“Aredyulu “kayıp” Niyazi Cemal’in Lakadamya’da bir kuyuda gömülü olduğunu sanıyoruz...”
KIBRISLIRUM OKURLARIMIZDAN...
Bir Kıbrıslırum okurumuz, geçtiğimiz Pazar günü (21 Şubat 2021) POLİTİS gazetesinde yayımlanan, daha önce de YENİDÜZEN’de bu sayfalarda yayımlanmış olan Aredyulu “kayıp” Niyazi Cemal’in öyküsünü okuduktan sonra bizi arayarak şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:
*** Öncelikle yaptığınız iş nedeniyle sizi kutlarım. Geçen sene de hatırlarsanız sizinle konuşmuştuk... POLİTİS gazetesindeki yazılarınızı sürekli takip etmekteyim...
*** Geçtiğimiz Pazar günü POLİTİS gazetesinde yer alan Aredyulu “kayıp” Niyazi Cemal’in öyküsünü okudum. Bu konuda ben de Aredyulu olduğum için geniş araştırma yaptım.
*** Edindiğim bilgilere göre, “kayıp” Niyazi Cemal, Aredyu’da veya Tseri’de gömülü değildir. Benim edindiğim bilgilere göre, Niyazi Cemal, Lakadamya’da bir kuyuda gömülüdür.
*** Lakadamya’da hangi bölgede gömülü olduğunu, hangi kuyuya gömülmüş olduğunu bulmak üzere araştırmalarımı devam ettirmekteyim. Bu konuda yeni bir bilgi edindiğim zaman sizi arayacağım...
*** Aredyu’dan bazı “kayıp” Kıbrıslıtürkler’in üçünün Tseri’de, birisinin de başka bir yerde gömülü olarak bulunduğunu okuduydum.
*** Aredyu’dan 1963-64 “kaybı” bir de Kıbrıslırum köylümüz vardır. Belki bu konuda da birşeyler bulabilirsiniz...
*** Aredyulu Savvas Yakovu, 1963-64 “kaybı” bir Kıbrıslırum’dur. “Kayıp” edildiği zaman henüz 22 yaşında idi.
*** Savvas Yakovu sanırım Lefkoşa’da bir kahvehanede çalışmakta veya kahvehaneyi çalıştırmaktaydı. 1963-64 yıllarında bir tarihte Türk tarafına geçmiş ve tutuklanmıştı. Bir süre esir olarak tutulduktan sonra serbest bırakıldığını duymuştuk. Ancak ikinci kez Türk tarafına geçtiğini ve bir daha geri dönmediğini de duyduk...
*** Savvas Yakovu evliydi – karısı maalesef, kocasının gömü yeri bulunamadan bu dünyadan göçüp gitti. Ama bir kızı ve bir oğlu vardır, kızı sanırım neredeyse 60 yaşlarındadır...
*** Aredyulu Savvas Yakovu’nun da, Aredyulu Niyazi Cemal’in de gömü yerlerinin bulunmasını istiyorum, Aredyu’nun tüm “kayıpları” bulunsun, her ikisi de bulunsun ve ailelerine defnedilmek üzere geri verilsin... Bu kısacık hayatımızda, bildiklerimizi paylaşırsak, içimiz rahatlar, hem kendimiz, hem çevremiz barışa, huzura erer... Okurlarınıza çağrımdır, bir şey biliyorsanız, lütfen paylaşınız...
Biz de bu okurumuza, verdiği bu değerli bilgiler nedeniyle teşekkür ederiz. COVID 19 önlemleri nedeniyle okurumuzla şu anda yüzyüze görüşemiyoruz ancak koronavirüssüz günlerde onunla buluşup araştırmalarımızı birlikte sürdürmeyi kararlaştırdık. Aredyu’ya gidip, “kayıp” Savvas Yakovu’nun yakınlarını bulup onlarla da tanışıp konuşacağız...
Bu değerli okurumuza, “kayıp” Niyazi Cemal’in gömü yeri için gönüllü olarak yürüttüğü bu insani çalışmalar nedeniyle yürekten teşekkür ediyoruz.
Değerli okurumuza elde edeceği yeni bilgilerle ilgili olarak Kayıplar Komitesi yetkililerini bilgilendirmesini de önerdik ve o da bunu kabul etti.
Aredyulu “kayıp” Savvas Yakovu’nun olası gömü yeri hakkında bilgi sahibi okurlarımızı da isimli veya isimsiz olarak 0542 853 8436 numaralı telefondan beni aramaya davet ediyorum.
Kayıplar Komitesi araştırma görevlisi münhalinin son başvuru tarihi uzatıldı...
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nde istihdam edilecek Kıbrıslıtürk bir araştırma görevlisi için açılan münhalde, son başvuru tarihi uzatıldı ve 1 Mart 2021 tarihine kadar bu münhale başvuru kabul edileceği duyuruldu.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nin sosyal medya sayfasında çıkan duyuruda şöyle denildi:
“Son başvuru tarihi uzatılmıştır!
Kayıp Şahıslar Komitesi Araştırma Görevlisi Münhali
Kayıp Şahıslar Komitesi'nde çalışma arkadaşı istihdam edilecektir.
İstihdam edilecek Araştırma Görevlisi’nde aranacak nitelikler;
1. Nitel araştırma konusunda tecrübe sahibi olmak
2. İnsan ilişkilerinde tecrübeli olmak
3. Rapor yazabilmek ve raporu analiz edebilmek
4. İyi derece İngilizce bilmek
5. Ekip çalışmasına uygun olmak
6. Güney Kıbrıs’a seyahat etmek için gerekli belgelere sahip olmak
7. Kıbrıs’taki köyleri tanımak, eski-yeni isimlerini ve yerlerini bilmek
8. İnternet, Microsoft Office kullanabilmek
9. KŞK iki toplumlu ekiplerle uyum içinde çalışmak.
10. Bilgileri analiz ederek tutarsızlıkları çözmek.
11. D sınıfı araç sürebilecek ehliyete sahip olmak
12. Düz ve/veya otomatik vites çift kabin araç sürebilmek
13. KKTC vatandaşı olmak
14. Erkek adayların askerlik görevini tamamlamış olması
Ayrıca,
15. Rumca bilmek ve sosyoloji eğitimi avantaj sayılacaktır.
16. Kayıp kişinin olası mezar yerleri, en son görüldüğü yer, vb. ile ilgili verileri
toplayarak, analiz ederek ve özetleyerek bilgi sağlamak. Bilgi toplamak için
ofis dışında çalışılması gerekmektedir.
17. Kıbrıs tarihi hakkında bilgili olmak
Müracaat etmek isteyen kişiler 02 Şubat 2021 (Süre 1 Mart 2021 tarihine kadar
uzatılmıştır) mesai bitimine kadar [email protected] e-mail adresine veya
Kayıp Şahıslar Komitesi, 204, Tanzimat Sokak adresine;
* Kimlik kartı fotokopisi
* Ehliyet Fotokopisi
* Kıbrıs’ın güneyine geçiş için gerekli doküman
* Askerlik terhis belgesi
* Diploma
* Dış çalışma koşullarına, araç kullanımına uygun ve sağlıklı olduğuna dair sağlık raporu
* Bir A4 sayfasını geçmeyen özgeçmişleri ile başvurmaları gerekmektedir.
Adaylar ön eleme sonrası mülakata çağrılacaklardır. Mülakat, iki toplumlu Kayıp Şahıslar Komitesi özel seçici kurulu tarafından gerçekleştirecektir.”
BİR KİTAP...
“Daphne İçin Bir Tarif...”
Nesi Altaras
Daphne İçin Bir Tarif (A Recipe for Daphne) adlı romanında Nektaria Anastasiadou hem İstanbul’un Rum toplumuna hem de nostaljik İstanbul’a pencere açıyor.
Hikayenin merkezindeki Daphne, Türkiyeli göçmen bir ailenin çocuğu ve yaz için İstanbul’a geliyor. Teyzesi üzerinden tanıştığı 70’lerindeki Fanis ve 41 yaşındaki Kosmas, Daphne’ye anında ilgi duymaya başlıyor. Roman boyunca bu karakterlerin birbiriyle, Rum, Levanten ve Yahudi arkadaşlarıyla ve İstanbul’la olan ilişkilerini takip ederken bir de tatlılar üzerinden bir yemek yolculuğu izliyoruz. Daphne İçin Bir Tarif‘te inanılmaz derecede geleneksel bir hayat var. Herkes Taksim çevresinde oturuyor, komşularını tanıyor, baba mesleğiyle uğraşıyor. Hamamlar sadece turistlerin değil mahalle sakinlerinin de hayatının bir parçası.
Sokakta Rumca konuşmaya çekinilen günlerden kahvaltıda birden beliren 6-7 Eylül anılarına, özellikle Burgazada’yı ziyaret ederken Türkiye’yi terk etmek zorunda kalanlara Rum toplumunun hafızası kitapta sık sık ortaya çıkıyor. Bazı karakterler için bu hafıza hayalet gibi peşlerinden geliyor.
Bitme Korkusu, Üreme Takıntısı, ve Patriarka
Küçülen bu toplumun üremek ve artmaya olan takıntısı da kaçınılmaz bir şekilde tekrarlanıyor. Farklı karakterler ‘toplumumuzun yeniden canlanışı,’ (84) ölenlerin yerine gelecek çocukların eksikliği, ‘Rum toplumu bitti mi’ gibi sözleri defalarca söylüyor. Özellikle gençlerin göçü ‘Bizans’tan beri var olan bizler’in gelecek kaygısına sebep oluyor.
İstanbul’un son Rumları olma korkusu cinsiyetler arası ilişkileri de etkiliyor. Bunun üzerinden karma evliliklere olan sert bakış ve Türk’le evlenen Rumlara olan tepkiler de kendini gösteriyor: birine göre ‘ötekiler Türk’le evlendi ve onlara saygı duymuyorum.’ (48) İki karakterler yakınlaştığı anda çocuk yapma lafları ortaya atılıyor. Erkek karakterler karşılaştıkları kadınları hemen objeleştiriyor. Bu patriarkal zihniyetten bir kadın, erkeklerin kendilerine ‘ev işi yapan bebek makineleri’ (103) olarak bakmasından açıkça şikayet ediyor.
Rumlar arasındaki kimlik tartışması da kendini belli ediyor. Arapdilli Antakyalı Ortodoksların Rum olup olmadığını orta ve orta üst sınıf İstanbullu Rumlar aralarında tartışıyor. Antakyalı bir karakterin sesini duymuyoruz. Ancak onların bu topluma fiilen hizmetçi, bekçi, yardımcı olarak sınıflı entegrasyonu roman boyunca beliriyor.
Daphne’de Yahudiler: Selin ve Roza
Romanın asıl karakterlerinden biri de İstanbullu bir Yahudi olan Selin. Ailesi Levent’te yaşayan, yazlarını adada geçiren, pırasa köftesi yapan, Cuma akşamı yemeğe eve giden Selin İstanbul’da öteki olmaya Yahudi bir bakış sunuyor. Gündelik korkuları ve sıkıntıları diğer karakterlerle örtüşüyor. Onun aile hafızasında pogrom değil, Varlık Vergisi öne çıkıyor. Rum karakterlerin düzenli kiliseye gidişine kıyasla Selin için sinagog aslen saldırı konusu gelince bahsi açılan bir mekan. Karakterlere etkisi belirgin olan bir diğer Yahudi kadın da Roza Eskenazi. Rembetiko’nun kraliçesi Fanis’e müziği ile sesleniyor, onu ilk aşkına geri götürüyor.
Durmadan bahsi geçen acılar ve korkulara rağmen karakterleri umutlu bir zamanda görüyoruz. 2011’de geçen hikayede Rum gençlerin geri döneceği, toplumun büyüyeceği fikri hala ciddiye alınıyor. Öte yandan kayades (sessizlik) siyasetinin Rum versiyonunu da görüyoruz. Kosmas, Amerika’da büyüyen Daphne’ye Rumlara el uzatmadığı sürece siyasetçilerin ne dediğinin önemli olmadığını açıklamaya çalışıyor.
İlk romanında Anastasiadou aşktan yemeğe, şehir tarihinden Rum olmaya birçok konuyu bir araya getiren bir anlatı kuruyor. Okura ne düşünmesi gerektiğini söylemiyor, her tartışmada taraflara ses verip kararı bize bırakıyor. Şu anda sadece İngilizcesi olan kitap umarım yakında Türkçe okurlarla da buluşur.
(*) A Recipe for Daphne - Hoopoe Press – Nektaria Anastasiadou
(AVLAREMOZ – Nesi ALTARAS – 15.2.2021)
“Bir 6-7 Eylül romanı...”
Orbay Soydan
İstanbullu yazar Nektaria Anastasiadu’nun yeni romanı "A Recipe For Daphne"yi konuştuk. Zografeios Agon ödüllü İstanbullu yazar Nektaria Anastasiadu’nun A Recipe For Daphne romanı 6-7 Eylül pogromundan dolayı yarım kalan bir aşk hikayesini konu alıyor. İstanbul Rumcası ve İngilizce yazan Nektaria Anastasiadu ile söyleştik.
*** A Recipe For Daphne (Defne İçin Bir Tarif) adlı kitabınızın kahramanlarından ve onların öyküsünden bahseder misiniz?
Kitabın kahramanı Fanis, Rum bir antikacıdır ve düzenli bir şekilde Rum arkadaş topluluğuyla ikindi çayı için Cihangir’de bir kafede buluşmaktadır. Fanis’in arkadaşı Gavriela’nın bir gün Amerikalı yeğenini grupla tanıştırmasıyla, Fanis ve grubun üyelerinden pastaneci Kozmas’un hayatı altüst olur. Defne, Fanis’e 6-7 Eylül olaylarında kaybettiği nişanlısını hatırlatır, Kozmas ise Defne’ye âşık olur. Olaylara yeni bir boyut kazandıracak sır, kitabın asıl konusunu oluşturmaktadır. Arada kalan Defne nasıl bir tutum sergileyecektir? Kitabın gizemini bozmak istemiyorum, kısaca kitabın İstanbul’un enerjisini, coşkusunu yansıttığını söyleyebilirim.
*** Anlattıklarınızdan Rum toplumunun şehrin tarihiyle ne kadar iç içe geçmiş olduğunu anlıyorum. Eseriniz için İstanbul’un geçmişine özlem ve 6-7 Eylül’le yüzleşme romanı diyebilir miyiz?
Romanımın hikayesi 2011 yılında geçiyor. Kozmas ve Defne 1955’te henüz doğmamışlardı. Fanis ise 6-7 Eylül olaylarını yaşadı ve bu olaylar onu çok etkiledi. 6-7 Eylül esnasında yapmadığı bir şey için kendini suçlu hissediyor. Romanda ilerlerken bu yapmadığı şeyle yüzleşmek zorunda kalacak. Bu bakımdan bir yüzleşme var ama şunu söyleyeyim; bu, karanlık bir kitap değil. Kitapta acı kadar mizah da çok var.
*** Peki bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz? Çevrenizde sizi etkileyen benzer yaşanmış hikayeler var mı?
Her şey bir pasta, bir sokak ve sohbet ile başladı. Bunu üç kıvılcım olarak tanımlıyorum. Bir gün yaşlı bir Rum beyefendi unutulmuş bir pasta hakkında konuşuyordu. Pastanın adı Balkanik'ti. Ekler gibi bir pastaymış. Pastanın içinde farklı kremalar varmış ve her krema farklı bir Balkan halkını simgeliyormuş. Yani bu pasta, Balkan hakları arasında çok renkli ortak yaşamı simgeliyormuş. Böyle uyumlu ortak yaşam hikayeleri beni heyecanlandırıyor. Onun için de bu konuyla ilgilenmek istedim ve Balkanik pastayı diriltebilen bir pastaneci yaratmak istedim. Böylece pastaneci Kozmas doğdu. Hikâyenin geçtiği sokağa gelecek olursak, o zamanlar Çukurcuma’da bir dairede oturuyordum ve bir gece pencereden eski görkemli apartmanlara bakıyordum. Bu beni her zaman değişik duygularda etkilerdi ve bir gece defterimi aldım, yaşlı Rum beyefendinin gözünden yazmaya başladım. Onun bu sokakta doğduğunu, büyüdüğünü ve sokağın her değişimini gördüğünü hayal ettim. O kişi Fanis oldu.
Bir keresinde Rum arkadaşlarımla küçük bir toplumda eş bulmanın ne kadar zor olduğunu konuşuyorduk. O anda düşündüm, hem Fanis hem Kozmas eş arıyorlardı. Ama küçük bir toplumda herkes birbirini zaten tanıyor. Onun için bu kişinin dışarından gelmesi gerekiyordu. Ama Yunanistan’dan gelmesini istemiyordum.
*** Neden?
Çünkü sadece Yunanlılar Rum kültürünü ve dilini anlıyor sanılıyor ama öyle değil. Onun için Defne karakterinin Amerikalı olması gerekiyordu. Çünkü İstanbul kültürü, gerçekten dünyada benzersiz. Romanımda İstanbullu Rumların bu enerjisini anlatmak istedim.
Acı hakkında da yazsanız, sevinç hakkında da yazsanız yazmak inanılmaz zor bir iş aslında. Birinci taslağı 6 ay içinde yazdım. Ama sonra 6 yıl boyunca tekrar tekrar redaksiyon yaptım. Ne olursa olsun yazmak sabır, azim ve tutku istiyor. Bu nedenle bu roman bana çok anlam ifade ediyor.
*** Kitabın Türkçe baskısı olacak mı?
İngilizce ve İstanbul Rumcasında yazan çok dilli bir yazarım. Eserlerimizin Türkçeye çevrilmesini ve Türk okurlarla buluşmasını çok isterim. Umarım beğenilir ve çeviri teklifleri alırız. Çünkü bir yazar için en güzel duygu okurunun keyif almasıdır. İnşallah bir gün Türkçe de yazacağım... 6-7 Eylül olayları romanımın bir parçası. Yaşanmış acılara rağmen birlikte yaşam enerjimizi gözler önüne seriyor. Aşk, yeni başlangıçlar ve eski gelenekler hepsi kentin (İstanbul) kimliğinin ve romanın parçası olarak bu coşkunun devam ettiğini gösteriyor.
(GAZETE DUVAR – Orbay SOYDAN - 22.8.2020)