ANTİGONE’NİN YAZGISINI KOBANE’DE KADINLAR DEĞİŞTİRİYOR
ANTİGONE’NİN YAZGISINI KOBANE’DE KADINLAR DEĞİŞTİRİYOR
Feminist Atölye
[email protected]
Yüzyıllardır dünyada erkeklerin savaşını yaşıyor, bu savaşların acılarını çekiyor, izlerini taşıyorduk. Biz kadınlar, erkeklerin aldığı kararlarda bir taraf olmayı bile sorgulayamadan, savaşlardan payımıza düşeni hep ‘acıların taraf’ında yaşıyorduk… Militarizme itaat ederek bize biçtiği rolleri üstlenmek zorunda bırakılıyor ve bunun ağırlığı altında kalıyorduk. Aynı bundan yüzyıllar önce yazılmış tragedyadaki Antigone gibi…
Sofokles’in günümüze kalan en eski oyunu ‘Antigone’ tragedyası, İ.Ö. 442 yılından bizlere ulaşıyor. Antigone, savaşta yaşamını yitiren kardeşlerinden birini gömmeye çalışan yürekli bir kadını anlatmaktadır. Tragedya, birbiriyle savaşan iki erkek kardeşin ölmesi ve aynı zamanda amcaları olan Kral Kreon tarafından bu kardeşlerden birinin vatan haini ilan edilip, lanetlenerek gömülmesinin yasaklanması ile başlar. Devletin temsili olan Kral Kreon şöyle buyurur:
‘’ ….. Yurdu için yiğitçe dövüşerek can veren Eteokles törenle gömülecek, öte dünyaya giden ölülere gösterilen bütün saygı, son görevler eksiksiz uygulanacak cenaze töreninde. Kardeşi olacak haine gelince, sürgünden dönerek anayurdunu ataların tapınaklarını ateşe salmak,ulusu köle etmek isteyen Polüneikes’in şu ya da bu biçimde törenle gömülmesi ona yas tutulması yasak! Böylece biline. Açıkta ortalıkta kalan leşi akbabalara, köpeklere şölendir yesinler didiklesinler…’’
Hikaye ne kadar da tanıdık değil mi? Kimin yiğit savaşçı, kimin ulusa ihanet eden bir düşman olduğunu karar verenler, erkek devlet yüzyıllardır aynı… Topraklarımızda kurulan bir ülke ile başlayıp birilerini hep hain ilan eden savaşlar! Resmi tarihte bizlere okutulan, araçları ile pekiştirilen, T.C.’ye ait olan erkek, Müslüman, Türk ulusu dışındakileri kapsayan koca bir hainler silsilesi var karşımızda… Lanetli ötekiler… Savaşlarda öldürülüp dipsiz asit kuyularına atılan bedenler, ulusa ihanet edenlerin masmavi özgür denizleri, nehirleri kızıl yapan kanları…
‘Millet’ kavramı hayatımıza girmeden önce de toprak mülkiyeti üzerinden oluşturulan vatan birliği, milliyetçilik kavramı ile iyice pekiştirildi. Toplumsal cinsiyet içerisinde ulusa dair atfedilen her şey ‘erkek’ iken; militarist algı, kadını toprağa ait olan ‘vatan’ olarak gördü. Tarihi, şanı, savaşları olan uluslar, vatan parçası için yani ‘namusları, kadınları, ana toprakları (!)’ için savaştılar… Bu yüzden Kreon da ‘anayurdu’nu atalarının (erkeklerin) toprakları olarak tanımlar. Ulusa, erkekliğe hakaret eden Polüneikes’i lanetler.
Tragedyaya dönecek olursak, kralın buyruğu karşısında Antigone tüm kararlılığıyla şunları söylüyor:
‘’… Ben gömmeye gidiyorum ağabeyimi bu uğurda ölsem de ne gam! Yan yana yatarız kardeşlerimle iki sevgili gibi, suçsa kutsal bir suç benimki. Şu kadarcık yaşamda dirilere yaranmaya değer mi? Öte yanda sonrasızlık bekler beni, ölmüşlerime adıyorum sevgimi…’’
Antigone’nin yakarışı, günümüzde geçtiğimiz hafta 496. oturma eylemlerini yapan ve artık sadece rahat ölebilmek için ölülerini gömmenin direnişini veren kadınların, cumartesi annelerinin yüreğinde… Erkekler savaşırken, ölüp öldürürken kadınlar yüzyıllar boyunca tanıklığı yaşadılar. Kadın bedenini toprakla bütünleştiren militarist şiddetin kendisi, savaşlarda erkekleri savaştırırken, bu erkekler kadınların bedenlerine, işgali simgeleştirmek için saldırdılar. Evet, erkekler öldüler ama kadınların ve çocukların payına, bu savaşlarda acıları yaşamak, yaraları sarmak ve kendilerini ölüleri gömmeye adamak düştü. Kadınlar ölümleri, tecavüzleri, esirliği, kanı, acıyı, çığlığı gördüler, yaşadılar… Korkunç hafızalarına yaktılar en derin ağıtlarını… Antigone gibi ‘ölmüşlerine adadılar sevgilerini’… Yaşanılanların adaleti için ayaktalar. Yoksa, savaşlar içinde ölüm birer kurtuluş oldu, tüm bu acıları yaşamaktansa!!!
Ölümden kuşkusuz daha ağırı varsa ölümün de ötesinde bütün savaşın etkilerine tanıklık etmek, yıllarca bu tanıklığın acısıyla her gün tekrar ölmek… Bundandır ki geçtiğimiz günlerde hepimiz okuduk; Ezidi kadınların gerektiğinde intihar için bıçak taşıdıklarını… Ölebilmek, yıllarca hafızana kazınan kahredici çığlıkları yaşamaya yeğ…
İşte bundandır; Antigone de kardeşini gömdüğünde yakalanınca, Kreon’a karşı sarf ettiği sözlerinde, amacına ulaşmanın gururuyla ölümü artık bir kazanım olarak görür:
‘’Evet öyle, çünkü Zeus böyle bir yasa koymamış,ne de Adalet denen Tanrıça buyurmuş böyle bir şey insanlara.Senin buyrultunun da bir ölümlüye Tanrıların başlangıçsız sonrası yasalarına karşı gelme gücünü vereceğine inanmıyorum. Kağıda geçmemiştir onlar dünden bugüne değişen emirler değil ne zamandan kaldıklarını kim söyleyebilir? Ne var ki yaşıyorlar, asıl bu yasaları çiğneyemem, bir ölümlüye boyun eğeyim darken Tanrıların kargışına uğramak istemem. Öleceğimi biliyorum buyrultun olmasa da bu iş ölümümü çabuklaştırıyorsa benim gibi yaşamı mutsuzluklarla dolu biri için kazanç değil mi bu? Bana hiç acı gelmiyor bu yazgıya katlanmak. Ama öz kardeşimi gömülmeden bırakmak bunu yüreğim hiç kaldırmazdı. İçim rahat şimdi, görevimi yaptım belki budala sanıyorsunuz beni belki de siz öylesiniz, beni öyle sandığınız için.’’
Kadınlar da aynı Antigone gibi koskoca erk’e karşı kadın dayanışmasından aldıkları güçle, kayıplarının acısının son bulması umuduyla mücadele ediyorlar. Devlet tarafından katledilen, kaybedilen yakınlarının kemiklerine ulaşıncaya kadar, adalet yerini buluncaya kadar ölüme direniyorlar… Onlar da Kreon’a karşı Antigone’nin direnişi gibi sistemle karşı karşıya geldikleri her alanda dimdik bir duruş sergiliyor, her gün biriken öfkeleri ile daha çok haykırıyorlar. Milyonların önünde katil Erdoğan tarafından yuhalatılan Gülsüm Elvan’ın sözleri de pekala olabilir, Antigone’nin ağzından çıkanlar:
‘’Gömdüm kardeşimi, benim için bundan büyük ne şeref olabilir? Bu yurttaşlar da bana yürekten katılıyor, ama korkudan açamıyorlar ağızlarını. Ne mutlu krala, dilediğini söyleyebilmek, bir onun ayrıcalığı.’’
Tragedyanın sonunda Kreon tarafından lanetli kardeşini gömdüğü için ölüme bir mağarada tek başına mahkum edilir Antigone… İşte o anda, tüm bu acılara kendisiyle beraber tanıklık edip de sesini çıkarmayanların vicdanına seslenir:
‘’….Ey Dirke kaynakları savaş arabalarıyla ün salan Thebai kenti hiç olmazsa sizler tanık olun bana bu nice iştir ne biçim töredir gidiyorum, sevdiklerimin gözyaşlarından bile yoksun kayalar içindeki garip gömütüme.Yerim yurdum belli mi ne ölüler arasındayım, ne sağlar.’’
Çünkü bir yandan da sağlar da ölü gibidir. Geride kalanlar adaletsizliğe ses çıkarmadıktan sonra ne farkları vardır cansız bedenlerden? İşte, bundandır; kadınlar artık ses çıkartıyor, taraf oluyorlar kalanlarla beraber yaşabilmek için… Artık kadınlar kaderlerini, erkeklerin ellerine teslim etmiyorlar. Savaşlarda öldürülmeye bile değer bulunmazlarken, bugün kendi yazgılarını kendileri belirliyorlar. Yüzyıllar önce yazılmış Antigone’nin hikayesindeki gibi acılara tanıklık etmektense, ölümleri izlemekten ve her gün defalarca ölmektense özgürlük mücadelelerinde birer taraf olarak acılara son vermeyi kendilerine görev olarak biliyorlar. Aynı bugün Rojava’da gördüğümüz gibi… Kadınlar Kobanê’de IŞİD terörüne karşı kendilerini, özgürlüklerini, hayatlarını koruyorlar. Savaşın acılarını yaşamaktansa, kadınlar bu başkaldırıda sözleriyle, silahlarıyla, bedenleriyle ve inançlarıyla erkeklerin artık daha fazla kendileri hakkında hüküm sürmelerine izin vermiyorlar. Toplumsal cinsiyetin ve militarizmin kendilerine biçtiği ‘kutsal anne’, ‘destekleyici eş’ veya ‘yaraları saran hemşire’ rollerini reddediyorlar ve militarizme itaat etmiyorlar.
Verdikleri onurlu direniş ile tüm dünyada yankılanan Kürt kadınları, erk’in en çok korktuğu… Çünkü kadınlar savaşabilmeyi kolay kazanmadılar, yüzyıllardır ellerinde olmayan öz kararlarını kimseye tekrar teslim etmeye de hiç niyetleri yok! Çünkü kadınlar Antigone’nin yazgısını değiştirmeye ant içtiler! Çünkü kadınlar için hafızalarına, anılarına kazınan acıların hesabını sorma günü bugün! Militarist şiddete karşı kız kardeşleriyle birlikte savaşma günü bugün! Uzun soluklu bir başkaldırıyla bu yerlere gelmiş kadın mücadelesi, bugün Kobanê’de atıyor. Yüreğimiz Kobanê’deki kadınları izliyor, dilimiz bu onurlu duruşu tüm dünyaya anlatabilmeye dönüyor. Resmi erkek tarihi altüst eden bir direnişin tarihi, militarizme karşı Kobanê’de kadınlar tarafından yazılıyor.
--------------------------------------------
*Antigone(Sofokles) metinleri,Mitos Boyut basımıyla Güngör Dilmen çevirisi ile ‘Eski Yunan Tragedyaları 1’ kitabından alınmıştır.
**Kadınların tarihi taşımalarını en iyi anlatan işleri, Ayşe Gül Altınay ve Işın Önol’un küratörlüğünü üstlendiği ‘Hafızayı Harekete Geçirmek: Kadınların Tanıklığı’’ sergisinde gördüm. Kadın sanatçıların aracılığıyla yaşadığımız duygular, militarist şiddetin kadınların yaşamlarındaki derin izlerden bizlere geçiyor. Bu yazı, sergi sonrasındaki bu duyguların yoğunluğuyla ortaya çıkmıştır.
***İllüstrasyon: Serpil Odabaşı, Gitsek de Bitse
Azad. (2014) ‘Antigone’nin Yazgısını Kobane’de Kadınlar Değiştiriyor’.
http://www.mormasaritueli.com/antigonenin-yazgisini-kobanede-kadinlar-degistiriyor/ 3/Ekim/2014