“Arkadaşım, Vasiliko’da esir tutulan bir Kıbrıslıtürk’ün hayatını kurtardıydı…”
Bir Kıbrıslırum okurumuz bizimle temas kurarak, şunları yazdı:
“Sevgili Sevgül,
Benim adım …..’tur ve emekli bir ….’yım…
1974’te bir arkadaşım (adı ….’dır) çatışmalar esnasında 30 yaşlarında kadardı… Zigi (Terazi) yakınlarında bulunan Vasiliko’da esir olarak tutulmakta olan genç bir Kıbrıslıtürk’ün hayatını kurtarmıştı. Bu genci bazı aşırı görüşlü Kıbrıslırumlar esir tutmaktaydılar. Arkadaşım bu Kıbrıslıtürk genci serbest bıraktırmayı başardıktan sonra onu alarak kendi aracıyla Lefkoşa’ya götürdü ve Türk tarafına geçmesini sağladı.
Ondan sonra da Dohni’ye giderek bu gencin babasına oğlunun sağ ve güvende olduğunu haber verdi.
O günlerde bu genç Kıbrıslıtürk 16 veya 18 yaşlarında idi… Adı ….. idi ve babasının adı da ….. idi. Arkadaşımın teyzesi Dohni’de kalmaktaydı ve arkadaşım da bu Kıbrıslıtürk gencin babasını tanımaktaydı. Zaten bu Kıbrıslıtürk genç, arkadaşımın işyerinde çalıştığı için, arkadaşım onun ustasıydı…
Sizden ricam şudur: Arkadaşım, bu genci merak ediyor ve mümkünse onunla buluşmak istiyor. Bu konuda sizin yardımlarınızı rica ediyor – eğer hayatını kurtarmış olduğu bu genci bulabilirseniz, onları bir araya getirmenizi rica ediyor.”
Biz de bu Kıbrıslırum okurumuzun isteği üzerine konuyu araştırdık ve Vasiliko’dan kurtarıldığı söylenen sözkonusu Kıbrıslıtürk’ü bulduk. Kendisi bize kendisinin “Kıbrıslırumlar tarafından kurtarılmadığını” söyleyerek, sözkonusu Kıbrıslırum’u da tanımadığını ileri sürdü. Bu Kıbrıslıtürk, kendisinin sekiz kişiyle birlikte dağlarda saklandığını, sonra köye döndüklerini, ondan sonra yanında bir başka Kıbrıslıtürk’le Pendagomo’ya gittiklerini, oradan da Köfünye’ye geçtiklerini ve kendisinin Köfünye’den Lefkoşa’ya gittiğini söyledi. Biz de bu durumu Kıbrıslırum okurumuza bildirdik. Okurumuz bunun üzerine bize şunları yazdı:
“Sevgili Sevgül,
Son mesajın için çok teşekkürler…
Öncelikle şunu söylemeliyim ki arkadaşımın anlatmış olduğu kurtarma hikayesinden hiçbir kuşkum yoktur. Bu konuyu bana birkaç kez anlattı ve her defasında aynı sözcükleri kullandı. 1969 yılından beridir onu çok iyi tanıyorum… Emekli oluncaya kadar birlikte çalıştık… Onun pozisyonu ….. şirketinde ….. idi ve her zaman saygın bir şahıs olmuştur.
Konuştuğunuz Kıbrıslıtürk’ün durumunu anlayabiliyorum…
Yine de arkadaşım Bay ….. onunla görüşmek istiyor çünkü onu çok iyi tanıyordu, zaman zaman bu genç arkadaşıma iş vermekteydi. Onunla telefonda konuşmak ve daha sonra buluşmak istiyor, tabii bu kişi bunu kabul ederse… Lütfen arkadaşımın telefon numarasını kendisine veriniz, arkadaşımın telefonu …..’dır.”
-------------------------------------------------
Dohni’den “kayıp” Yüksel Hamza’nın öyküsü üzüntü yarattı…
Geçtiğimiz günlerde bu sayfalarda, geçtiğimiz Pazar günü ise POLITIS gazetesinde ve bloğumuzda yayımlanan Dohni’den “kayıp” Yüksel Hamza’nın öyküsü, özellikle Kıbrıslırum okurlarımız arasında üzüntü yarattı…
Bazı Kıbrıslırum okurlarımız bizi arayarak, böylesi masum bir gencin öldürülmesinden büyük üzüntü duyduklarını aktardılar.
Bazı okurlarımız bize elektronik posta ve mesaj göndererek üzüntülerini dile getirdiler… Bazı Kıbrıslırum okurlarımız da sosyal medyada üzüntülerini paylaştı…
Bunlardan birkaçı şöyle:
“Sevgili Sevgül Uludağ,
Senin aracılığınla Yıldan Gülakdeniz’e gözyaşlarımı ve sevgilerimi iletmek istiyorum…
Hiç nedensiz bunca acı çekildi bu topraklarda…
Selamlarımla,
Dimitris Mita…”
“Sevgili Sevgül,
Bugünkü yazında Dohni ve masum insanların burada katledilişini okumak nasıl da şoke edici oldu…
Sen bu konuda neden ve nasılları araştırırken sana tarihin henüz açığa çıkmamış bir bölümünü söylemeliyim: Dohni ve diğer yerlerde masum Kıbrıslıtürkler’in öldürülmesi, bir plan dahilindeydi… Bu cinayetler, TMT ve Türk askerlerine, Kıbrıslırum savaş esirlerini öldürmeleri ve bir etnik temizlik yapmaları için gerekçe vermek üzere gerçekleştirilmişti. Lütfen araştırmalarına devam et…
Selamlar ve en iyi dileklerimle,
P…”
“Ne söyleyeceğimi bilmiyorum… Tek söyleyebileceğim, çok ama çok üzgün olduğumdur… Bu yazdıkların bizlerin, tüm “kayıp” yakınlarının duygularıdır. Saat orada durmuştur. 1974 ortalarında durmuştur saat… Bunca yıl geçmiş olsa ne yazar… Birkaçımız bazılarını bulup da gömmüş olsak ne yazar… Bu korkunç acı, umut ve gözyaşları, ömrümüzün sonuna kadar bize eşlik edecek… Sana cesaret ve kuvvet diliyorum sevgili kızım…
Maria Stilianu…”
--------------------------------------------------------------
RİK’in “Aynı Gökyüzü Altında” başlıklı iki toplumlu televizyon programına konuşan Sevilay Berk:
“İçine gömüldükleri kuyunun başında durduğumda, sanki de annem ve babam beni kucaklıyordu, onların sıcaklığını hissettim…”
“Kayıp” yakını Sevilay Berk, RİK’in “Aynı Gökyüzü Altında” başlıklı iki toplumlu televizyon programına konuşarak “İçine gömüldükleri kuyunun başında durduğumda, sanki de annem ve babam beni kucaklıyordu, onların sıcaklığını hissettim…” dedi.
Hüseyin Halil ve Hristalla Avgusti yönetimindeki programa bir Kıbrıslırum “kayıp” yakını Hristina Pavlu Solomi Patça ve bizimle birlikte konuk olan Sevilay Berk, 1964’te “kayıp” edilmiş annesi Şefika ile babası Hüseyin Ahmet Kamber’in Trikomo’da (Yeni İskele) bir kuyuda bulunuşunu ve o anda hissettiklerini anlattı.
“Gömüldükleri kuyunun başına gittiğimde şoke oldum… Çok büyük bir kazı yürütülüyordu… Kuyunun başında durdum, sanki o an, annemle babam kuyudan yükselerek beni sıcaklıklarıyla sardılar, onların sıcaklığını hissettim… Onları bulup defnetmek, bir evlat olarak kendime verdiğim sözdü, bunu yerine getirdim…” diye konuştu.
Sevilay Berk ve Hristina Pavlu Solomi Patça, AKEL Avrupa Milletvekili Takis Hacıyeorgiu’nun davetlisi olarak birlikte gittiğimiz Brüksel’den izlenimlerini de programda paylaştılar.
Biz de programda Brüksel izlenimlerimiz, “kayıplar”la ilgili çalışmalarımız konularında konuştuk…
Programın önümüzdeki günlerde RİK2’de yayımlanması bekleniyor.