Ara Seçime Dair…
KKTC Meclis’inde eksilen bir milletvekili için 25 Haziran’da ara seçim yapılacak. Anayasa uyarınca yapılması gereken bu seçim kamuoyunda yapılsın-yapılmasın tartışmalarını başlatmıştır.
Ara seçimlerin yapılmamasını önerenlerin gerekçesi, meclis aritmetiğinde etkili bir değişim sağlamayacak olan bir milletvekilliği için bütçeden yapılacak harcamanın, hele ki bütçe açığının göz önünde bulundurulduğu zaman, hele ki hükümetin bütçe açığını kapatmak için harç ve vergileri artırıp, yeni harç ve vergiler de getirdiği bir durumda, fuzuli bir kamu harcaması olacağıdır. Parasal maliyet açısından bakıldığında, mantıklı görünüyor; hatta hiç söz etmedikleri bir mali konu daha var ki o da eksik bir milletvekilinin maaşının bütçede kalacağıdır. Genel seçimleri boykot eden bazı radikal gruplar ayrıca, Kuzey Kıbrıs’ın yönetilmesinde etkisiz bir siyasi unsur olduğunu söyledikleri meclisten eksilen bir milletvekilinin yerine seçim yapılmasını da yersiz buluyor. Bu vekil seçilse-seçilmese aslında mecliste oluşacak hükümet-muhalefet gruplarında sayısal dengeleri değiştirecek bir sonuç yaratmayacağı için, radikal grupların yaklaşımı da mantıki gelebilir.
Seçimin yapılmasını onaylayan taraflar ise anayasanın amir hükmü gereğine vurgu yapıyor; onlarınki de hem mantık hem anayasal ve en önemlisi de demokrasi bağlamında doğru ve haklı bir gerekçelendirme… Bu ara seçim yapılsın–yapılmasın tartışmalarının maliyet üzerinden yapılmasında yadırganacak bir şey yok; maliyetin neyin maliyeti olduğunu ise belirlemekte yarar var. Seçim yapılmazsa parasal kazanım var, doğru; ama ya anayasa ihlalinin demokraside yapacağı hasarın maliyeti?! İşte bu hesaplanamaz, muhasebe tabiri ile kuruşlandırılamaz… Ve daha da önemlisi, anayasayı bilerek-isteyerek ihlal etmenin maliyeti demokrasinin işleyişine doğrudan yansır. Bugün bu konuda parasal maliyeti öne çıkarıp anayasayı ihlal etmeyi haklı bulmak, ileride başka bir konuda başka faydalar ile anayasanın ihlalinin zeminini hazırlar. Ve o ihlaller toplumsal faydadan çok kişisel, zümresel fayda ile ilgili olabilir. Ve o ihlaller düşünce ve ifade özgürlükleri ile ilgili olabilir… Ve o ihlaller laiklik ve din eğitimi ile ilgili olabilir… Ve o ihlaller Kıbrıs Türk kimliğini değiştirmeye odaklı girişimler de olabilir. Ve o ihlaller yargı bağımsızlığı ile ilgili de olabilir… Bu olasılıkların tümü de yakın geçmişte gündem olmuş, halkın tepkileri ile ya gündemden kalkmış ya da uyutulmuştur. Bunların maliyetini hesaplamak olası değil ama maliyetlerinin çok yüksek olduğu kesindir çünkü anayasayı ihlal ile yitirilecek olanlar çok değerlidir, geri getirilmesi ise hiç de kolay olmaz…
Son yapılan yerel seçimlerin tarihinin anayasa hilafına değiştirilmesi örneği de bu sıralar örnek olarak kullanılmakta, “Onu yaptılar, bunu da yapsınlar” diyenler var, “Ona niye karşı çıkmadınız, seçimlere niye katıldınız?” diye sorgulayanlar var… “Onu yapanlar bunu da yaparsa”, yarın örneğin laiklik konusunda şeriatçı uygulamaları anayasaya rağmen yapmak isterse ne denilebilir ki, nasıl ve hangi zeminde karşı çıkılabilir ki?! Dolayısıyla, ara seçim yapılsın-yapılmasın tartışması mali tasarruf gailesi üzerinde değil zaten yetersiz olan demokrasinin hasara uğramaması üzerinden yapılması gerekir.
Yerel seçimlerin tarihi ile ilgili konuya gelince… Hükümet seçim tarihini belirlemeyi oyalaya oyalaya anayasayı ihlal etme noktasına geldi, ihlal etmeyi de marifet saydı… Artık anayasal tarihte yapılması mümkün olmayan bir seçim için yeni bir tarih belirlemekten başka çare yoktu muhalefet için; hükümet için de kaçarı yoktu… Ve bugün onu örnek göstererek, yeni bir ihlalin daha zemini hazırlamak da mantıki görünse bile haklı değildir. Demokrasi inşasında kullanılan tüm taşlar kilit taşı görevini yapıyor, birini aldınız mı diğerleri de sarsılır ve yıkıma uğrar.
Bu gündem oluştuğunda, CTP’nin, anayasayı ihlal etmeyi kabul etmeyerek, ara seçimlerin yapılmasına olumlu yaklaşımı birçok muhalif grup tarafından eleştirildi; kimileri CTP’nin meclisten de çekilmesini ısrarla ve sert eleştirilerle öneriyordu. Şimdilerde ise bu grupların bazıları seçimlere katılmak üzere aday belirliyor. Özellikle küçük siyasi partiler ve gruplar için bu ara seçim kendi siyasi ideolojilerini, vizyonlarını ve programlarını halka tanıtmak için önemli bir olanaktır; düşük maliyetli bir seçim kampanyası olacak ve bir genel seçimde olduğu gibi başka ittifaklar içinde yer alıp kendilerini tanıtım şansı bulamama gibi bir durumda da olmayacaklar… Ancak, önceden ve özellikle CTP’ye yönelik olarak yaptıkları eleştiriler, bu olanağı kullanmaları halinde, kendileri ile çelişecekleri bir sonucu da yaratacaktır. İki arada bir derede kaldıkları görülebiliyor; ara seçimlere katılmaya karar verenler ise, uzun erimli siyasi stratejilerden yoksun siyaset yapmanın, günlük konular üzerinden siyaset yapmanın ve dahi sırtlarında yumurta küfesi taşımaz gibi hallerle siyaset yapmanın sıkıntısını ve sonuçlarını elbette yaşayacaktır. Yaşananlardan öğreti çıkarılırsa, ilerisine dair umut var, seçimden sonra eski alışkanlık ve tavırları ile siyaset yapmaya devam ederlerse, ilk genel seçimde iddialı olabilmeleri pek olası görünmeyecek…
Haziran’ın son Pazar günü yapılacak olan ara seçimde bir Lefkoşa milletvekili seçilecek ama tüm KKTC seçmenlerinin oyları ile seçilecek… Dolayısıyla, adaylar için yorucu bir propaganda dönemi olacak. Lefkoşa milletvekili seçileceği için Lefkoşa dışındaki bölgelerde seçmenlerin katılım oranı çok düşük de olabilir… Hem adaylara hem de seçmenlere kolay gelsin…