Arayışlar
Kıbrıs sorunda gerçekçi olmaz ve toptan retçi duygusal bir tavırla gelişmeleri okursak, hiçbir yere varamayız.
Ortada duran “gerçekler”, istediğimiz çözüme, istediğimiz zaman diliminde ulaşmamızı önlüyor. Dolayısıyla belli bir stratejiye bağlı olarak yönetilmesi gerek büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu ve bunu ancak sorumlulukla aşabileceğimizi görmemiz gerekir.
Kıbrıs sorunu uluslararası bir öze sahiptir. Herhangi bir müzakere sürecinde, öndeki siyasi aktörler toplum liderleri olsa dahi, bunun arkasında belirleyici/etkileyici güçlerin, gizli aktörlerin olduğunu biliyoruz. Nasıl ki müzakereler sadece yerel güçler olarak toplum liderlerinin salt kendi isteği ile başlamaz. Başlayan bir müzakere sürecinin başarılı olması, sonuçlandırılması, askıya alınması veya sonlandırılması da yerel güçlerin doğrudan ve mutlak gücü ile belirlenemez, sağlanamaz.
Çok kesin olan bir konu vardır ki, o da adadaki fiili durumun sürdürülemez olduğudur.
Kıbrıs meselesini uluslararası emperyal güçlerin tarihsel bağlamda belli bir denklik üzerinden şekillendirdiği açıktır. Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın 1960 rejimine göre ayrıcalıklı ülke statüsünde olmasının arkasında yatan temel neden budur. Adadaki egemen İngiliz toprakları, NATO üssüdür. Ve NATO da aslında bu oyunun parçasıdır.
Bugün, adanın tamamı, uluslararası hukuka göre “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin egemenliğinde, AB toprağıdır. Ancak, iki AB üyesi devlet olan Yunanistan ve İngiltere yanında üye olmayan Türkiye garantördür. Garantörlüğün gerekliliği tartışılır olsa dahi, fiili durum bir anomalidir ve bu durum, adada kurulmuş tarihi dengenin bozulmasının, gerilim potansiyelinin canlı tutulmasının temel nedendir. Bu gerilimin ortadan kalkması, dışarda kalan Türkiye’nin AB süreci ile doğrudan ilgili bir konudur. Bu süreç tıkandığı ölçüde taraflarca güven duyulan bir çözüme ulaşmak dengeler dikkate alındığında çok zordur.
Bugün bunu kırabilecek bir diğer etkili enstrüman Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynaklarıdır.
Öngörülecek model her ne olursa olsun, Doğu Akdeniz’de hak iddia eden tüm tarafların tatmin olacağı bu ekonomik kaynağın adil paylaşımı, bu sorunlu siyasi konunun çözülebilme kapasitesini yükseltebilir. Bu noktada yine farklı küresel aktörleri hesaba katarak değerlendirme yapmak kaçınılmazdır. ABD, Rusya gibi…
2016 yılı sonunda, çözüme ulaşma adına en ideal uluslararası iklime sahiptik: kaçırdık.
Bugün her iki liderin uzlaşı düzeyi, çözüm için tatmin edici bir yakınlaşma içermektedir. Pek çok konuda da ciddi anlayış birliği vardır. Ancak psikolojik bariyerler çok yüksek: Endişe, korku…Ve kısa zamanda aşılacak gibi değil.
Bu noktada, kısa sürede çözüme ulaşamama ihtimali üzerine, çözüm idealini öldürmeyecek, Kıbrıslı Türk toplumunu ayakta tutacak, AB çerçevesinde ara formüllere, yeni güçlü çıkışlara ihtiyaç vardır. Bunun da imkanı, şu anki görüşme masasında ve bunu destekleyecek diplomatik girişimde saklıdır.
Önümüze bakalım değil…
Çözüme bağlı kalarak, uluslararası alana entegre olacak adımlar atalım. Bu entegrasyon aynı zamanda, federal çözüm için de bir avantaj sağlayabilir.
Toplum olarak başka şansımız kalmıyor gibi.