Araf’taki Havaalanı
Araf: halk deyiminde; “iki arada bir derede kalmak” gibi birşey.
Arapça’nın ‘kum tepesi’ anlamına gelen “urf”un çoğul hali.
Bazı din ve inançların ahiret kavramlarında yer alan, kötüler ve iyilerin sınıfına sokulamayan, inançlı günahkarların veya günah ve sevapları eşit olanların gideceği geçici arınma yeri.
Geçtiğimiz Çarşamba akşamı Sim TV-Yenidüzen işbirliğiyle yapımının gerçekleştirildiği bir belgeselin galasına davetliydim.
Nedense söz konusu olan “Bölünmüş Başkent’in HAYALET Havaalanı” belgeselini izlerken, izlediğim hâl; bu hâli çağrıştırdı bende.
Kimileri “zamanın durduğu” şeklinde yorum yapmış olsa da bence orası; arafta kalan yaşamlar, hatıralar ve orayı bir vesileyle ziyaret etmiş, ekmek kapısı yapmış herkes için “yaşanır” durumdadır.
Niçin “yaşıyor” diyorum?
Kendimden yola çıkarak; gördüğüm bu görüntüler beni 1972-73 yılında bir vesileyle gittiğim bu havaalanındaki çocuk gözümle gördüğüm, duvarda yer alan ışıklı panoyu; bu panoda uçakların hareketinin ışıcıklarla yol alması gelmişse gözönüme; belleğimde de olsa “yaşıyor” dedirtiyor bana.
Ya hiçbir anımız olmasaydı ne olacaktı o zaman?
Ama yüreğimiz, hayallerimiz, hatıralarımız orada; Araf’ta kalmıştır.
Hani insan bu havaalanı ile ilgili sevinçlerine ve gözyaşlarına, sevinç ve gözyaşı katmak istese de katamayacağı bir durumda olduğunu görmek bozuyor insanı.
Hep aranıyor ya Kıbrslı Türk ve Rumlar arasında ortak çalışma-görüşme-paylaşma alanları; işte Lefkoşa Enternasyonal Havaalanı da kullanıma açılsa, Türkler ile Rumlar ortak çalışsalar, Kıbrıslı Türk ve Rum’lardan oluşan pilotlarımız havalandırsa uçaklarımızı fena mı olurdu?
Çok şey hatırlatır insana bu belgesel.
Çünkü belge nitelikli görüntülerle yoğrulması, bence bu belgeselin en önemli çıta yüksekliği.
Her zaman özellikle bu ülkede ve bu şartlarda yapılan belgesellerde “şu da olsa iyi olurdu” dedirten çıkmazlarımız vardır, olacaktır da. Bu da “daha iyisi” için olması gereken öz eleştirilerdir.
Yıllardır belgesel yapan biri olarak; her tamamladığım belgeselin ardından, şöyle 3-5 ay geçtikten sonra, belgesel üzerine eklenebilecek “keşkelerim” olmaktadır. Bu aslında bana göre çok güzel birşey. Demek ki insan 3-5 ay sonra daha da ileriye götürebilmektedir düşüncelerini-görsel ihtiyaçlarını-araştırmalarını.
Sim TV ve ekibi; ne kadar “iddiasız-amatör” olarak kendilerini yorumlasalar da (o akşam öyle dile getirilmişti) bence doğru-kalıcı-arşivlik bir yapım oldu “Bölünmüş Başkent’in HAYALET Havaalanı”.
Evet Sim TV için bu bir başlangıç belki. Ama “doğru” bir başlangıç. Hedef ise daha çok belgesel, daha çok nitelik, daha çok toplumsal belleğe katkı olmalıdır. Bunun da olacağına yürekten inanıyorum çünkü bu belgeselde emeği geçen tüm dostlarımı tanıyor ve yüreklerine inanıyorum...
Yürekten tebrikler...