1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. ARTIK BARIŞ ZAMANIDIR
ARTIK BARIŞ ZAMANIDIR

ARTIK BARIŞ ZAMANIDIR

KIBRIS SORUNUNDA ÖNEMLİ TARİHLER Hayli dikenli ve engebeli yollardan geçti bugüne kadar Kıbrıs Sorunu diye bilinen sorunun kendisi bile. Bir İngiliz Kolonisi idi Kıbrıs, toplumlararası sorun başladığında. Bakış açısını 1955’lerden başlatırsak

A+A-

 

 

 

 

KIBRIS SORUNUNDA ÖNEMLİ TARİHLER

Hayli dikenli ve engebeli yollardan geçti bugüne kadar Kıbrıs Sorunu diye bilinen sorunun kendisi bile.

 

Bir İngiliz Kolonisi idi Kıbrıs, toplumlararası sorun başladığında.

Bakış açısını 1955’lerden başlatırsak EOKA’nın kuruluşu ile, tam 56 yıldır Kıbrıs Sorunu ile içiçe yaşıyoruz da denilebilir.

 

Londra/Zürih anlaşmaları neticesinde fonksiyonel bir federasyon olan Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu 1960’ta, ancak sorun yine de devam etti çeşitli nedenlerle!

 

Dile kolay, tam 48 yıldır sürüyor taraflar arasındaki sorun, eğer 1963 yılından başlatılırsa takvim.

 

1963-1974 arası gerçekten de zor ve acılı yıllardı özellikle Kıbrıslı Türkler açısından. Tüm Kıbrıslılar çok acılar çektiler.

 

1968’de ilk kez toplumlararası görüşmeler başlatıldı Beyrut’ta.

Ancak görüşmeler neticelenmeden bir başka milad oldu 1974 toplumlar için Kıbrıs’ta.

Demek ki, 1974’ten beridir tam 37 yılı tamamladık müdahalelerin ardından ve çözüme ulaşamadan.

 

Nüfus mübadelesinin yapıldığı 1975 yılından bu yana ise tam 36 yıl geçti.

 

1974 sonrası, Kıbrıslı Türkler olarak Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi ile idare olduk Kuzeyde 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’ne dönüşene kadar.

 

Ardından 1977-79 doruk anlaşmalarını yaşadık iki bölgeli federasyonu hedefleyen.

 

Maalesef bir türlü çözüme ulaşılamadı yapılan hiçbir görüşme neticesinde ve 15 Kasım 1983’te bu kez Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi Türkiye’de 12 Eylül Evren darbesinin de rüzgarı ile!

Tam 28 yıl da bunun üzerinden geçti çözümsüz.

 

Galli Fikirler Dizisi, Peres De Cuellar Belgesi, Güven Yaratıcı Önlemler Paketleri, 2001’de Denktaş-Klerides görüşmeleri derken ta 2002’ye gelindi, hala çözümsüz.

 

Bu kez de11 Kasım 2002’de Annan Planı sunuldu taraflara BM tarafından.

Aralık 2002’de Kopenhag’ta reddettik planın referanduma gitmesini eş zamanlı iki tarafta yapılması önerilen.

 

Mart 2003’te bu kez Lahey’de masadan kalkan taraf olduk Sayın Denktaş ile.

 

Nisan 2003’te ise 1974’ten sonra kapanan kapılar açıldı ve karşılıklı geçişler başladı ilk kez.

Kıbrıs Türk Halkının çözüm mitinglerinin ve çözüm istencinin neticesinde ne olduysa  2003 Aralık’ta oldu Kuzey’de.

 

Kıbrıslı Türkler çözüm ve referandum iradesi ile CTP-BG’yi iktidara taşıdı ve CTP-BG/DP koalisyon hükümeti döneminde 24 Nisan 2004’te referandum hakkımızı kullandık eş zamanlı olarak Kıbrıs’lı Rumlarla birlikte.

 

Bu kez bizler “Evet” derken plana maalesef Rumlar “Hayır” dediği için çözüme bir kez daha ulaşamadık.

 

REFERANDUM SONRASI

Evet, Kıbrıslı Rumlar AB üyesi oldular önceden belirlendiği üzere, bizlerse izolasyonlarla boğuşmaya devam ettik.

 

Kıbrıslı Türkler referanduma kadar çözüm istemeyen taraf olarak görülüyordu uluslar arası toplum tarafından, bu nedenle dünyanın ezberi bozuldu bizlerin eveti ve Rumların hayırı ile.

 

Kıbrıslı Türklere yönelik Mali Yardım Tüzüğü ve Yeşilhat Tüzüğü uygulamaya girdi; AKPA’da 2 milletvekilimizle temsil edilmeye başlandık; tüm dünya ülkelerinde barış isteyen taraf olarak görüldük; çözümü destekleyen taraf olarak Türkiye’nin AB müzakere süreci işlemeye başladı. Rumların engeline takılan doğrudan Ticaret Tüzüğü uygulaması ise halen hayata geçirilemedi.

 

Sayın Talat 2005 Nisan’ında Cumhurbaşkanlığına seçildi çözümden yana irade koyan halk tarafından. Sayın Talat çözüm için barış elini uzattı Kıbrıslı Rumlara ancak zamanın Kıbrıs Rum Lideri Sayın Papadopulos bir türlü bu eli tutmadı. Bu kez de Kıbrıslı Rumlar çözümden yana gördükleri Sayın Hristofiyas’ı başkanlığa seçtiler 2008 şubat’ında.

 

Sayın Hristofiyas Sayın Talat tarafından uzatılan barış elini tuttu bu kez. Yıllardır kapalı olan Lokmacı Barikatını açtılar ilk olarak. Ardından 21 Mart, 23 Mayıs ve 1 Temmuz deklarasyonlarını imzalayarak çözümün çerçevesini belirledikleri anlaşmaları imzaladılar.

 

Buna göre Kıbrıs’ta iki bölgeli, iki toplumlu, iki kurucu federe devletli ortak federal Kıbrıs kurulacak ve bu ortaklık siyasi eşitlik ve ortak tek egemenlik temelinde oluşturulacaktı.

 

11 Eylül 2008’de görüşmeye başlayan Talat ve Hristofiyas 2010 Mart ayı sonuna kadar sıkça görüştüler. Kıbrıs Sorunu tarihinde belki de ilk kez 2 Kıbrıslı lider oldukça önemli ilerlemeler kaydedebildi her iki taraftaki çözümsüzlük isteyen aşırı grupların çözümsüzlük sürsün çabalarına rağmen.

 

Ancak buna rağmen 18 Nisan 2010 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken Kıbrıs’ın kuzeyinde Sayın Hristofiyas Sayın Talat ile birlikte ortak mutabakatları dahi açıklamayarak seçimlerde Sayın Talat’ı zorda bıraktı.

 

Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan Sayın Eroğlu daha seçildiği ilk gün BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’a gönderdiği mektupta 23 Mayıs ve 1 Temmuz anlaşmalarına bağlı kalacağını ve topluma seslenişlerinde de Sayın Talat’ın bıraktığı yerden görüşmeleri sürdüreceğini açıklamasına karşın bugün geldiğimiz noktada maalesef Sayın Talat’ın bıraktığı yerden ama ters istikamete doğru bir seyir takip ettiğini görebiliyoruz.

 

Örneğin 4 Ocak 2010 tarihinde Sayın Talat tarafından sunulan ve Kıbrıslı Rumlar’ın Başkanlık seçimlerinde önerdikleri çapraz oylamayı da içeren ancak dönüşümlü başkanlık, FIR hattı, 4 özgürlükler gibi konuları da kapsayan öneri paketini ileriye taşımadığı gibi Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu, bir de çapraz oylamayı reddederek Kıbrıslı Rumların da dönüşümlü başkanlık başta olmak üzere diğer konularda da geri adım sayılabilecek davranışlar geliştirmelerine vesile olunmuştur.

 

11 Temmuz tarihli Mari’deki patlamanın ardından Kıbrıslı Rumlar arasında büyük bir güven kaybına uğrayan ve hazırlanan raporlarda sorumlu olarak gösterilen sayın Hristofiyas ise bu kez de Kidrokarbon konusunda başlatılan sondaj çalışmaları ile gündem değiştirmeye ve kaybettiği prestiji yakalamaya soyundu. Sondaj çalışmalarının başlaması ile bu kez de Sayın Eroğlu Sayın Erdoğan ile Kıta sahanlığı koruma anlaşması imzalayarak KKTC Bakanlar Kurulunun sismik araştırma ve sondaj çalışmaları yapabilmek amacı ile TPAO ile bir uygulama anlaşması imzalandı ve her iki taraf da neredeyse barış ve çözüm yerine savaş çığırtkanlığı yapmaya başladı.

 

Sayın Eroğlu ile Sayın Hristofiyas tam 3 kez Cenevre’de BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ile birlikte görüştüler 2011 yılı içerisinde ve 30-31 ekim 2011 tarihlerinde de New York’ta buluşacaklar. Temennimiz, umudumuz ve beklentimiz çözüm sürecinin olumlu bir aşamaya gitmesidir ancak her 2 liderin de bu umudu ve motivasyonu taşımadıkları da açıkça görülmektedir.

 

ÇÖZÜM İHTİYACI

Böylesi bir kronolojik tarihçeyle sürdürmek istememin nedeni bugünkü yazımı, tamamen bir hatırlatma ve çözüme olan ihtiyacın artık doruk noktada olduğunu bir kez daha vurgulamak isteğimden kaynaklanmıştır.

 

Başta Kıbrıslı Türkler olmak üzere Kıbrıs Halkları artık çözüme muhtaç olmanın limitine gelmişlerdir ve bu sorun artık sürdürülemez bir noktaya taşınmıştır.

 

Türkiye ve Yunanistan da çözüme son 8 yıllık süreçte destek vermektedirler.

Son dönemlerde kendi aralarındaki birçok sorundan uzaklaşmış ve gerek şirketler gerekse de ülkeler düzeyinde ortaklıklar kurmaya başlayan ve geliştiren  Türkiye ve Yunanistan en son olarak “Interconnector-Greece, Italy, Turkey-Energy” anlaşmalarını imzalamışlar ve 2010 yılında Yunanistana enerji akışını gerçeklemişlerdir. İtalyaya da ulaşacak olan bu enerjinin yakında Bulgaristan ile de bağlanması planlanmaktadır.

 

Sayın Davutoğlu kısa bir süre önce dahi hem Kıbrıslı Rumlara hem de Kıbrıslı Türklere seslenmiş ve çözümle barışa destek olmaları çağrısında bulunmuştur.

Barışı reddetmeyin, barışı geciktirmeyin ve barış iradesine sahip çıkın diye çağrı yapan Sayın Davutoğlu ve Sayın Erdoğan gibi, Yunan Başbakanı Sayın Papandreu da çözümden yana tavırlarını seslendirmektedir.

 

Kıbrıs’ta varılacak olan Birleşik Federal Kıbrıs çözümü Kıbrıs halklarına olduğu kadar, ekonomisi SOS veren Yunanistan’a, AB müzakere süreci Kıbrıs sorunu ve limanlar krizi nedeniyle tıkanan Türkiye’ye, hidrokarbon ve petrol rezervleri nedeniyle sorunlar yaşanan Doğu Akdeniz Bölgesine, Arap dünyasına, İsrail-Filistin sorununa ve tüm uluslar arası topluma örnek olacak ve bölgesel barışa da hizmet edebilecektir.

 

Açıkça görülmektedir ki Kıbrıs sorunu artık yalnızca Kıbrıslı Türk ve Rumların KAZAN-KAZAN mantığı ile değil, tüm uluslar arası paydaşları da da ilgilendirdiğinden dolayı KAZAN-KAZAN-KAZANDIR felsefesi ile çözülebilecektir.

 

LİDERLERİ MOTİVE ETMELİ VE ÇÖZÜMÜ ZORLAMALIYIZ

Yazının sonunda Kıbrıslı Türk ve Rum çözüm yanlılarının içinde bulunduğumuz bu kritik eşikte liderlere destek olmalarının, provakasyona gelmemelerinin ve artık 2011-2012’de çözüme ulaşılması konusunda tüm enerjilerini çözüme yönelik harcamalarının önemini bir kez daha vurgulamak isterim. Özellikle Kıbrıslı Rumların AB dönem başkanlığını yürüteceği 1 temmuz-31 aralık 2012 tarihlerinden önce çözüme ulaşılması oldukça önemli bir gereklilik halini de almıştır.

Neden mi? Çünkü bu fırsat kaçarsa bir daha aynı noktalarda olunamayacağı için. Çözümsüzlüğün ne Kıbrıslı Türklere ne de Kıbrıslı Rumlara huzurlu bir gelecek vaad etmesinin mümkün olmadığı anlaşıldığı için “artık barış zamanıdır” demeliyiz hep birlikte.

 

.      

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1819 defa okunmuştur