Arodezli Ziya Yusuf’un üç küçük çocuğu vardı…2
Bir Kıbrıslırum okurumuzun değerli yardımlarıyla Kayıplar Komitesi’ne 2012 yılında göstermiş olduğumuz kuyuda ondan geride kalanlar bulunan üçüncü “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün DNA testleriyle kimliği belirlendi
2012 yılındabu sayfalarda yayınladığımız yazımızın devamında şöyle demiştik:
Okuruma ait bir işyerinde oturup kahve içiyoruz... Öyküsünü anlatıyor, Hristina da bana onun anlattıklarını çeviriyor. Ben Rumca konuşamıyorum, çok az anlayabiliyorum, pek çok sözcük biliyorum ama sözcükleri bir araya getirip da cümle kurabilecek kadar konuşamıyorum...
O nedenle Hristina çevirmenliğimizi üstleniyor, gönüllü olarak...
Okurum 1964 yılında henüz 13 yaşında bir çocukmuş, bu bölgede oynuyormuş – o günlerde bir düğün varmış ve tam da düğün devam ederken, bir haber gelmiş, Mağusa’dan alınarak bu bölgeye öldürülmeye getirilen Kıbrıslıtürkler’den sözediliyormuş...
Bu Kıbrıslıtürkler, Mağusa’dan kaçırılıp burada öldürülüp bir kuyuya gömülmüşler...
Okuruma göre bu kuyunun yakınında bazı genç harnıp ağaçları varmış...
Kuyunun bulunduğu tarlanın ilerisinde okurumun tırmanmayı sevdiği bir ağaç varmış, o ağacın üstünde oturup çevreyi seyredermiş... 13 yaşındaki bir çocuk olarak tıpkı bir tilki gibi meraklıymış!
Tarihlerden Mayıs 1964 olmalı, NAAFİ’deki işyerlerinden ya da yollarda seyahat ederken çok sayıda Kıbrıslıtürk’ün “kayıp” edildiği aydı bu... 11 Mayıs 1964’te Mağusa Surlariçi’ne polis komutanı Pandelidis’in oğlu ile birlikte iki Yunan subayının girmesi ve onların güpegündüz oracıkta vurularak öldürülmesinden sonrasıydı bu... Bu üç kişinin öldürülmesini izleyen günlerde çok sayıda sivil Kıbrıslıtürk ya Barclays Bank ve NAAFİ gibi çalıştıkları yerlerden alınmışlar ya da yollardan sokaklardan toplanmışlar ve “kayıp” edilmişlerdi. Mağusa Surlariçi’nde öldürülen biri Kıbrıslırum, ikisi Yunanlı bu üç kişinin öldürülmesine karşılık bir “intikam” hareketi olarak 30-40 civarında Kıbrıslıtürk, 11 Mayıs 1964 ve onu izleyen günlerde “kayıp” edilmişti.
Kıbrıslırum okurlarımın yardımlarıyla o günlerde “kayıp” edilen bazı Kıbrıslıtürkler’in gömülü olduğu yerleri bulduk, kazılar yapıldı ve onlardan geride kalanlar ailelerine gömülmek üzere iade edildi... Bu yüzden okurlarıma sonsuz teşekkürler ediyorum. Ancak o günlerde “kayıp” edilenlerden hala bulamadığımız insanlar var... İşte bu yüzden bu Kıbrıslırum okurumun tanıklığı benim için çok önemli... Böylesi tanıklıklar, olayın hatırlatılmasına, o konuda bilgilerin tazelenmesine ve paylaşılmasına, olası gömü yerlerinin bir kez daha gözden geçirilmesine yarıyor...
Kıbrıslırum okurumla birlikte kuyunun hangi tarlada bulunduğuna bakmaya gidiyoruz.
“İşte bu alanın içindedir o kuyu” diye işaret ediyor okurum...
“Bu kuyuda su yoktu, köylüler bu kuyuya çöp atardı... Mağusa’dan kaçırdıkları Kıbrıslıtürkler’i bu kuyunun başında öldürüp gömmüşlerdi.
Fakat en üstteki doğru düzgün gömülmemişti ve eli dışarıdaydı... Bu tarlanın yanından geçen birisi bunu görünce, gelip onu oradan çıkarmış olabilirler. Fakat geriye kalanlar kuyunun içinde olmalıdır. Onları öldürüp bu kuyuya attıktan birkaç gün sonra bir şiro getirerek tarlayı sürdüler ve çabucak ektiler ki kuyunun yeri anlaşılmasın... Çünkü Mağusa’dan alınıp da “kayıp” edilen Kıbrıslıtürkler’in akrabaları, Paralimni’ye kadar gelerek onları arıyorlardı... “Kayıp” edilen bazı Kıbrıslıtürkler’in akrabaları, Birleşmiş Milletler’le birlikte birlikte on gün boyunca bu bölgede bu “kayıp” insanları aradılar ancak hiç kimse konuşmadı. Tüm bu gördüğünüz alan bomboş bir yerdi o zamanlar, buradan baktığınızda denizi görebilirdiniz... Bu olay olduktan birkaç yıl sonra bu bölgeye bir kuyu açmışlardı. O günlerde o bölgede bir kuyu varsaydı, ondan ancak 80 ayak uzaklıkta başka bir kuyu açabilirdiniz. O nedenle bu kuyu şimdi kapalı olup görünmese da, sanırım bulabilirsiniz... Bu da, bu bölgenin bir haritasıdır, sizin için aldım...”
Böyle anlatıyor Kıbrıslırum okurum ve bana bölgenin bir da haritasını veriyor. Kuyunun nerede olabileceğini, harita üzerinde işaretliyor...
Çok yaşlı bir harnıp ağacının yanında duruyoruz… Buradan baktığımızda kuyu görünmüyor ama bu kadar ayrıntı veren okurum, bu kuyuyu bulmamızı sağlayacak…
“O günlerde insanlar cahildi… Kıbrıs’ta farklı bir hayat tarzı vardı…” diyor okurum. “Şimdi artık insanlar daha eğitimlidir, daha çok şey biliyorlar… Umalım ki Kıbrıs’ta bir daha böyle şeyler yaşanmasın.
İnsanlar artık daha eğitimli oldukları için her duyduklarına inanmazlar, inşallah bu eğitim nedeniyle gelecekte böyle şeyler yaşanmaz… Her iki taraf da öldürdü, her iki taraf da korkunç şeyler yaptı… Şimdi daha eğitimli kuşaklar yetişti… İnanıyorum ki gelecekte böyle korkunç şeyler yaşanmayacak…”
Bu iyi yürekli Kıbrıslırum okuruma teşekkür ediyoruz ve olası gömü yerinden ayrılarak, Kayıplar Komitesi yetkilileri Ksenofon Kallis, Murat Soysal ve Okan Oktay’la buluşmaya gidiyoruz. Onları bu olası gömü yerine getiriyoruz ve onlara da okurumuzun göstermiş olduğu, kuyunun bulunduğu alanı gösteriyoruz…
Bu Kıbrıslırum okuruma bildiklerini bizimle paylaştığı için sonsuz teşekkürler, sevgili Hristina’ya benimle birlikte taa Paralimni’ye kadar gelerek gönüllü olarak okurumla aramızda çevirmenlik yaptığı için sonsuz teşekkürler… Kayıplar Komitesi yetkilileri Kallis, Okan Oktay ve Murat Soysal’a da Paralimni’ye gelerek onlara bu yeri göstermemizi kabul ettikleri için teşekkür ederiz.
Eğer okurumun anlattıkları doğruysa, o zaman bazı “kayıp” yakınlarına birazcık da olsa huzur götürebileceğiz...”
2015’TE KAZILAN KUYUDA ÜÇ “KAYIP” KIBRISLITÜRK…
Okurumuzun anlattıkları doğru çünkü 2015 yılında Kayıplar Komitesi’nin bu kuyuda başlattığı kazılarda okurumun tarif ettiği gibi “kayıp” Kıbrıslıtürkler’den geride kalanlar bulunuyor. Üç “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar çıkarılıyor kuyudan… Sonra da Kayıplar Komitesi’nin DNA kimlik tespiti yaparak onların kimler olduğunu belirleyeceği süreç başlıyor…
Sonuçta hangi “kayıp” Kıbrıslıtürkler’in öldürülerek bu kuyuya atıldığını Temmuz-Ağustos 2016’da öğrendik… Bunlar Canbulat Ali, Kemal Mehmet Emin ve Ziya Yusuf’tu… Canbulat Ali, 22 Temmuz 2016’da Mağusa’da askeri bir törenle Canbulat Şehitliği’ne defnedildi… Kemal Mehmet Emin Kufezli’ydi ve köyüne, onu hayatı boyunca bekleyen ve ondan geride kalanların bulunduğunu görmeye ömrü yetmeyen sevgili eşi Ayşe Kemal’ın yanıbaşına askeri bir törenle 28 Temmuz 2016’da defnedildi. Biz de sevgili arkadaşımız Hristina’yla ve eşimle birlikte bu hüzünlü cenaze törenine katılarak bu “kayıp” ailesinin, evlatçıklarının acısını paylaşmıştık…
DR. AYER BURKE: “ALLAH KİMSEYE BÖYLE ACI YAŞATMASIN…”
Ziya Yusuf “kayıp” edildiği zaman üç evladı vardı: En büyük çocuğu Serap henüz 4.5 yaşındaydı, ortanca çocuğu Yusuf 3.5 yaşındaydı ve en küçük evladı Ayer, henüz 18 aylıktı…
Geride gözü yaşlı bir eş bırakmıştı ve üç küçük bebek… Sevdiye Hanım kim bilir ne büyük acılar yaşadı tüm bu yıllar boyunca…
Dün telefonda konuştuğumuz Dr. Ayer Burke, “Allah kimseye böyle bir acı yaşatmasın… Dünden beri çok sarsılmış durumdayız… Yani Kayıplar Komitesi bize bu durumu açıkladığından beri… Yüzüğünün, potininin fotoğraflarını gördik kuyudan çıkarılan, sanki başka bir boyuta girdik…
Çok büyük acı yaşamaktayık, bu acıyı yaşamayan anlayamaz” dedi.
Ziya Yusuf’un ortanca oğlu Yusuf Burke Avustralya’da, en küçük oğlu Dr. Ayer Burke ise İstanbul’da yaşıyor ve İstanbul’da öğretmenlik yapıyor.
Sevgili eşi Sevdiye Burke ve biricik kızı Serap Özister ise Omorfo’da yaşıyor.
“Kayıp” Ziya Yusuf’un ailesinin acısını paylaşırken, ondan geride kalanların bulunması için bize Paralimni’deki kuyunun yerini gösteren Kıbrıslırum okurumuza da, okurumuzla aramızda iletişimi sağlayan Kıbrıslırum arkadaşımız Hristina’ya da teşekkürü borç biliriz… Kayıplar Komitesi yetkililerine de 2012’de göstermiş olduğumuz kuyuda kazı yapma kararı aldıkları için çok teşekkürler…
“Kayıp” Ziya Yusuf’un değerli eşi Sevdiye Hanım ile evlatlarının büyük acılarını dindiremeyiz belki ancak en azından Ziya Yusuf bir kuyuda yatmayacak artık, doğru düzgün bir mezarı olacak… Bu da tüm bu yaşananlar karşısında ufak bir teselli…