Araştırmacı Mine Yücel: Çocuk çeteleri sosyal bir sorun…“Aidiyet için çeteleşiyorlar”
Araştırmacı Mine Yücel, “çocuk çeteleri” ile ilgili olarak YENİDÜZEN’e önemli değerlendirmelerde bulundu: Burada doğup büyümüş Türkiye kökenli çocukların toplumda kendinde yer bulamamaktan ötürü yaşadığı sıkıntıları, gün yüzüne çıkıyor
Didem MENTEŞ
Göç, Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi (CMIRS) Direktörü Mine Yücel, ülkemizde uzun süredir ‘çoçuk çeteleri’ olduğunu, son zamanlarda yaşanan güncel olaylarla bu çetelerin artık sosyal bir sorun haline geldiğini söyledi.
Birkaç yıl önce sosyal risk ve sorunları içeren çalışmaları esnasında çocuk çetelerinin risk faktörleri arasında olduğuna dair uyarılarda bulunduğunu hatırlatan Yücel, bu soruna kapsamlı bir çözüm bulunmadığı için bu çetelerin boyutunun arttığını belirtti.
Bu çocukların genellikle aileleri Türkiye’den gelen ve burada doğup büyüyen ikinci jenerasyon çocuklar olduğunu aktaran Yücel, bu çocukların toplumla bütünleşemeyerek, aile kavramından uzak olduklarını, kendi aidiyetlerini sağlamak amacıyla çözümü çeteleşmede bulduklarını dile getirdi.
CMIRS olarak çocuk çetelerinin daha önce Girne ve Lefke’de gözlemlediklerini, en son Mağusa ve Lefkoşa’da da gün yüzüne çıkan olaylarla kendilerini gösterdiklerini belirten Yücel, Mağusa’daki cinayette Kıbrıs Türk kökenli çocukların çete oluşturduğunu da anımsattı.
Polisin gerek personel yetersizliği gerek içindeki durum bakımından bu tarz guruplarla baş edecek yetkinliği ve gücü olmadığını da söyleyen Yücel, bu soruna kısa, orta ve uzun vadeli çözümler üretip, planlama yapılması gerektiğini söyledi.
“İkinci jenerasyon yani burada doğup büyümüş Türkiye kökenli çocukların, toplumda kendine yer bulamamaktan ötürü yaşadığı sıkıntılar... Bunun çözümünü kendi aidiyetini sağlamak açısından çeteleşmekte buldular. Bundan kaynaklı belli başlı suçlar işlemeye başladıkları gözlemlendi”
- YENİDÜZEN: 2015 yılında Kıbrıs’ın kuzeyinde sosyal risk ve sorunları içeren bir çalışmanız olmuştu. Bu çalışmada en büyük risk alanlarını ortaya koyarak, özellikle çocuklarla ilgili sorunlara yer vermiştiniz. Şimdilerde ‘çocuk çeteleri’ gündemde… Çalışmanızı yeniden hatırlatacak olursak bu konuyla ilgili neler söyleyeceksiniz?
- Yücel: Sosyal riskler konusunda bir haber hazırladık ve belli başlı riskler vardı. Uyuşturucunun bir dönem patlayacağını söyledik. O dönem 14 yaşında evden kaçan kızların olduğu ve çok ciddi bir risk faktörü oluşturduğunu bahsettik. Ve daha diğer bölgelere yayılmamışken Girne’de çocuk çetelerinin oluşmaya başlandığı haberini verdik. Ve “dikkatli olmak lazım bu da patlayabilecek konulardan bir tanesidir” demiştik. O dönem gözlemlediğimiz, ikinci jenerasyon artık burada doğup büyümüş Türkiye kökenli çocukların, toplumda kendinde yer bulamamaktan ötürü yaşadığı sıkıntılar. Bunun çözümünü kendi aidiyetini sağlaması açısından çeteleşmekte buldular. Bundan kaynaklı belli başlı suçlar işlemeye başladıkları gözlemlendi. Bu son dönemde Mağusa’daki Nijerya uyruklu Dede cinayetinden sonra biz raporumuz tekrar yayınlama gereği duyduk ve bu raporun üzerine gidilmesi gerektiğini belirttik. Mağusa’daki çete Kıbrıs Türk kökenli çocuklardı. Çeteleşmenin aslında dıştan gelen, TC kökenli çocuklar oldukları düşünülürdü fakat Mağusa’daki olayda Kıbrıs Türk kökenli çocuklar da çeteleşebiliyor, suça girebiliyor. Toplum bunun nedenleri nedir diye travma yaşadı. Ama yine çok çabuk unutuldu ve pek de üzerine gidilmedi. Şimdi bu dönemde Surlariçi’nde yaşanan vakalarda Lefkoşa’nın sorunu olduğu fark edildi. Yalnız Lefkoşa Surlariçi yıllardır polisin bile girmediği mekanlarla dolu olan bir bölge. Maalesef sorun bilindik birinin sorunu olduğunda, göz önüne çıkabiliyor. Başka sorunlarda toplum olarak sorunlarımızı görmezden geliyoruz.
“Sorunlardan bir tanesi, vatandaşlık sorunlarından dolayı ailelerin Türkiye’ye geri dönmesiyle bağlantılıdır. Yasal durumda olmayan çocuklar var. Var olan sistem dahilinde görünmeyen bir grup çocuk var. Bu çocukların tabi ki ekonomik geliri de yok. Bu çocuklar uyuşturucu batağının en riskli adayları arasında”
- YENİDÜZEN: Bu sorunlar niye oluyor? Sorunların kaynağı nedir?
- Yücel: “Sorunlardan bir tanesi, vatandaşlık sorunlarından dolayı ailelerin Türkiye’ye geri dönmesiyle bağlantılı. Lefke bölgesinde de bir dönem kısa film çekme şansımız olmuştu. Orada Türkiye kökenli sokak kenarlarında ‘takılan’ çocuklarla röportajlar yaptık. Çocuklar, anne ve babalarının Türkiye geri dönmek zorunda kaldığını, giderken kendilerini burada akrabalarına falan bıraktıklarını söylediler. Ülke sistemine göre ebeveynleriniz burada yoksa okula kayıt yaptırmazsınız. Bu da anne babası yanında olmayan belli bir çocuk grubu yaratıyorsunuz. Bu da bir risk grubudur. Gerçekten bu çocuğun eğitim ihtiyacı karşılanmıyor. Yasal durumda olmayan çocuklar var. Vatandaşlığı var ya da yok, anne ve babası burada olmayan, 18 yaşın altında olan ve her şeyde anne baba onayı gereken ve var olan sistem dahilinde görünmeyen bir grup çocuk var. Bu çocukların tabi ki ekonomik özgürlüğü de geliri de yok.
“Bu son dönemlerde (Lefkoşa Surlariçi’nde) kullanılan semboller de sanırım aileyi simgeleyen sembollerdir. Bir şekilde kendini bir gruba ait hissetme, kabul görme, önemli hissetme gibi bazı faktörlere ihtiyacı var. Kendilerini birey olarak daha özgüvenli hissetmeleri için de bu çeteleşme kendilerine bunu sağlıyor”
Raporumuzda risk faktörü dediğimiz uyuşturucu bu yaş grubuna inmiş durumda. Bu çocuklar uyuşturucu batağının en riskli adayları arasında. Hem kendini daha iyi hissetmek için hem daha iyi bir aileye sahip olmak için ki bu son dönemlerde kullanılan sembollerde sanırım aileyi simgeleyen sembollerdir. Bir şekilde kendini bir gruba ait hissetme, kabul görme, önemli hissetme gibi bazı faktörlere ihtiyacı var. Kendilerini birey olarak daha özgüvenli hissetmeleri için de bu çeteleşme kendilerine bunu sağlıyor. Uyuşturucu kullanmaya başlayınca veya çetenin kendilerine verdiği güçle, polisin dahi müdahale edemediği bir güçle de olmuyor.
“Polisin bu tarz guruplarla baş edecek yetkinliği ve gücü olmadığını düşünüyorum”
- YENİDÜZEN: Polis neden müdahale edemiyor?
- Yücel: Açıkçası burada polisimize de iş düşüyor. Ama bu dönemde polisin de bu tarz guruplarla baş edecek yetkinliği ve gücü olmadığını düşünüyorum. Ülkeye çok ciddi yeni suç çeşitleri giriyor. Gerek farklı öğrenci grupları (yabancı öğrenciler) arasında çeteler var. Örneğin Nijerya’dan gelen farklı kabilelerden gelen gruplardır. Bu çetelerin birbiriyle savaştığını görüyoruz. Özellikle Mağusa veya UKÜ’de bu öğrencilerin bulunduğu bir merkez. Maalesef polis kendi içerisinde de yetersiz kalıyor. Çünkü beceri alanı bunları kapsamıyor. Çocuk çeteleriyle baş etme de beceri sorunu. Bunlarla mücadelede polisin sorunlarına da değinmek gerekir. Çünkü polis kendi içerisinde mutsuz ve personel eksikliğinden, bu gibi yeni suç durumlarıyla mücadelede yetersiz kaldığından aslında kaygı duyuyor. Onlarla yaptığımız mülakatlar bunu gösteriyor. Polisin de devlet tarafından güçlendirilmesi gerekiyor. Onların da sorunları da biran önce giderilmesi gerekiyor.
“Bu çeteler sosyal sorun haline geldi”
Tabi ilk dönemde bu kadar suç boyutuna geçmeden bu çocukların entegrasyonuydu. Çözüm, sosyal hizmetler bazında olabilirdi. Şimdi bu çeteler riskli çeteler, suç çeteleri haline dönüşüverdi. Bir sosyal sorun haline geldi. Risk soruna dönüştü. Bu durumda polis devreye girmek zorunda kalıyor. İşin içine uyuşturucu, şiddet, taciz ve hatta cinayet de girebiliyor. Onun için maalesef özellikle çocuklarda ihmalin yarattığı, topluma entegre edemediğimiz grupların yarattığı, çocuğa yönelik şiddetin yarattığı sorunlar daha da büyüyüp, patlayıp, bu çocukların bazılarının uyuşturucu kullanmaktan hapse atılıp daha büyük suç çeşitlerini öğrenip yeniden topluma atılmasıyla daha da büyük suçları işlemeye yönelmeleri, çeteleşmeye yol açan etkenlerdir. Bu söylediğim her bir sorunun tek tek çözülmesi, ayrı ayrı üzerine gidilmesi gerekir. Örneğin bir ıslah evinin olması, ailesinin yanında kalmayan çocukların bulunup belgelenmesi, belki ailelerine geri gönderilmesi, belki onlarla ilgili özel yasal düzenlemelerin olması, belki okula gönderilmeleri, belki onlara özel yurtlar yapılmasının tümü çözüm dahilindedir. Çocukların belki koruyucu ailelere verilmesi, belki buradaki ailelerine mali yardım yapılıp çocuk üzerine harcanması, mutlaka eğitim sistemine dahil edilmeleri, topluma entegre için belli sosyal ve sportif aktivitelere yönlendirilmeleri gerekir. Özellikle büyük şehirlerde bu tarz problemli yerlerde toplum merkezleri oluşturulur ki bu çocukları sokaktan uzak tutup, sosyal faaliyetlerle bir şekilde topluma yeniden yönlendirilir. Aile kabulü, arkadaş çevresi çok önemlidir. Eğer bu çocuklar okula giden çocuklarsa özellikle rehber öğretmenlerin kendilerine yardımcı olması gerekir. Burada rehber öğretmenlerin de yetersiz kaldığını görüyoruz. Çocuklara yardımda en önemli unsurlardan biri aileden sonra okuldur. Okulda bu çocuklara yönelik adımlar atması gereken rehber öğretmenlerdir. Fakat birçoğu bu pozisyon için zaten kendisinin yetkin olmadığını söylüyor. Açıkçası ne yapacağını onlar da bilmiyor. Onun için özel durumlu (engelli veya sorumlu) öğrencileri eve gönderiyorlar. En azından sorunlu öğrencileri okuldan uzak tutmak için, en azından sorunları minimize etmek için bu tarz çözümler buluyor.
- YENİDÜZEN: Çocuk çeteleriyle ilgili sorun toplumsal sorun haline dönüşebilir mi? Bundan sonrası için benzer konulara yönelik çalışmalarınız var mı ya da olacak mı?
- Yücel: Bu artık toplum geneline yayıldı. Her bölgede belki sebepleri farklıdır ya da ön plana çıkan etkenleri farklıdır, boyutları belki farklı olacak. Medya, televizyon, sosyal medyanın etkisinde de bahsedebiliriz. Bu çocukların maruz kaldığı ve kendilerine rol modeli örnek olarak seçtikleri tiplemelerin bu dönemde suç, öfke, şiddet içeren örnekler olduğunu görüyoruz. Örneğin haberlere baktığınızda sürekli tekrarlayan şiddet görüntüleri var. Örneğin benim bahçemde kedilerim var. evin önünden geçen çocukların kedilere taş attığını, bahçeden de çiçekleri koparıp yere attığını gözlemliyorum. Şiddet dolu, sevgisiz büyüyen bir nesil var. Giderek bunun üzerine koyarak giden bir şiddet örneği var. Gazetelerimizin ilk 4- 5 sayfası şiddet örneklerine ayrılmıştır. Uyuşturucu, tecavüz, cinayet olsun. Geçmişte bunlar 10- 15 yılda bir örneğini yaşadığımız konulardı. Tabi ki bir şiddet patlaması altında yaşayan etkenler araştırılmalı. Geçmişte şiddet çalışmaları yaptık. Öfke, kendine güven eksikliği, farklı şekillerde kendini yeterli hissetmeyen insanların iletişim konusunda kullandığı yöntemidir şiddet. Maalesef gerek Türkiye’de gerekse ülkemizde belli bir kutuplaşma, kutuplaşmanın yarattığı diyalog eksikliği, toplumsal sorunların yarattığı çaresizlik, endişe, öfke bugünkü yayınlanan çalışmamızda görüyoruz. Toplumumuz artık patlamaya farklı travmalarla bir patlamaya doğru gidiyor. Bunlara çözüm bulmak için maalesef yetkililerimizin kapsamlı bir çözümü yok. Aslında herkes ne yapılması gerekeni soruyor. Burada atılması gereken adımlar çok boyutlu olduğu için tüm boyutlarıyla kısa, orta, uzun vadeli çözümler üretip, planlama yapıp uygulamaktır. Maalesef bizim ülkemizde planlama hiçbir zaman düşünülmüyor. Geçici önerilerle çözüme gidiliyor. Bu sorun sadece bir hap alarak iyileştirilecek bir sorun değil. Bu sorun çok daha kapsamlı kısa, orta, uzun vadeli düşünerek çözülmesi gereken bir sorun. Tabi bunun ileri adımları açısından, bizim böyle bir çalışmamız şuanda yok. Bizden bu çalışmayı isteyen kurum da yok. Devletin ilgili makamlarının kendi bünyesinde belki atması gereken adımlardır. Bunu da şuanda gözlemleyebildiğim herhangi bir çalışma yok. Bizden görüş isteyen kurum da olmadı. Medya aracılığıyla bu sorunları sebepleriyle birlikte aktarmaya çalışıyoruz. İlgili kurumlarla biz çalışmaya hazırız.
- YENİDÜZEN: Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
- Yücel: Bu konun ciddi şekilde üzerine gidilmesi gerekir. Umarım önem verilip, yapılır. Diğerlerinden olduğu gibi yıllardır cevap bekleyen sorunlarımız var. Onun için de pek de umutlu değilim ama bekleyip görelim”
FOTOĞRAFLAR: Ayşe GÜLER