1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Arkadaşım Albert Çağlayan’ı arıyorum...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Arkadaşım Albert Çağlayan’ı arıyorum...”

A+A-

Bir Kıbrıslırum okurumuz, Çağlayan Bar’ın sahibinin oğlu, bir zamanlar iyi arkadaş olduğu Albert Çağlayan’ı aradığını yazdı bize... Okurumuz şöyle dedi:

“Sevgili Sevgül,

Bir süreden beridir yazdıklarını okuyorum ve aileleri bir araya getirmenden ve ayrıca tüm Kıbrıslılar’ı bir araya getirmenden ötürü sana teşekkür etmek istiyordum.

Benim adım Nick K. Kyrus,  1961 yılından beridir yurtdışında yaşıyorum ancak Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta olma “şansı”na erişmiştim ve savaş deneyimini yaşadım. Kıbrıs’ın uzun bir tarihi vardır ve eğer tarihten bir şey öğrenebilmişsek eğer, Kıbrıslılar aynı gemidedir, pek çok ortak yönleri vardır ve barış içerisinde birlikte yaşamalıdırlar, aksi halde yok olacaklar, silineceklerdir... İyi çalışmalarının devamını diliyorum...

Ben 1943 yılında Omorfo’da doğduydum ve halen ABD’de yaşıyorum... Ekonomi ve bankacılık okudum. Omorfo’da birkaç Kıbrıslıtürk’le birlikte büyüdüm, ayrıca Londra’da pek çok Kıbrıslıtürk arkadaşım vardı. Ne yazık ki zaman içerisinde bu bağlar koptu...

Fakat arkadaşlarımdan birisi Albert Çağlayan idi... Babasının Lefkoşa’da meşhur bir lokantası ve gece kulübü vardı aynı isimde, 1950’li ve 1960’lı yıllarda...

Albert, muhasip olmuştu. Londra’da ve İstanbul’da çalışıyordu. Sonra onun izini kaybettim... Onunla ilgili herhangi bir iz bulabilirseniz, gerçekten size müteşekkir olacağım.

Albert’in bir de erkek kardeşi vardı, adı Birol idi sanırım. Albert şimdi 76 yaşlarında olmalı, kardeşi Birol ondan birkaç yaş küçüktü... Umarım hem Albert Çağlayan, hem de Birol hayattadırlar...”

Bu konuda bilgi sahibi okurlarımızı 0542 853 8436 numaralı telefondan beni aramaya davet ediyorum...

 

ÇAĞLAYAN BAR...

Değerli arkeolog ve araştırmacı yazar Tuncer Hüseyin Bağışkan abimiz, gazetemiz YENİDÜZEN’in “ADRES Kıbrıs” dergisinde  Aralık 2016 ile Ocak 2017’de yayımladığı “Çağlayan bölgesinin uzak ve yakın geçmişi” başlıklı yazı dizisinde şöyle yazmıştı Çağlayan Bar’la ve bölgeyle ilgili olarak:

“...Şimdiki Çağlayan Mahallesi adını, Paşaköylü Hüseyin Çağlayan’ın soyadından ve 12.Mart 1938 tarihinde mütevazi bir törenle açılışını yaptığı kendine ait bardan almaktadır. Çağlayan soyadının kendisine Türkiyeli bir dostu tarafından önerildiğini bizzat kendisinden öğrenmekteyiz. Anlatıldığına göre Sindeli Hüseyin Bey, 1935 yılında inşa etmeye başladığı bu bara güzel bir isim bulmak amacıyla ödüllü bir yarışma düzenlemiş. Kendisinin belirlediği isim listesini halka ve özellikle de mahalleliye sunarak onların görüşlerini talep etmiş. Gelen öneriler, bara ‘Çağlayan’ adının verilmesi doğrultusunda olmuş. Bunun üzerine gelen önerileri zamanın liderlerinden Dr. Fazıl Küçük ile Rauf R. Denktaş’a sunmuş. Onlar da ‘Çağlayan’ adını beğendiklerinden iş yerine ‘Çağlayan Bar’ adı konmuş. Açılan bu bar kısa sürede uluslararası bir üne kavuştuğundan mahalle “Çağlayan” adıyla anılmaya başlanmış, daha sonra ise mahalleye resmi olarak bu ad verilmiş....

Mahalleye adını veren Paşaköylü Hüseyin Çağlayan’ın yaklaşık olarak 1935 yılında Şehit Albay Karaoğlanoğlu Caddesindeki 15 numaraya inşa ettirmeye başladığı “Çağlayan Bar”, 12 Mart 1938 tarihinde mütevazi bir törenle hizmete girer.... İlk yapılan binanın iki ayrı benzerinden birinin Çağlayan’da, diğerinin ise Köşklüçiftlik’te bulunduğunu belirlemem mümkün olabilmiştir. Çağlayan’daki Yenice Sokak 2 ile Şehit Hüseyin Sokak 1 numarada bulunan konut, şimdiki Çıraklıların babaları Ahmet Çıraklı’nın 1945 yılında inşa ettirdiği konuttur. Şimdilerde Çıraklı’nın eşi Süheyla Çıkarklı’nın ikamet ettiği bu konutun mütahidi Mavridis, usta başı ise 1941 – 1945 yılları arasında faaliyet gösteren Bavlagi/Bavli (büyük bir olasılıkla Aylugalı Bavli) usta olduğu kaydedilmektedir.Çağlayan Bar’a benzeyen ikinci konut ise Köşklüçiftlik Memduh Asaf Sokak no. 10 numarada bulunmaktadır. Bu konut ise İnsan Hakları Mahkeme hakimi olan Mehmet Zeka bey tarafından inşa edilmişti. 1943 yılında Mağusa’dan Lefkoşa’ya becayiş olan Mehmet Zeka Bey, arkadaşı Ahmet Çırkaklı’nın Çağlayan’da yaptırdığı evi beğendiğinden, ondan izin aldıktan sonra ayni plana göre başlattığı inşaat 1945 yılından hemen sonra tamamlanır. Evin baş ustasının, Evkaf’ın cami inşaatlarına da katılan Aylugalı Bavli usta olduğu bilgileri edinilmektedir. Daha sonra bu ev Hakim Mehmet Zeka beyin ilk kızı Gülten hanımın ikizi Sezen Tarhan’a verilmiş,  26.9.1978 tarihinde ise Münür Muhtaroğlu ailesi tarafından satın alınmıştır. Hüseyin Çağlayan’ın Ekim 1990 tarihinde Kıbrıs Gazetesi Muhabiri Ersin Öztürk’e anlattığına göre, Çağlayan Bar’ın önceleri pek fazla müşterisi yokmuş. Ancak iki İngiliz’in burada yedikleri şiş ile şeftali kebaplarını beğendiklerinden lokantanın fotoğraflarını çektikten sonra oradan ayrılmışlar. Bu İngilizlerin yaptıkları yayın etkili olduğundan bir hafta sonra lokanta müşterilerle dolup taşmaya başlamış. Gelenler arasında İngiliz Valisi, İngilizler, Rumlar, zenginler, elçiler, Polisler ve hatta Makarios bile varmış.

1954 – 1963 yılları arasında Türkiye’den gelen sanatçılar da Çağlayan Bar’da sahne almaktaydı. Bunlar arasında Nusret Ersöz, Müzeyyen Senar, Suat Gün, Safiye Ayla ve Dursun Salkım vardı. Hafta sonu olan Cumartesi günleri, İspanyol ile Alman Revülerine bağlı kızlar da, çok orkestralı müzik grupları eşliğinde çeşitli proğramlar yaparlardı. Hint Fakiri gösterisinin çok tutunduğu halen anımsanmaktadır.

Böylece 1954 yılı ile sonrasında burası üst tabakaya hizmet veren bir Bar (gazino) konumuna gelmiş olur.  Aynı yerde birlikte çalışan memurlar ile polisler de Çağlayan’ın müdavimleri arasındaydı. 1955 yılının Şubat ile Nisan aylarına ait Çağlayan Barın iki ayrı makbuzunda, bir kişilik yemeğin 1 Lira 13 şilin ile 1 lira 19 şilin arasında değiştiği görülmektedir. Yiyecek ile içeceklerin birim fiatları ise; Visky 5 şilin, yoğurt 2 şilin, salata 3 şilin ve kebap ise 1 lira 5 şilin idi.Bu arada bir ilki gerçekleştiren Hüseyin Çağlayan, “Kadınlar için öğlenden sonra Eğlence matinesi” düzenlemeye de başlar. Tahminlerin üzerinde ilgi gördüğünden uzun yıllar devam ettiği halen anımsanmaktadır.  Her gece Barda yapılan patatesli fırın kebabı, şeftali ve bumbar menüleri ünlü olduğundan Rumlar ile İngilizler bile bunları yemek için sipariş verirlermiş. Yapılan patatesli fırın kebabının lezzetli olması ise, sininin fırına konmasından önce ağzının ‘banna’ ile ‘terp’ adlarıyla bilinen hayvanların karın yağıyla örtülmesiydi.Kıbrıs geneli ile dünyaca bilinen bu bar 21 Aralık 1963 olaylarından sonra yedi yıl boyunca kapalı kalır. Bu arada binanın bodrum katı Kırık Kale silah atölyesinde yeni imal edilen silahların denenmesinde bir atış poligonu olarak kullanılır. Hatta atışların sürekli yapılması nedeniyle Hüseyin Çağlayan’ın işitme bozukluğu yaşadığı, bu nedenle Malul Gazi sayıldığı da anlatılmaktadır.

Çağlayan Bar yedi yıl boyunca kapalı kaldıktan sonra nihayet 1970 yılında yeniden hizmete girer. Artık orası sadece lokanta ve eğlence yeri değil, düğün salonu olarak da kullanılmaya başlanır. O yıllarda yemekli düğün törenlerinde ideal bir yer olduğundan bizim evlenme törenimiz de 26 Eylül, 1971 tarihinde barın kapalı düğün salonunda gerçekleşmişti. Nihayet Hüseyin Çağlayan’ın emekliye ayrılmaya karar vermesi üzerine 1986 yılında kapatılır. Değişik zamanlarda restoran amacıyla kullanılması denenmiş olmasına karşın, müşteri azlığı nedeniyle kısa bir süre sonra yeniden kapandığı anımsanmaktadır.Çağlayan Bar’ın geçmişini düğünler ile sazlı sözlü görkemli eğlenceler taçlandırırken, 22 Ocak, 1967 tarihinde burada tahrik sonucu gerçekleşen bir olayda Fikret Kürşat ile Nevzat Uzunoğlu’nun kurşunlanmalarının, Alpay Mustafa’nın ise tutulduğu polis hücresinde yargısız infaz edilmesinin, Bar’ın tarihi geçmişine kara bir leke olarak kazınarak işlendiğini de anımsamadan edemiyoruz.”

222-005.jpg

(ADRES KIBRIS – Tuncer Hüseyin Bağışkan – Aralık 2016-Ocak 2017).


“Halep Kurtarma Evi Yetimleri...”

Ferda Balancar

Ermeni Soykırımı sırasında hayatta kalan Ermeni kadın ve çocukların kapatıldıkları evlerden kurtarılmalarını ele alan ‘Soykırımdan Kurtulanlar: Halep Kurtarma Evi Yetimleri’ adlı kitap, İletişim Yayınları’ndan çıktı. Milletler Cemiyeti tarafından 1921’de Halep’te kurulan Halep Kurtarma Evi'nin çalışanları, gelen kadın ve çocukların başlarından geçenlerin not edildiği özel kayıt defterleri tutmuştu. Günümüzde İsvçire’nin Cenevre kentindeki Milletler Cemiyeti Arşivi’nde bulunan 1922-1930 tarihli bu defterlerde, toplam 1700 civarında kadın ve çocuk hakkında bilgiler yer alıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun hemen her bölgesinden, farklı sosyal ve ekonomik koşullardan gelen bu insanların başlarından geçenleri anlatan kayıt formlarının büyük çoğunluğu tek sayfadan ibaret olup, mağdurların ve ebeveynlerinin isimlerinin yanı sıra doğum yerleri, yaşları ve Halep Kurtarma Evi’ne kabul edildikleri tarihleri içeriyor.

Bu tutanaklardan seçilmiş 300 civarında kaydı içeren kitabın en çarpıcı yönlerinden birisi, kayıtlarda yer alan ifadelerin hemen o yıllarda kaleme alınmış olması; bu nedenle de daha sonra meydana gelebilecek hafıza kaybı tehlikesine maruz kalmaması. Bu yönüyle, ‘Soykırımdan Kurtulanlar’ hayatta kalan kadın ve çocukların başlarına gelenler hakkında son derece önemli bilgiler içeriyor.

 

Halep Kurtarma Evi kayıt defterlerinden

Adı: Erhen

Baba adı: Garabed Köseyan

Doğum yeri: Harput

Yaşı: 17

Kabul tarihi: 15 Temmuz 1922

Savaş sırasında babası Türk ordusunda askerdi. Annesi Erhen’in hayatını kurtarmak için onu bir Türk’e verdi. Türk onu köyüne götürdü. Orada 10 gün kaldı. Erhen oradan, başka bir köydeki bir Türk’ün evinde yaşamakta olan büyükannesinin yanına kaçtı. Oraya kabul edilmeyince sokaklarda kaldı. Bir Türk polisi onu gördü ve birkaç dakika içerisinde onu yola çıkacak bir kafileye katıp Mardin’e sürdü. Orada yine bir Türk onu evine hizmetçi olarak aldı. Erhen hastalanınca Türk onu kovdu. Bir Kürt kadın çadırına alıp ona baktı. Erhen hep onun yanında kaldı. Bir gün Kürt kadın onu bir Türk ile evlendirmek istedi. Erhen reddetti ve Urfa’ya kaçtı. Urfa’daki Ermeniler ona yardım ettiler ve Halep’e yolladılar.

Erhen’in Amerika’da iki kardeşi var.

Erhen nakış dikmeyi öğrenemedi, hizmetçi olarak yerleştirildi.

Bakımevinden ayrılışı: 1 Haziran 1923. Hizmetçi, kendisini geçindiriyor.

Evlendi ve şehri terk etti.

 

Adı: Filor

Baba adı: Krikor Pambukciyan

Doğum yeri: Bursa

Yaşı: 30

Kabul tarihi: 17 Eylül 1922

Tehcir sırasında Filor’un kocası İstanbul’da askerdi. Babası, erkek kardeşi ve kızıyla birlikte Nusaybin’e kadar sürüldü. Babası orada öldürüldü. Filor, kızı ve erkek kardeşi bir Kürt tarafından bir köye götürüldü. Bir gün kardeşi Kürt tarafından çok feci şekilde dövüldü, kısa süre sonra da hastalandı ve öldü. Kürt, Filor ile evlenmek istedi fakat Filor istemediği için başka bir yere kaçtı. Bu sefer ikinci sahibi de Filor ile evlenmek istedi. Filor kaçmak istedi ama Kürt, kızı Yegsabet’i ona vermedi. Filor başka bir Kürt’e 500 pasterse satıldı. Aslında yeni sahibinin hizmetçisi olacakken karısı oldu. Altı yıl aradıktan sonra kızını bulmayı başardı. Onunla Mardin’e kaçtı. Halep’e gitmeden önce bir Amerikan misyoneri ona birkaç gün yardım etti. Mezopotamya’nın uçsuz bucaksız çöllerini 20 günde yürüyerek geçtikten sonra Halep’e geldi ve evimize kabul edildi. Kızı da kendisiyle birlikte.

Filor’un kocası İstanbul’da.

Filor, hizmetçilik yapacak bir yer buldu ve kendisini geçindiriyor.

Bakımevinden ayrılışı: 1 Haziran 1923. Hizmetçi olarak kendisini geçindiriyor.

Filor’un kızı Yegsabet, 31 Aralık 1923’te Danimarka Yetimhanesi’ne alındı. Daha sonra Mısır’da yaşayan annesine gitti fakat 1927’de orada öldüğünü duyduk.

 

Adı: Vartanuş

Baba adı: Garabedyan

Doğum yeri: Harput

Yaşı: 14

Kabul tarihi: 11 Mayıs 1923

Tüm ailesi sürgün edildi. Babası Köynük’te öldürüldü ve kalanlar Bakır Maden’e gitti. Vartanuş yedi yıl boyunca hizmetçilik yapacağı bir Türk’ün evine götürülürken annesi Kürtler tarafından alındı. Vartanuş bir daha annesinden haber alamadı. Vartanuş’la aynı evde Rum bir kadın çalışıyordu. Kadın Vartanuş’un Ermeni olduğunu anlayınca onu korumak istedi. Rum kadın onu annesinin Harput’ta olduğuna ikna etti ve eğer kendisini takip ederse, onu annesine götüreceğine söz verdi. Vartanuş kabul etti ve ikisi birlikte aynı kasabadaki bir Rum ailenin yanına kaçtılar. Vartanuş, Rum bir çiftçi gibi giyindi ve Rum kadınla yolculuğuna başladı. Aslında kadın Vartanuş’un annesinin nerede olduğunu bilmiyordu ancak onu kaçmaya ikna etmenin yegane yolu da buydu. Harput üzerinden gelmeyip on günlük yolculuktan sonra Halep’e ulaştılar. Vartanuş Halep’te annesini arıyordu fakat onu bulamayınca bize geldi ve biz onu evimize aldık.

Bildiğimiz kadarıyla hiç akrabası yok. Daha sonra annesi Halep’e geldi ve o da onunla yaşamaya gitti. Aynı zamanda nakışçılık yaparak kendisine bakıyor.

Bakımevinden ayrılışı: 31 Ocak 1924. Nakışçı olarak kendisini geçindiriyor.

Halep’te evlendi.

 

Adı: Zümrüt

Baba adı: Garabed Gocanyan

Doğum yeri: Urfa

Yaşı: 28

Kabul tarihi: 16 Ağustos 1923

Babası öldürüldü. Annesi, iki kız kardeşi ve kendisi Rakka bölgesine sürgün edildiler. Oradan kafile Urfa’ya yöneltildi. Zümrüt ve annesi kafile gözden kaybolana kadar yerin altındaki bir çukura saklandılar. Bunda sonra Haseke’ye gittiler ve bir değirmende kendilerine bir barınak buldular. Kısa bir süre sonra annesi hastalandı ve öldü. Araplar onu değirmende buldular, köye götürdüler ve bir tanesi onunla evlendi. Dört ay sonra beş koyuna bir başka Arap’a satıldı ve onunla sekiz yıl birlikte yaşadı. Tesadüfen oradan geçmekte olan bir Türk araba sürücüsü onunla konuştu ve ona Ermeni olduğunu, eğer kendisi ile evlenmek isterse onu Araplardan kurtaracağını söyledi. Zümrüt onun sözlerine inandı ve onunla Rakka’ya gitti. Oraya ulaşınca Ermeniler, adamın Ermeni değil Türk olduğunu söylediler. Zümrüt, aynı gece yeni kocasından kaçtı ve bir Ermeni aileye gitti. Birkaç gün burada tutuldu ve daha sonra bizim evimize gönderildi.

Bildiğimiz kadarıyla hiç akrabası yok. Evimizdeki dikiş odasında çalışıyor.

Bakımevinden ayrılışı: 28 Şubat 1925. Kendisini geçindiriyor. Tel Samen’de bir Ermeni çiftçi ile evlendi.

 

 

Adı: Ovsanna

Baba adı: Haçadur Avakyan

Doğum yeri: Mezire, Harput

Yaşı: 25

Kabul tarihi: 11 Temmuz 1924

Babası Palu’da avukattı. Türk hükümeti tarafından iyi tanınıyordu ve hatta birkaç kez Türk valinin yokluğunda vali vekilliği yapmıştı. Buna rağmen Ermeni tehcirinden 15 gün önce hapse atıldı ve sonrasında Palu yakınlarında öldürüldü. Birkaç gün sonra Ovsanna’nın kocası ve erkek kardeşi de öldürüldü. Ermeni tehciri başladı fakat sonrasında sürgün edilmedi çünkü bir Türk yetkili onunla evlenmek istedi. Ovsanna bütün gücü ile buna karşı koydu. Daha sonra bir yetkili gelip onunla zorla evlendi ve onu da yanına alarak Mardin’e gitti. Kocası sıklıkla yer değiştiriyordu ve onu da her zaman yanına alıyordu. Mardin’den kaçmak istedi fakat başaramadı. Daha sonra Rasulayn’a gittiler ve iki yıl sonra Mardin’e döndüler. Kocası aniden hastalandı ve öldü. Ovsanna rahatladı ve onu Haseke’ye gönderecek olan Ermeni rahibe sığındı. Görevlimiz onu yolda karşıladı ve Der Zor’a getirdi. Oradan da Halep’e geldi.

Annesi ve bir erkek kardeşini Halep’te bulduk.

Bakımevinden ayrılışı: 12 Temmuz 1924. Akrabalarına.

 

Adı: Cemile

Baba adı: Garuce Vanesyan

Doğum yeri: Antep

Yaşı: 9

Kabul tarihi: 3 Nisan 1925

Bu zavallı kızın kaderi çok üzücü. Açıkçası o bir genelevden kurtarıldı ve daha da acıklısı, oraya kendi öz annesi tarafından götürüldü. Zavallı kadın savaş sırasında ve sonrasında içine işleyecek kadar çok eziyet çekti ve nihayetinde kocasının ölümünden sonra namus ve vicdanından vazgeçip geneleve gitti. Bu berbat yerde yaşayan diğer Ermeni kadınlarda hala o kadar edep kalmış olacak ki orada küçük bir kız çocuğunu görmeye tahammül edemediler ve onu kiliseye götürdüler. Bundan sonra onun sorumluluğunu biz aldık ve annesi artık ne olursa olsun onun üzerinde hak iddia edemez. Fakat tabii yine o onun annesi. Çocuğunu tutmak için her türlü yolu deneyebilir, bu sebeple Cemile’yi ülkenin öbür tarafındaki bir yetimhaneye yerleştirmenin daha uygun olduğunu düşündük. Bayan Frearson şefkatle onu evine aldı. Cemile şimdi ‘Ermenistan’ın Dostları’nca desteklenen Beyrut’taki Bayan Frearson’un yetimhanesinde.

Bakımevinden ayrılışı: 15 Nisan 1925. Bayan Frearson’un yetimhanesi.

 

Adı: Maryam Pabuçyan

Baba adı: Garabed

Doğum yeri: Arapgir

Yaşı: 23

Kabul tarihi: 12 Eylül 1926

Babası Türk ordusunda askere alındıktan sonra annesi, üç erkek ve bir kız kardeşiyle Urfa’ya sürgün edildi. Kafile birkaç hafta yol aldıktan sonra Der Zor’a ulaştı. Orada bir Arap tarafından kaçırıldı ve bir Çingene’ye bir koyun karşılığında verildi. Çingene onunla evlendi ve böylece Maryam hırsızlık yaparak, fal bakarak yaşamaya başladı. Bir gün Halep’teki teyzesi çok kalabalık bir Çingene grubunun Halep’e geldiğini ve Maryam’ın da aralarında olduğunu duydu. Bilgi doğruydu. Derhal bize gelip yardımımızı istedi. Onu arabanın yakınlarına getirecek olan bir Çingene’ye biraz para verdik. Böylece daha kolay ve güvenli kaçabilmiş oldu.

Bakımevinden ayrılışı: 13 Eylül 1926. Halep’te akrabalarıyla birlikte.

(AGOS - Ferda Balancar – 2019)

Bu yazı toplam 1731 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar