Antulla Fullu’nun sarsıcı hikayesi: 1974’te Afanyalı bir Kıbrıslıtürk, Afanyalı bazı Kıbrıslırumlar’ın hayatını kurtarmıştı...
Çok değerli arkadaşımız, araştırmacı yazar, Afanyalı Kiriakos Cambazis, Afanya’ya ve Afanyalılar’a ilişkin araştırmalarını kaleme almaya devam ederken, 1974’te savaş esnasında Afanyalı bir Kıbrıslıtürk’ün (Afanyalı Kıbrıslırumlar arasında F.... olarak biliniyormuş), Afanyalı bazı Kıbrıslırumlar’ın hayatını kurtarmış olduğunu aktardı. Ondan bu yazısını çevirmek üzere izin istedik, Kiriakos Cambazis ise yazısını Türkçe’ye çevirttirerek bu sayfalarda yayımlanmak üzere bize gönderdi. Kiriakos Cambazis, bu konuda şöyle yazdı:
“Antulla Fulu’nun sarsıcı hikayesi:
“İnanması oldukça güç; ama 1974 Ağustosu’nun o karanlık ve kanlı günlerinde yaşanmış sarsıcı bir hikaye... Kocam Muskat'ta çalışıyordu ve olaylardan birkaç gün önce izin alarak gelmişti. Türk birlikleri Mia Milia'nın savunma hattını kırınca kısa bir süre içerisinde köyümüzde tanklar belirdi. Kaçmak için zamanımız yoktu. Güvende hissetmek için tarlalara çıktık. Kısa bir süre sonra kocam eve döndü; verandada bekliyordu. Köyümüzden genç bir Kıbrıslıtürk de geldi; yanında komşumuz olan Loizis'i de getirdi. Oğlum Yakovos ile Angastinalı (Aslanköylü) Yakovos da onlarla birlikteydi. Hepsini tutukladı, duvara dayadı, onları dövdü ve infaz etmeye hazırlandı. O anda babası belirdi ve ona seslendi:
- Ne yapıyorsun be köpek, utanmıyor musun?
Yanına gitti ve ona şöyle söyledi: “Eğil ve yaşlı Loizis'in elini öp”.
Oğlu, babasından böyle bir davranış beklemiyordu; ancak gecikerek de olsa eğilip öptü.
“Ondan af dile” dedi babası.
Oğlu bunu yaptı; ama babası ağır eliyle yanağına bir tokat vurdu.
“Bu tokadı hep hatırla; Loizis gibi yaşlı kişilere saygı duyulması gerektiğini anlamak için... Biz Loizis ile birlikte büyüdük; bir yere ayrılmamız gerektiğinde o benim sürüme ben de onunkine göz kulak olurdum. Sizi yedirecek paramın olmadığı zamanlarda annenin yaptığı şamişi ve lokmaları kimlerin satın aldığını hatırla. Şimdi al onları diğerleriyle birlikte okula götür ve bir kez daha da onlara vurmayı deneme” dedi.
Çocukluk yılları
Fulu, çocukluğunu hatırlıyor ve anlatıyor:
“Okulu bitirir bitirmez işe gitmem gerekiyordu. Yazın tarlalara giderdim; küçük olduğum için tırpanla iş yapamazdım; bu yüzden bana demetleri bağlama işini verirlerdi. Beslenmemizden ustamız sorumluydu. Bize pirinç pilavı ya da buğdaydan yapılan salyangozlu pilav getirirdi; ya küçük beyaz olan salyangozlarla pişirilirdi ya da daha büyük olanlarla; onları tarlalardan biz topluyorduk. Bazen de taranayı hazırladıkları ekşi yoğurt da yemeğimize eşlik ederdi.
Kışları tüm kızlar toplanırdık ve Lefkara işi yapardık ve her birimiz kaç tane nakış yapmışsak ona göre ödenirdik. Malzemelerimizi Aşşalı biri bize getirirdi; biz hepimiz ona çalışırdık...”
Aile ağacımız
“Yakoumis (ona Yakum diye çağırıyorlardı) Yorgis babamızdı; kısa bir süre önce 100 yaşında vefat eden Sotiris Thomas'ın kız kardeşi, Paraskevu Thomas annemizdi.
Doğum sırasına göre kardeşler:
Marulla, Mağusa’nın Limnia (Mormenekşe) köyünden Nikos ile evlidir. Dört çocukları oldu: Yakovos, Kokos, Andreas ve Paraskevulla.
Anthulla (Fulu), İskeleli Liasi ile evlidir ve 6 çocukları oldu: Andrulla, Yakovos, Katerina, Artemisia, Stelios ve Paraskevas. 16 torunu ve 17 torun çocuğu var.
Elpiniki, Evangelos ile evlendi. Elpiniki’nin trajik bir hayat hikayesi var: Kocası bir araba kazasında öldü. Ondan üç çocuğu oldu; 28 yaşında vefat eden Paraskevi; Pambos ve kız kardeşinin kocası ile birlikte araba kazasında hayatını kaybeden Yakovos."Kocamın ve çocuklarımın ölümlerinden başka hatırlayacağım hiçbir şeyim yok. Hayatımın başka bir hikayesi yok..." diye anlatıyor acıyla. Gençliğinden beri hep siyah giyindi.
Eleni, Arçozlu (Yiğitler) Andreas ile evlidir ve üç çocukları oldu: Michalis, Paraskevi (Vula) ve Maria.
Fotoğraftakiler: Fulu, Elpiniki, Eleni’dir. Dördüncü kardeş Maria fotoğrafta yoktur.”
(Kiriakos Cambazis – Aralık 2022).
***
BASINDAN GÜNCEL...
“Grivas adı, Kıbrıs’ta faşistlerin sembolüdür...”
George Kumullis
(Çok değerli arkadaşımız araştırmacı yazar George Kumullis, 10 Aralık 2022 Cumartesi günü POLİTİS gazetesinde Rumca olarak yayımlanan “Yılanın yumurtası” başlıklı yazısını, ricamız üzerine İngilizce’ye çevirerek bize gönderdi. Biz de onun bu yazısını İngilizce’den Türkçe’ye çevirdik... Arkadaşımız Kumullis’e çok teşekkürler... S.U.)
İtiraf etmeliyim ki “yılanın yumurtası” deyişi bana ait değildir. Bu, İsveçli ünlü film yönetmeni Bergman’ın bir filminin adıdır ve Almanya’da Nazizmin doğuğunu anlatmaktadır. Bu film büyük bir ticari başarı elde etmemiş olabilir ve Kıbrıs’ta da pek bilinmeyebilir ancak faşizmin ve Nazizmin yıkıcı sonuçları hakkında araştırma yapanlar için filmin adı bir referans noktasına dönüşmüştür.
Filmin ruhunu (ve de başlığını) gündelik yaşama getirecek olursak, yazarlar ve köşe yazarları bunu, faşizmin doğuşu öncesi kuluçka dönemini anlatmaya çalışırlar bununla... “Yılanın yumurtası” filminin Kıbrıs’taki futbol olaylarıyla nasıl ilişkili olduğu, yakın geçmişte Temsilciler Meclisi’nin aldığı “Demokratik Direniş”in örgütlenmesine ilişkin bir kararla ortaya konmuştur – bu kararda, EOKA B’nin lideri Yorgos Grivas’ın Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından herhangi bir onurlandırmaya değmeyecek birisi olduğu ifade edilmektedir.
Böylesi bir kararın Temsilciler Meclisi’nden geçmesi için çok zaman geçmiştir ancak geç olsun da güç olmasın. Niyetim, herkes tarafından çok iyi bilindiği gibi Alman işgal kuvvetlerinin bir işbirlikçisi olan, cani EOKA B’nin kurucusu ve lideri olan ve pek çok darbe planını bizzat hazırlayan, EOKA B’ye karşı çıkan Fotiu, Mavros vs. gibi insanların öldürülmesinden sorumlu olan Grivas’ın hayatından enstantaneleri ortaya koymak değildir. Kısacası, Grivas’ın adı, Kıbrıs’ta en nihai faşist semboldür.
Ancak ben, parlametonun bu kararı üzerine sağcı futbol takımlarının tepkisi ve genel olarak davranışları üzerinde durmak istiyorum... Bu sağcı futbol takımları, yılanın yumurtalarının kuluçkasıdırlar ve günün birinde bu yılanlar bizi sokup öldürecektir eğer öylece aptalca oturup kalırsak yani... Doğal olarak bu karar, bu takımlar arasında hoşnutsuzluk yaratmıştır. Takımlardan birisi, çocuklara doğru düzgün eğitim vererek böylece çocuklara Grivas’ın kim olduğunu öğreteceklerinin sözünü verdi! Bir başka takım geçtiğimiz haftasonu bir pankart açarak şöyle yazdı: “Tarih, parlamento sandalyelerinden yazılmaz. Eğer Grivas hayatta olsaydı, sizi öldürürdü!” Bu tehdit, tamamıyla anlaşılabilir bir tehdittir çünkü karşıtlarını öldürtmek, Grivas’ın hareket tarzıydı...
Stadyumlarda bu takımlar dizginlenmemiş şovenizmlerini ne yazık ki faşizmin sembollerinin yanında açtıkları Yunan bayraklarıyla ortaya koyuyorlar... Geçmişte, APOEL’in “organize” taraftarları stadyumlara gamalı haçlar götürüyorlardı fakat kamuoyunun tepkisi yüzünden bunları geri çekmek zorunda kaldılar. Şimdilerde ise “Combat 18” (C18) (“Çarpışma 18”) grubunun logosu olan kafataslı bir bayrak kullanıyorlar – bu da, uluslararası Nazi terörizminin silahlı kolunun sembolüdür. “18” rakamı, Latin alfabesinin birinci ve sekizinci harfini sembolize ediyor, yani “A.H.”, bunun da manası “Adolf Hitler”dir!
Aslında bakılırsa özünde hiçbir şey değişmemiştir. Bu mozaikten “Yaşasın Ulusumuz” afişleri eksik değildir. Kıbrıs’ta “Ethnos” yani “ulus” sözcüğü ve onun benzeri milliyetçi, entnosentrik sözcükler utanmaz biçimde sömürülmektedir. Kimler tarafından sömürülmektedir, aslında 15 Temmuz 1974’te de hepimizin tanık olduğu gibi ulusu yok edenler, ulusu öldürenler, ulusu gömenler tarafından utanmadan, arsız biçimde sömürülmektedir. Şunu da unutmamalıyız ki Samson’u ilk kutlayanlar milliyetçi futbol kulüpleri olmuştu, “ulusu kurtardığı” gerekçesiyle, Milli Muhafız’ın müdahalesini kutluyorlardı. “Yunanistan’ın Yunan Hristiyan” takipçileri, buradaki yandaşlarıyla birlikte adamızı “Yunan Delilikler Adası”na dönüştürmüşlerdi...
a) Futbolun Kıbrıs’ta çok popüler bir spor olduğu bilindiğine, b) futbol kulüplerinin çoğunluğu milliyetçi olduğu ve c) gençler de kendilerini bir kulüple tanımladıklarına göre (dolayısıyla o kulübün sembolleri ve ideolojisiyle de) o zaman Kıbrıs’ın faşist bir toplum olma tehlikesi gerçektir.
Bundan çıkaracağımız sonuç, 15-18 yaşındaki gençlerin en az yüzde 75’inin ELAM, Grivas ve Hitler’in ideolojisinin taraftarı olduğudur. Hiç kuşkusuz bu bulgular, halen var olan aşırı sağın düzenli yükselişinin de belirtisidir. Eğer sporu politikadan ayıracak tedbirler almazsak, nihayetinde Aşırı Sağ demokrasiyi tehlikeye atacak noktaya kadar büyüyecektir. Ya EOKA C gibi bir örgüt ortaya çıkarak yeni bir 15 Temmuz’un yolunu açacak veya Grivas’ın ideolojik bakımdan torunları seçimler ardından iktidara yükselecektir. Eğer bunun fantazilere ait bir şey olduğunu düşünüyorsanız, henüz geçtiğimiz Salı günü, demokratik Avrupa’nın tam kalbinde olan Almanya’da Aşırı Sağ’ın bir darbe girişimiyle ilgili haberlerle meşguldü yabancı haber ajansları...
Ancak bu takımların davranışlarının bir diğer yönü daha vardır ki bu da milli bir tehlike oluşturur, aynı zamanda bir de utanç oluşturur bu ki takımların kendileri bunun farkında bile olmayabilir... Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımamaktadır, bizler ise devletimizi gözümüzün bebeği gibi korumalıyız... Ancak milliyetçi takımların tavrı, Erdoğan’ın tavrıyla çakışmaktadır çünkü her ikisi de Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımamaktadır – bunu da uluslararası karşılaşmalarda taraftarlarının yalnızca Yunan bayrağı sallamasıyla ve “Kıbrıs Yunan’dır” yazılı pankartlar açmalarıyla göstermektedirler. Bu, Türkiye’nin propagandası için bulunmaz bir hediyedir ve yabancıların gözünde güvenilirliğimize de gölge düşürmektedir. Aslında gerçekte istediğimiz nedir? Gardiyanları olmaksızın bağımsız bir Kıbrıs mı yoksa Yunanistan’la birleşme mi?
(George Kumullis’in 10.12.2022’de POLITIS gazetesinde yer alan Rumca makalesini kendi çevirisiyle İngilizce’den Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).