“Armıdan’ı Armutlu yapan en uzun yılın öyküsü…” 1
Emre Can Dağlıoğlu/ AGOS
1915 öncesinde 75 haneli bir Ermeni yerleşimi olan Pokr Armıdan (bugün Küçük Armutlu) ile 550 Ermeni, 30 kadar da Türk ailenin yaşadığı Medz Armıdan (bugün Büyük Armutlu) köylerindeki Ermeni varlığı soykırımla birlikte silindi. Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde doktorasını sürdüren Öykü Gürpınar, bir yandan Armıdan'ın değişen kaderinin izini sürerken, diğer yandan Armıdan’dan sürülen Bedros’un 1915 ve sonrasındaki serüvenini kendi yazdığı hatırat vasıtasıyla takip ediyor. Gürpınar’la birbirinden kopmak zorunda bırakılan bu iki hikâyenin gelişimini konuştuk:
*** Armıdan, genellikle Hagop Mıntzuri’yle tanınır. Sizin nereden aklınıza geldi Armıdan üzerine çalışmak?
Her şey, Armıdanlı bir Ermeni’nin 1915’e dair hatıratına erişmemle başladı. Mimar Sinan’dan hocam Şükrü Aslan’ın bu Ermeni aileyle tanışıklığı vardı, hatıratı da bu sayede okudum. Hatırat üzerine bir makale yazdım ve yüksek lisans tezimde de ailenin hikâyesi üzerine çalıştım. En sonunda ailenin memleketi Armıdan üzerine de çalışmaya karar verdim.
*** 1915, ‘Anadolu’nun belleğindeki kırılma’ olarak nitelendiriliyor. Hıristiyanlar için bunun geçerli olduğunu biliyoruz, peki Müslümanlar için de geçerli mi?
Bellek çalışmalarında bir mekânın belleğinin olup olamayacağı tartışılır. Bu anlamda, Anadolu’nun bir belleği olabilir mi sorusu sorulabilir. İçinde yaşayan halklarla Anadolu’nun kendisi bir belleğin taşıyıcıysa, 1915’in gayrimüslimleri etkilediği kadar olmasa da Müslümanları da etkilediğini söylemek zorundayız. Çünkü Küçük Armıdan üzerine konuşacak olursak, orada yaşayan Ermenilerin gönderilmesi ve katledilmesiyle birlikte, Küçük Armıdan’da uzun süre kimse yaşamıyor. Bu da bellekte bir kırılmaya yol açıyor. Orada yaşayan insanlar artık yoklar, orası metruk kalıyor bir süre ve sonrasında oraya bambaşka insanlar geliyor. Bu insanlar da 1915 öncesinde bu köyde var olan bellekten yoksun olarak, bu belleğin kalıntıları üzerine kendi belleklerini inşa ediyor. Bu da mekânın belleğinde değişime yol açıyor elbette ki. Anadolu’da 1915 yaşanmasaydı, var olacak olan bellek bugün artık yok, o bellek yitirildi. Bunun sebebi o belleği tam anlamıyla taşıyacak olanların artık orada olmaması; orada olanların da bu bellekten yoksun olması.
*** Armıdan’da 1915’te neler yaşandı?
Armıdan’da 1915’te neler yaşandığını iki kaynaktan öğrenebiliyoruz. Birincisi, Armıdanlı Bedros’un hatıratı; ikincisi de şu anda Armıdan’da yaşayan insanlara aktarılmış olan bellek, dedelerinin, nenelerinin onlara anlattıkları. Bedros, hatıratta çok detaylı bir şekilde anlatıyor. Bedros’un yazdıklarına göre, 15 Haziran 1915’te jandarmalar köye geliyor ve sürgün başlayacağını haber veriyor. Tehcir başladığında Ermenileri ilk etapta Moşud (Elmacık) köyüne götürüyorlar. Moşud, Armıdan’dan İliç’e giderken yol üstünde olan ve Fırat’ın kıyısında kurulmuş bir köy. Bu kafilede sadece Armıdanlılar yok, Armıdan ve çevresindeki 5 köyün kadınları, çocukları ve erkeklerinden oluşuyor kafile. Burada başka bir jandarma geliyor ve “Sultan’dan af çıktı. Kadınlar ve çocuklar köye geri dönecek, erkekleri de Kuruçay’a götüreceğiz” diyor. Kadınlar ve çocukları geldikleri yoldan geri yollarlarken, erkekleri başka bir yola sokuyorlar. Fakat Bedros, gidilen güzergâhın Kuruçay yolu olmadığını anlayınca, “Orada bu işin sonunun hayırlı olmadığını anladım” diye yazıyor. Erkeklerden oluşan kafile, zorla bir mağara sokuluyor ve orada katliam başlıyor. Bedros, katliamı yapanların jandarmalar olmadığını, jandarmanın kafile mağaraya sokulduktan sonra çekildiğini ve eli palalı eşkıyaların geldiğini söylüyor. Mağaranın diğer ucu ise Fırat’a açılıyor ve uçurum. Bedros, yanında iki kişiyle birlikte nehre atlıyor. “Birinin akıbeti hakkında hiçbir şey bilmiyorum” diyor Bedros, diğer arkadaşı ise atladığında bacağından yaralanıyor. Bedros, “Çığlıklar atarak bayıldı” diyor, sonrasında 6 saat onun yanında beklediğini anlatıyor. Açıkçası ölmesini beklemiş. Daha sonra, ‘Hayr Mer’i (Göklerdeki Babamız) okuyup, gözlerini kapatıyor. Arkadaşını orada bırakmak zorunda kalmasının hayatının en zor anlarından biri olduğunu yazıyor.
*** Armıdan’da şu anda yaşayan köylüler nasıl anlatıyorlar?
Öncelikle Armıdan’da bugün yaşayan iki ayrı bellek olduğunu söylemek gerek. Küçük Armıdan, 1915 öncesinde tamamen Ermenilerden oluşan bir nüfusa sahip; haliyle bugün orada yaşayanlar 1915’e dair anlatıları çevreden duydukları ya da tarih kitaplarından okudukları üzerinden aktarıyor. Dolayısıyla onların belleğinde anlatı olayların nasıl başladığına odaklanıyor ve yerleşik algıdan da besleniyor. Mesela, Ömer Hoşik’in Ermeniler tarafından öldürülmesiyle her şeyin başladığını anlatıyorlar. Hoşik, Kuruçay kazasından gelen bir istihbaratçı. Ermeniler bir gün Hoşik’i hem kuzularını kesmesi, hem de yemek için evlerine çağırıyorlar ve sonrası “Kuzu yerine Hoşik’i kestiler” diye anlatılıyor. Bu hikâye, Erzincan’da Ermenilerin yaptıkları katliamları konu alan tarih kitaplarından alınma, haliyle de egemen tarih anlatısının suçlayıcı tonunu taşıyor. Öte yandan, Büyük Armıdan 1915 öncesinde de 50 kadar Sünni ailenin yaşadığı bir köy olduğundan, olayların nasıl başladığına ve Ermenilerin nasıl katledildiğine dair daha farklı anlatılar ortaya çıkabiliyor. Büyük Armıdan’da yaşayanlar, Ermeni ve Müslüman çocukların birlikte oyun oynadığını, aralarında anlaşmazlık çıkınca, Ermeni çocuğun Müslümanlara “Siz zaten hepiniz öleceksiniz yarına kalmadan” dediğini ve bunu duyan ailelerin Kör Müdür’e gidip Ermenilerin sürülmesi için söz aldıklarını anlatıyorlar. Başlangıç sebebinin ötesinde, Büyük Armıdan’da Ermenilerin katledilişine dair bir bellek de söz konusu. Bugün köyde yaşayanların 1915’e dair anlattıkları hikâyeler, “Ermeni kafileleri İliç’e doğru götürdüler ve İliç’e varana kadar biri bile sağ kalmadı” diye devam ediyor. Nerede topladıklarını, nasıl katlettiklerini açıkça anlatıyorlar. Anlatıları da Bedros’un hatıratında yazdıklarını doğrular nitelikte.
DEVAM EDECEK