Annem… Vedasız gidişinin gönül kırıklıkları
Anneme borcum var. Ona verdiğim sözü tutamadım, hayata veda ederken elini tutamadım, saçını okşayamadım. Tek yapabileceğim onun yaşamış olabileceği duyguları ve bizim, yani evlatlarının, en yakınlarının travmalarını, kırgınlıklarını yazıya dökmekti.
Nilgün Hancıoğlu Eldridge’den Covid-19’dan kaybettiği annesine veda mektubu
Anneme borcum var, bu yazıyı anneme borçluyum, çünkü annem artık yaşamıyor ve kendi haklarını arayamaz. O zaman onun haklarını birileri aramalı, onun ifade edemediği duyguları ve evlatları olarak bizlerin yaşadığı ‘vedasız ayrılık’ travması ve yaşatılan, yaşanılan diğer travmalara tercüman olmalı.
30 Mayıs 2020…. Babamı kaybettik. Kanser hastasıydı, 15 yıl çok bilinçli ve cesurca savaştı, ancak son bir yıl kendini ve bizi hazırladı, ‘bu kez yenildim’ dedi. Bu dünyaya veda ederken biz evlatları ona bir sevgi yumağı içinde, elini tutarak, saçını okşayarak veda ettik. Annem, o günlerde defalarca bize ‘benim de zamanım geldiğinde beni de böyle sevgiyle sarmalayarak gönderin annem’ dedi hep. Gülümsedik, şüphen mi var dedik, söz verdik. Pandemi vardı, onu kimselerle görüştürmedik, ne yaparsan yap anne, koronavirüs kapma dedik, gözümüzden sakındık.
6 ay sonrası. 24 Kasım 2020. Annemi Göğüs Hastalıkları Servisine pnömoni teşhisiyle yatırdık, Servis kalabalık, pandemiye rağmen her odada 2 hasta var, her hastanın da yanında refakatçisi var. Hastaneye yatırılırken anneme ve yardımcısına PCR yapılmıştı, başka kimsenin odaya giremeyeceği söylenmişti, ama daha birinci gün Göğüs Servisine herkesin elini kolunu sallayıp girip çıktığını gördük. PCR soran yoktu, güvenlik yoktu. Endişelendik, bu hastalar koronavirüsün en çok zarar verebileceği hastalardı. Bu arada belirtmekte yarar var ki ben ve kardeşlerim de herkesle birlikte servise girip çıkmak durumunda kaldık, çünkü ilaçlarla ve hastamızın fiziksel ihtiyaçlarıyla ilgili yardımımıza gereksinim duyuluyordu.
29 Kasım 2020. Annemin oksijen düzeyi düşüp genel durumu kötüleşince Genel Yoğun Bakıma alındı. Orada yattığı 4 günlük süre içinde her gün beş dakika koruyucu gömlek giyip eldiven takarak annemizi görmemize izin verildi, ve açıkçası ne bize ne de diğer hasta yakınlarına PCR sorulmadı. Ancak, bu beş dakikalık günlük ziyaretler annem için büyük moral oldu, ve 4 gün sonra Göğüs Hastalıkları Servisine geri döndü.
Hemen hemen 1 ay sonrası. 23 Aralık 2020. Annemin oksijen düzeyi düştü, bu kez Göğüs Hastalıkları Yoğun Bakıma yatırılmasına karar verildi, hatta kuzenimiz ‘Niye üzülüyorsunuz, adı üstünde yoğun bakım, anneniz daha iyi bakılacak, gözetim altında olacak’ dedi. Rahatladık. Hele de ‘Göğüs Yoğun Bakım’ kuşkusuz daha güvenli olacaktı. Yine beş dakika bile olsa annemizi görüp ona moral verebilirdik belki... Ancak Göğüs Hastalıkları Yoğun Bakımda 5 dakika bile olsa hasta ziyareti olmadığını öğrendik. Ailemiz ve arkadaşlarımız her gün, hatta bazen günde birkaç kez arayıp annemin durumunu soruyorlar, biz de doktorlardan alabildiğimiz bilgileri onlarla paylaşıyorduk.
“Yoğun bakımda bir hemşire pozitif”
26 Aralık 2020. Annemin Göğüs Hastalıkları Yoğun Bakım’da üçüncü günü. Göğüs Hastalıkları Yoğun Bakımdaki hemşirelerden birinin pozitif çıktığı ve tüm temaslı hemşirelerin karantinaya alındığı haberini aldık, o andan itibaren Göğüs Yoğun Bakımdaki tüm hastalar da temaslı olarak kabul edildikleri için karantinaya alındılar. Bu da demekti ki annemin durumu iyiye gitse bile oradan çıkarılmayacaktı. Göğüs Yoğun Bakımın önüne gidip aramızda 5 metre mesafe bırakarak hemşirelerden annemize onu sevdiğimizi, dışarıda onu bekliyor olduğumuzu söylemelerini rica ettik. Nöbetçi doktor haricinde kimseden annemle ilgili bilgi almamıza imkan yoktu. Nöbetçi doktor ise hem Göğüs servisinde, hem Göğüs Yoğun Bakımda, hem Pandemi hastanesinde hem de Pandemi Yoğun Bakımda görevli olduğu için ulaşmak çok zordu. Nöbetçi doktora ulaşabildiğimiz zaman sorduğumuz ‘Annemizin bilinci açık mı?’ sorusuna hep ‘Evet’ yanıtını aldık. Aldığımız bilgilere göre annemizin durumu stabildi, koronavirüs bulaşmış olması ihtimali hemen hemen hiç yoktu, çünkü hemşireler hastalarla ilgilenirken koruyucu ekipman kullanıyordu. Ancak, bir kaç gün sonra Göğüs Yoğun Bakımda annemle birlikte yatan hastalardan birinin PCR testi pozitif çıktı, Pandemi Yoğun Bakıma alındı ve hayatını kaybetti.
“Yıkıldık, annemiz pozitif”
1 Ocak 2021 akşamüzeri. Annemizin koronavirüs pozitif olduğu haberi bizim için tam bir yıkım. Nasıl olur? Göğüs Yoğun Bakım hastası nasıl koronavirüs bulaşır? Maske? Hijyen? Mesafe? Göğüs Yoğun Bakımda bu tedbirler kat kat fazladır, değil mi? Koruyucu ekipmanlar kullanılıyordu, değil mi? Annemizin Göğüs Yoğun Bakımdan COVID-19 Pandemi Yoğun Bakıma alındığı bilgisini aldık. Hastaneye koştuk. Belki bir yoğun bakımdan diğerine götürülürken çok uzaktan da olsa annemizi görür, ve ona onu dışarıda beklediğimizi uzaktan da olsa söylerdik. Ne yazık ki göremedik. O günlerde sürekli hatırladığım şuydu: 76 yaşındaki çok yakın akrabamız Nisan 2020de Londra’da koronavirüs bulaşmış ve COVID-19 Yoğun Bakımda yatmıştı. Bazen görüntülü olmak üzere hemen hemen her gün ailesiyle konuşmasına izin verilmiş, yardımcı olunmuş, yapılan tedavi ve ailesinden aldığı moralle çok fazla sağlık sorunu olmasına ragmen COVID-19u atlatıp evine dönmüştü. Bizde de bu uygulanamaz mıydı? Hasta haklarından birisi de sosyal ve psikolojik destek alma hakkı değil miydi?
2-5 Ocak 2021. Şansımızı denedik, bir hemşire hanıma annemin kulağına telefonu tutar mısınız, ona moral verelim, sesimizi duysun dedik. Yanıt bunun mümkün olmadığıydı. Nöbetçi doktor haricinde kimseden bilgi alamıyorduk, nöbetçi doktorlar da genelde hastaların günlük raporlarına bakıyordu. Nöbetçi doktora ulaşabildiğimiz zaman durumuyla ilgili sorduğumuz 1-2 genel soru dışında soramadığımız ve boğazımıza düğümlenen sorular ‘Koronavirüs bulaştığını biliyor mu?’ ‘COVID-19 Yoğun Bakımda olduğunu biliyor mu?’ ‘Bizi soruyor mu?’ ‘Bizim niye onu ziyaret edemediğimizi biliyor mu?’ ‘Psikolojisi nasıl, biz onu hiç yalnız bırakmadık, kendini terkedilmiş hissetmiyor, değil mi?’. Bu soruların yanıtlarını hiç bir zaman alamayacağız. Ve eğer annemiz bizim sesimizi duymuş olsaydı, onun yanında olduğumuzu bilmiş olsaydı, bu ona moral olur muydu ve olaylar daha farklı gelişir miydi, bunu asla bilemeyeceğiz.
“Plazma tedavisine başlanacak”
6 Ocak 2021. Kızkardeşime hastaneden telefon geldi, plazma tedavisine başlanacak, gelip imza verir misiniz dediler. Umutlandık. Plazma tedavisine başlanacağına göre herhalde umut vardı annemiz için. Kızkardeşim koşarak gidip imza verdi, gitmişken de anneme seni seviyoruz mesajının iletilmesini rica etti yeniden.
7 Ocak 2021. Plazma tedavisine öğlene doğru başlandığı haberini hastaneyi arayarak aldık. Umutla olumlu gelişme bekliyoruz. Aynı gün öğleden sonra akşamı bekleyemeden hastaneyi arıyoruz, nöbetçi doktor bizi aramak için numaramızı bulmaya çalıştığını söylüyor. Annenizin oksijen düzeyi çok düştü, entübe etmek zorunda kaldık diyor. O gece hiçbirimiz uyumuyoruz. Annemiz, bir tanemiz, biriciğimizin durumu kritik.
8 Ocak 2021. Sanki bir kabus görüyoruz. Gözümüzden sakındığımız, COVID-19 enfeksiyonu olmasın diye uğraştığımız annemiz koronavirüsü hastanede bulaşmış, entübe edilmiş, ve biz onu tam 17 gündür görememişiz. Kendi kendime diyorum ki eğer çok kötü olduğunu görürlerse belki, özel kıyafet giydirip en azından evlatlarından bir tanesini yanına alırlar, veda etmek için. İngiltere’de, COVID-19 hastalarının durumunun ağırlaşması halinde aile fertlerinden birinin özel ekipman sağlanarak hastanın yanına alınabildiği geliyor aklıma*.
“Başınız sağolsun: Evlatlarından önce medyaya haber veriliyor”
8 Ocak 2021, öğleden sonra salonda annemin koltuğuna oturmuş annemin resmine bakıyorum ve dua ediyorum, kulağım kapıda. Kötü bir haber gelirse abim gelip söyleyecek, hastaneye verdiğimiz iletişim numarası onda, ben ve kız kardeşim abimize veriyoruz bu zor görevi. Saat 17.30. Düşüncelerimden, gelen bir Whatsapp mesajıyla sıyrılıyorum, ve mesajı açtığımda gördüklerimle şoka giriyorum. Mesaj ‘Başınız sağolsun hocam’ diyor. Yan tarafa kız kardeşimin evine geçiyorum rüyada gibi ve abime sarılıyorum ‘Noldu? Noldu?’ Abim de o anda hastaneden birileriyle konuşmakta çünkü o da acı haberi bir akrabamızın başsağlığı telefonundan öğreniyor. Nasıl yaparsınız böyle bir şeyi diyor, nasıl evlatlarından önce medyaya servis edilir bir annenin ölüm haberi?
Medyada çıkan haber, Pandemi Yoğun Bakımda hayatını kaybeden Serpil Hancıoğlu’nun, 81 yaşında entübeli KOAH, Pnömoni, diabet, akut böbrek yetmezliği olduğunu yazıyor. Sanki hastanede koronavirüs bulaştırılmasaydı da bu hastalıklardan dolayı zaten ölecekti der gibi. Annemizin ismi verilmiş, nerede hasta mahremiyeti hakkı? Bir başsağlığı dileği yok, nerede insanlık? Sağlık Bakanlığı ve Devlet için hasta bir istatistik olabilir, ama o hasta sevdiklerinin biriciği, bunu nasıl hesaba katmazlar? Nasıl ailesine bildirmeden televizyonda altyazı olarak geçmesine neden olurlar? Nasıl ismini açıklarlar? Nasıl bu kadar duyarsız olunabilir? Hasta hakları nerede? Özel hayatın gizliliği ilkesi nerede? İnsan hakları nerede?
9 Ocak 2021. Sürreal bir gün yaşıyoruz. Annemizi kaybedişimiz ve bunu öğrenme şeklimizden sonra, biriciğimizi toprağa verişimiz de başka bir travma haline dönüşüyor. Annemizi 17 gün göremiyoruz, gözümüzden sakındığımız annemiz en güvenli olması gereken yerde koronavirüs bulaştırılıyor, annemize veda edemiyoruz, annemizi kaybettiğimizi medyadan öğreniyoruz ve annemizi hastanede bulaştığı koronavirüsü yüzünden onu son bir kez göremeden, sevdiklerinin katılamadığı alışılmadık bir şekilde toprağa veriyoruz. Ve de hastanede bulaştırıldığı koronavirüs nedeniyle içinde defnedildiği lehimlenmiş özel tabutun ücreti bizlerden alınıyor.
“Annemize veda edemedik”
Evet, annemizin çok ciddi sağlık sorunları vardı, ancak hiç kimse annemizin koronavirüs bulaşmasaydı (bulaştırılmasaydı) yaşayıp yaşamayacağıyla ilgili hüküm veremez. Gerçek şu ki, annemizin ufak bir hayata tutunma şansı var iseydi bile koronavirüs bulaşmasının, bulaştırılmasının bu şansı tamamen elinden aldığı ve bizi de annemize veda etmekten mahrum bıraktığıdır. Annemize veda edemedik, ona söz verdiğimiz gibi bu dünyadan ayrılırken yanında olamadık, son 17 günde yaşadıklarını, hissettiklerini bilemedik ve asla bilemeyeceğiz. Aile olarak yaşadığımız, istemeyerek de olsa bizlere yaşatılan travmanın izleri hiç bir zaman silinmeyecek. Annemiz geri gelmeyecek. Annemizin elini tutup ona veda edemeyişimiz gerçeği, ona verdiğimiz sözü tutamadığımız gerçeği asla değişmeyecek.
Anneme borcum var. Ona verdiğim sözü tutamadım, hayata veda ederken elini tutamadım, saçını okşayamadım. Tek yapabileceğim onun yaşamış olabileceği duyguları ve bizim, yani evlatlarının, en yakınlarının travmalarını, kırgınlıklarını yazıya dökmekti. Öyle yaptım.
*Güncelleme: 20 Şubat 2021 tarihinde sosyal medyada bir eski bakanın ‘can dostlarının’ özel kıyafetler giyerek COVID 19 Pandemi Hastanesinde kendisini ziyaret ettiklerini okudum. Demek bizim ülkemizde de pandemi hastanesinde hasta ziyareti olabiliyormuş! O zaman niye biz annemizin elini tutmaktan, ona veda etmekten mahrum bırakıldık?
Nilgün Hancıoğlu Eldridge
Ocak-Şubat-Mart 2021
Lefkosa / İskele