’de Boşnak Sırpları’nın savaş dönemi generali olan Ratko Mladiç’in bur duvar resmine yumurta atan iki aktivist tutuklandığı zaman da oradaydı Arseniyoviç... Bu duvar resmi, kentteki milliyetçiler ile liberaller arasında sürekli sürtüşmenın odak noktasındaydı... Arseniyeviç, bu iki aktivistin polis ve bazı üniformasız şahıslar tarafından olay yerinde tutuklanmasını engellemek için oradaydı. Arseniyeviç, bu olayın Sırbistan’ın 1990’lı yıllarda savaş suçu işlemiş olanları göklere çıkarmalarına ilişkin devam eden sorunlarına uluslararası dikkati çektiğini hatırlatıyor ve “Yumurta gibi güçlü bir silahın gücünü gösterdiğini” hatırlatıyor.
*** Arseniyeviç’e göre, 1990’lı yıllardaki olaylara ilişkin tarihsel revizyonizm, giderek büyüyen bir sorun Sırbistan’da. 2000 yılında Miloseviç devrildikten ve ülkede demokratik bir hükümet işbaşına geldikten sonra kimsenin aklına Vukovar’da Gorazde’de ve Srebrenika’da savaş esnasında yaşananları inkar etmek gelmemiş. “Oysa şimdi aradan 20 sene geçtikten sonra, tüm düzeylerde sular bulandırılıyor, revizyonist ve yoğun bir biçimde – eğitim sisteminden medyaya kadar bu böyle – ve ne yazık ki Sırbistan, bölgemizde izole bir vaka değil” diye konuşuyor.
*** Ratko Mladiç’in Belgrad’daki duvar resmini sağcı genç aktivistler bekliyormuş ve her defasında, bu resim kirletilince, bunu temizliyorlarmış... “Öyle bir noktaya geldik ki” diye konuşuyor Arseniyeviç, “Ratko Mladiç’in şimdiki destekçileri, onu Sırp halkının koruyucusu gibi gösteren delice bir hikaye icat etme hakkını buluyorlar” diyor.
*** Günümüz Sırbistanı’nda, genç kuşağın ancak çok küçük bir yüzdesi, Hırvatistan’ın Vukovar kentinde savaş dönemi yaratılan yıkımı biliyor – Srebrenika soykırımı ise yaygın biçimde inkar ediliyor ve “Devam eden bu kendi kendini kurban görme sürecinde yalnızca işlerine gelen duygusal gerçeklikler ortaya konuyor” diyor Arseniyoviç...
(BİRN’de 7 Ocak 2022’de Miliça Stoyanoviç imzasıyla yayımlanmış yazıyı özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).