...apartmanın bodrumunda bazı kayıp kemiklerini bizzat gördüydüm…
OKURLARIMIZ BİLDİKLERİNİ PAYLAŞMAYA DEVAM EDİYOR…
“Kapalı Maraş’ta BM Barış Gücü askerlerinin kaldığı apartmanın yanındaki apartmanın bodrumunda bazı kayıp kemiklerini bizzat gördüydüm…”
Bir okurumuz bize gönderdiği bir yazıda tanık olduğu bazı olayların yanı sıra, duyduğu bazı olayları da dile getirerek bildiklerini paylaştı ve bunların araştırılmasını istedi.
Bu okurumuz şöyle yazdı:
“Ben 57 yaşındayım. Aslen Lefkoşa’nın içindenim, ancak 8-9 yıldır Gönyeli’de yaşarım. Tarihi olaylara karşı çok meraklıyım. Araştırırım, didik didik ederim. Kulaklarım da deliktir diye, bütün haberler de bana gelir. Şimdi size pek az insanın bildiği 3 gerçeği anlatacağım.
1- Kapalı Maraş’ı bilirsiniz. Orası 1974’ten sonra kapandı, kaldı. Bilir misiniz neden açılmaz geri? Çünkü içinde Rumlar gömülüdür. Daha önce birçok yerde söylendi, yazıldı çizildi bu konu. Ancak tam yerini kimse bilmez. Sahanın altında gömülü olduğu söylendi. Olabilir. Ancak kendi gözlerimle gördüğüm bir olay var ki onu da anlatmak isterim. Şimdi Maraş’ı bilenler bilir. Bizim Kıbrıs askerciklerinin Barış Gücü askerlerini bekledikleri deniz kenarında bir yer var. O meşhur Golden Sands Hotel’e giderken, Ordu Evi yolunda, Türkiye askerinin bulunduğu yeri geçtikten sonra. Bizim nöbetçilerin nöbet yerinin hemen karşısındaki apartmanda Barış Gücü askerleri kalır. Barış Gücü askerlerinin kaldığı apartmanın sağ yanında da bir yarım inşaat apartman ve bir hane vardır. İşte o yarım inşaat ve hanenin bodrum katlarının içi hep insan kemikleri ile doludur. Eşeledikçe kemik çıkar. Hele o apartmanın iki katlı bodrumu vardır ve alttaki bodruma, kimse cesaret edip de inemedi de. Ben bu iki binaya da inip o kemikleri gözlerimle gördüm. O kemikler hayvan kemiğine benzemezdi. Kaburga ve çene kemikleri vardı. Oraların araştırılması ve ortaya çıkartılması lazım. Ben o kemikleri gördüğümde orada bulunan bazı kişilerle de konuştum, onlar da bana ‘Maraş’ın içindeki kuyuların da kemik parçaları ile dolu olduğunu’ söylemişlerdi. Eğer o da doğruysa, hemen geniş kapsamlı olarak Maraş içine girilip arama yapılması lazım.
2- Diğer bir konu, St. Hilarion Kalesi ve Beşparmaklar’ı biliyorsunuz. Oraları dağ başında, ıssız ve tenha yerlerdir. O bölgelerde zamanında Rumların esir olarak tutulduğu ve öldürüldüğü iddiaları vardı. Bu iddiaları ortaya çıkartan insanların anlattıkları da kulaktan kulağa herkesçe biliniyordu. Benim kulağıma da gelen, o bölgede öldürülenlerin kuyulara atıldığı yönündedir. Bu kuyuların krokisi bulunabilir ve oralarda da araştırmalar yapılabilir. Eğer doğruysa bu kuyularda da çok sayıda kemik çıkabilir. Her iki yerde de askeri birlikler var, o askeri birlikler de çok eskiden beridir oralardadır. Hem St. Hilarion hem de Beşparmak dağları eteklerinde araştırmalar yapılmalı ve kuyulara teker teker bakılmalı. Hatta Beşparmakların altında toplu mezar olduğu da söyleniyor. Hiçbir zaman orası imara açılmayacak diye, kimse de ortaya çıkaramayacak onu. Halen sağdır oralarda askerlik yapanlar, onlar da çıksın anlatsın yaşadıklarını.
3- Son olarak da kulağımıza çalınan başka bir bilgi, O meşhur Makarios’un avukatı, kaçakçı Pavlides’in evi. Şimdi müze olarak kullanılıyor. Çamlıbel’de bulunan bunun köşkünün çevresi de mezarlarla ve gömülerle doludur. Orada da çok kişi yatır. Bu meşhur kaçakçının müzesi neden askerin elindedir bilir misiniz? Oradaki kayıplar ortaya çıkmasın diye. Kimse adım atamıyor orada da. Orada çok sayıda Rum yatır. Ağaçların altında, geçitlerde, tünellerde, kuyularda… Geniş kapsamlı araştırma kaldıran bir yerdir orası da.
Bu duyduklarımı anlatırken, benim istediğim kimsenin acısını deşmek veya birilerini karalamak değil. Geçmişte yaşananları ve acıları yeniden yaşamamak adına, bildiklerimizi çıkıp anlatmalıyız, üzerinde durmalıyız. Eğer doğruysa bunlar ve araştırmalar sonuç verirse, ailelerine kalıntıları teslim etmeliyiz. Yazıktır, günahtır insanlara…”
Bu okurumuza bildiklerini ve duyduklarını bizimle paylaştığı için çok teşekkür ederiz…
Bu konuda daha ayrıntılı bilgi sahibi olan okurlarımızı bizi isimli veya isimsiz olarak 0542 853 8436 numaralı telefondan aramaya davet ediyorum. Kayıplar Komitesi’ne bilgi vermek isteyen okurlarımız 22 83607 numaralı telefondan Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Asistanı Mine Balman’ı arayabilirler…
BASINDAN GÜNCEL…
Esra Aygın “Güzel hikayeler” kaleme almaya devam ediyor: Ali ve Takis: “Cepheleşmek yerine işbirliğini seçtik…”
“Ülkemizi mezarlıklarla, anıtlarla doldurduk. Artık yaşayanlar için bir mekan yaratmalıyız. Bu ülkenin yeni bir başlangıç şansı var…”
Esra AYGIN
İki toplumlu Kültürel Miras Teknik Komitesi’ni yakından izleyen herkes, komitenin, adanın kültürel mirasını korumaktaki muazzam başarısını bilir.
Bu başarının, büyük oranda üyeleri arasındaki, ama özellikle komitenin Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum başkanları Ali Tuncay ve Takis Hacidimitriu arasındaki çok iyi kişisel ilişkilerden kaynaklandığını da…
2008 yılında kurulan komite, adanın siyasi problemlerinden izole bir şekilde, aralarında Apostolos Andreas Manastırı, Ayia Maria Kilisesi, Denya Camii ve Otello Kalesi’nin de olduğu birçok tarihi ve dini mekanı restore etti.
“Biz, iki toplum arasında eksik olan başarı hikayeleri yaratmaya çalışıyoruz” diyor Ali. Yaptığı işten duyduğu tatmin sesinden ve gözlerinden okunuyor. “İşbirliği yaparsak çok şey başarabileceğimiz mesajını vermeye çalışıyoruz. Komitemiz, gelecekteki Kıbrıs’ta olması gerekenlerin mini bir modeli.”
Ali’nin hisleri her zaman böyle değildi… Babası 20 Temmuz 1974’te Mağusa’da Rum milisler tarafından öldürüldüğünde sadece yedi yaşındaydı. Çok zor bir çocukluk ve gençlik geçirdi.
“Her zaman açık fikirli olmaya çalıştım. Ama tüm o yıllar boyunca itiraf etmeliyim ki, Rum demek benim için babamı öldüren kişiler demekti” diyor çekingen bir şekilde. “Komitede çalışmaya başladığımda tereddütlerim vardı.”
Ali’yi hem kişisel olarak, hem de Takis ile ilişkileri açısından dönüştüren şey komite kurulduktan kısa bir süre sonra yaşandı. Komitenin Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum üyeleri otobüsle kuzeydeki bazı tarihi mekanları gezerken Takis otobüsün şoförünü planda olmayan bir yola yönlendirerek ayağa kalktı ve: “Şimdi Kıbrıs Rum toplumundaki fanatiklerin insanlığa karşı çok büyük bir suç işledikleri bir yeri ziyaret edeceğiz. Kadınların, çocukların, yaşlıların zalimce öldürüldüğü bir yeri” dedi.
Otobüs, EOKA B’nin 14 Ağustos 1974’te işlediği toplu cinayete kurban gidenlerin yattığı Muratağa Sandallar toplu mezarlarında durdu.
“O anda ona karşı çok büyük bir saygı duydum,” diyor Ali. “Cesaretine hayran kaldım.”
Takis, Ali’nin hikayesini birlikte çalışmaya başladıklarında başkalarından öğrenmişti. İkisi daha önce bu konuda hiç konuşmadıklarından, Takis konuya girdiğinde Ali’nin duyduğu rahatsızlığını hissediyorum: “Ali’nin hikayesini öğrendiğimde… babasının nasıl zalimce öldürüldüğünü… bu, onun acısını anlamama yetti” diyor Takis. Ali’yi üzmemek için tereddütle konuşuyor.
“Bu adada nelerin yaşandığını hepimizin bilmesi gerekiyor. Bu suçların işlenmiş olduğundan haberi olmayan insanlar var – iyi insanlar, solcu insanlar, hatta komitemizde yer alan insanlar.”
“Her iki taraf da karşı tarafa ne yaptığını bilmiyor” diye araya giriyor Ali. “Sorsanız, Kıbrıslı Rumların büyük çoğunluğu size ‘biz mağduruz’ der. Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğu da, ‘biz mağduruz’ der. Ama aslında her iki taraf da mağdur. Her iki taraf da suç işledi, ve her iki taraf da mağdur oldu.”
Kıbrıs’ın kültürel mirasını korumaya ve barışçıl işbirliği fikrini geliştirmeye yaptıkları katkı nedeniyle 2015 Avrupa Vatandaş ödülünü kazanan Takis ve Ali artık ilişkilerini, “baba ve oğul” ilişkisi olarak tanımlıyor.
“Ve ilk defa annemi ziyaret etmeyi planlıyoruz” diyor Ali heyecanla.
“Bunu yapmayı çok uzun zamandır istiyordum” diye devam ediyor Takis. “Uzun zaman önce Ali’den bunu rica ettim ve ne zaman olacağına karar vermeyi ona bıraktım.” Takis’in gözlerinde biriken yaşları fark ediyorum. “Annesini tanımaya çok ihtiyacım var – bu kadar büyük acılar çekmiş bir insana duyduğum minneti göstermek istiyorum. Buna psikolojik olarak ihtiyacım var.”
Ali ve Takis başkanlığındaki teknik komite sayesinde, on yıllar boyunca adadaki kültürel mirasın tahribatı ile ilgili birbirini suçlayan Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum taraflarının politikası değişti.
“Komite kurulduğunda aldığımız ilk karar birbirimiz suçlamaya başlamayacağımızdı” diyor Takis. “Cepheleşmek yerine işbirliğini seçtik.”
Liderlerin müzakere sürecinde gerginlik yaşadıkları dönemlerde komitelerin birçoğu faaliyetlerini durdururken, kültürel miras komitesi çalışmalarına devam ediyor. “Hatta daha da yoğun çalışmaya başlıyoruz, çünkü insanların en çok o dönemlerde olumlu mesajlara ihtiyacı oluyor” diyor Takis.
Komitenin çalışmaları insanlar tarafından çok olumlu karşılanıyor. Çoğu zaman köylüler, belediyeler, muhtarlar, komite ile bağlantıya geçip köylerindeki ‘diğer topluma’ ait kilisenin, caminin, anıtın tamir edilmesini rica ediyor. Ve restore edilmiş mekanların açılışında yerlerini terk etmiş olan Kıbrıslı Türkler veya Rumlar, bazen 60 yıl aradan sonra köylerine geri geliyorlar.
“Aslında bu bir iyileşme süreci” diyor Ali.
“Bir araya geldiklerinde kendilerini tamamlanmış hissettiklerine şahit oluyoruz” diyor Takis. “Sadece kendi toplumunuzdan insanlarla bir arada olduğunuzda yaşamadığınız bir his bu. Bu Kıbrıs işte… Ülkemizi mezarlıklarla, anıtlarla doldurduk. Artık yaşayanlar için bir mekan yaratmalıyız. Bu ülkenin yeni bir başlangıç şansı var.”
Fotoğraflar: Halil Gündüzler
(VOICE OF THE ISLAND – Esra AYGIN – 18.6.2017)