Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Arka plan

A+A-

Kıbrıs çözümsüzlüğünde içeriğe dair tartışmaları çok özledik.

Son beş yıldır bir "tekerleme" peşine takıldık, gidiyoruz.
Ortada üzerinde çalışılmış bir formül olmadığı ve müzakere yapılmadığı için siyaset konuşamıyoruz.

Dün sabah bir basın sohbetine katıldık.

Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Tufan Erhürman, "Dünyaya Sözümüz Var" başlığı altında New York temaslarını anlattı.

Yeni bir müzakere sürecinin çerçevesi üzerinde tartışmalar oldu.
Gazeteciler sorguladı, Tufan hoca düşüncelerini anlattı, Güvenlik Konseyi kararlarından Kıbrıslı Rum liderliğinin tarihsel yaklaşımlarına kadar pek çok detaya girildi.

Tam da buydu özlediğimiz.

Tatar döneminde böylesi bir ortam hiç oluşmadı.

"İki ayrı devlet" deniyor örneğin ancak en temel önermeyi bile anlayamıyoruz.
Hangi iki devlet?


Bu iki devletten biri "KKTC" diğeri de "Kıbrıs Cumhuriyeti" mi?
O zaman biz Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki haklarımızdan çekilmiş mi olacağız?

Avrupa Birliği üyeliği gibi bireysel hak var ortada...
"Garantörlük" gibi uluslararası anlaşma var.

Dedim ya, ortada altı doldurulmuş bir çözüm formülü değil "tekerleme" var yalnızca ve içerik konuşmak yerine, bir sürüklenme halinde dünyadaki sözsüzlüğümüze yanıyoruz.

***
“Kıbrıs sorununda yaprak kıpırdamıyor gibi görünse de arka planda önemli bir diplomasi var” diye sözlerine başladı Tufan hoca…
Hepimiz bunu hissediyoruz aslında…

Asıl sorun bu ya…
Bir “oyun” dönüyoruz ortada ama biz “oyuncu” değiliz.
Kıbrıslı Türklerin iradesi bu arka plan içinde tam anlamıyla arka plana itilmiş bir halde…

***
“Bir çözüm olacaksa formül ortadadır; doğru yöntemlerle bu süreci ele almalıyız” diyor Tufan hoca…
Müzakere süreci için de dört başlığın altını çiziyor.

Özüyle…
Siyasi eşitlik için dönüşümlü başkanlık ve tüm federal organlarda alınacak kararlarda en az bir olumlu oy ilkesi müzakere masasının konusu olmayacak.

Müzakere süreci sonuç odaklı olacak ve bunun için bir zaman sınırlaması ortaya konacak.

Bugüne kadarki resmi müzakerelerde varılan tüm uzlaşılar kabul edilecek.


Müzakere sürece Kıbrıs Türk tarafının yapıcı çabasına rağmen çökerse statükoya geri dönülmeyecek.

***
Özellikle de “dördüncü madde” tartışılıyor.
Çünkü “statüko”nun tanımı net değil.
“Bunu konuşmaya hazırız” diyor Tufan hoca…

Aslında “statüko” derken neyi kastettiğini de anlatıyor.
“Gençlerimizin dünyaya açılması, direkt ticaret, karma evlilik mağdurlarının yurttaşlık sorunu, uluslararası toplumla temas…”

Müzakereler sonuçlanmazsa “KKTC tanınacak” gibi bir “hayal” satmıyor.

“Birleşmiş Milletler kendi sözüne sahip çıkmalıdır” diyor özüyle…
Çünkü Annan Planı sonrası yayınlanan raporda, Kıbrıslı Türklerin, çözümsüzlüğün mağduru olmaması gereğine dikkat çekiliyor.

***
“Müzakere sürece taraflardan birinin yapıcı çabasına rağmen çökerse statükoya geri dönülmeyecek” diye öneriyorum bu ilkeyi…


Bunun için de uluslararası bir kuruluşun hakemlik yapması gerekiyor.

Üstelik bu tehdidin, müzakerelerin “çökmesi” değil tam aksine “sonuçlanması” dürtüsüyle ortaya konması gerektiğine inanıyorum.

***
Dünkü toplantıdan bir önemli başlık daha var not aldığım…
Yakınlaşma için “bölgesel düzeyde karşılıklı bağımlılık ilişkileri”ne dikkat çekiyor Tufan hoca…

Örnekliyor da..

İsrail’in elektik ağının, Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa Birliği ile bağlanması “verimli” değildir. Doğru bağlantı “İsrail, Kıbrıs, Türkiye” olmalıdır.

Biri bin kilometre mesafede, diğeri yüz kilometre…
“Barışın sürdürülebilir olmasında karşılıklı bağımlılık son derece önemlidir” diyor Tufan hoca…

***
“New Yokt’ta en üst seviyede bize şu gerçek hep hatırlatıldı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Güvenlik Konseyi kararları dışında görüşme yapamaz…”

Şimdi “gayrı resmi” bir yemek var.
Üçlü…
Resmi bir müzakere değil…

“Eğer resmi bir müzakere yapılacaksa, o durumda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları dışına çıkılamaz. Yine de tarafların diyaloğu koparmama ihtiyacı önemlidir.”

Federal çözüm dışında bir masa kurulamaz anlayacağınız.
Yine de diyalog önemli…

Ama çok daha önemlisi bu sürece irademizin yansımasıdır.
Bir de gerçekçi bir siyasetin…

Erhürman’ın “New York’la yetinmeyeceğiz, Avrupa başkentlerini de ziyaret edeceğiz” sözleri bizi umutlandırıyor.

Dünyadaki sesimizi arıyoruz yeniden…

arka-plan.jpg
 


Ah ki ne ah!

Tam da dünyadaki görünmezliğimizi düşünürken tarihi bir fotoğraf düştü önüme…
Bir de paylaşım.
Zihni Kalmaz’dan…
Bir dönemin futbol efsanesi…

“1967-68 sezonu” diyor.
O dönem,  sözüm ona ayrı devletimiz henüz yok ya…
Kıbrıs Türk Karması ile Türkiye Genç Milli Takımı maç yapabiliyor.

Bugünün gençlerine geliniz de bunu anlatını hadi!
“Siz devlet kurdunuz, biz dışarıda kaldık” diyecekler.
Dünyayla değil Türkiye’yle de temaslar durdu böylece...

“1967-68 sezonu… Kıbrıs Türk Karması olarak Türkiye Genç Milli takımı ile karşılaşmıştık. Türkiye Genç Milli takım o sene müthiş güçlü ve Avrupa turnuvalarında çok başarılı bir ekipti. Fenerbahçeli Cemil Turan, Beşiktaşlı Vedat Okyar, PTT'li Tuncay - ki sonrasında Galatasaray’a transfer oldu - gibi isimlerle gelmişlerdi. Başlarında da Gündüz Tekin Onay gibi efsane bir hocaları vardı. Biz bu maçı 2-1 kazandık...”

Galibiyet golü Galliga’dan gelmiş, gol pası da Zihni’den…
Fotoğraf da bunu anlatıyor zaten…

Elli sene sonra şimdi bu sevinçlerden mahrumuz ama dağda bayrağımız var, ışıl ışıl (!)

ah-da-ne-ah.jpg

Bu yazı toplam 2342 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar