Artık devletsiz olmaz; haydi federal çözüme!
Artık devletsiz olmaz!
KKTC’yi yaşatsak mı?
KKTC’yi yaşatmak veya bu konuda çalışmak sadece abesle iştigaldir!
Neden peki?
Geniş bir şekilde nedenlerini yazmak çok zor değil ama en basit ifadeyle “Kuzey Kıbrıs’ta etnik temele dayalı egemen ve de eşit bir devleti ilk tanımayacak olan ülke Türkiye olur da ondan” dersem; cin gibisiniz anında anlayacaksınız!
-*-*-
Peki ne yapacağız?
Dört seçeneğimiz var…
Bir: Mevcut durumun, yalanların, hamasi nutukların ve çöküşün devamı olan “Psefto Gratos” sistemin devamı…
İki: Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ı kendine bağladığını ilan etmesi ve bu konuda burada bir de referandum yapması ve yüzde 85 “evet” oyunu aldığını açıklaması. (Zor mu, ya da imkansız mı diyorsunuz? Bence değil!)
Üç: Kıbrıs Cumhuriyeti’ne geri dönüş.
Dört: Federal çözümle birlikte AB’nin yasal sistemini kabul etmek.
-*-*-
Birinci seçenek halen hayattadır ve hayatta kalmamasını sağlayabilecek bir irade söz konusu değildir.
Yani ilanihaye, bu şekliyle devam edilebilir ki şu anda TC’nin de Tatar ve saz arkadaşlarının da “tek hayali” veya “tek üzerinde çalıştıkları” sistem budur.
Ama eşit ve egemen bir devletin tanınması gibi hayaller, sadece hayal kalmaya devam eder; pasaportlar Güney’den, Fuat Oktay’ın bizim hükümete küslüğü biterse, bazı ödemeler Türkiye’den, maça devam edip gideriz.
Gençler falan kaçar…
Kıbrıslı Türkler tükenir, kimsenin de zerre umurunda olmayız…
-*-*-
İkinci seçeneğe de bakalım…
Recep Tayyip Erdoğan Katar’a gidip de dostluk pekiştirirken, aynı Katar’a ait Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesindeki kuyuda kazma kürek girişilmişken, Türkiye’nin efelik yapıp, “aldım uleyn Kıbrıs’ın Kuzey’ini” diyebilme şansına sıfır gözle bakmaktayım.
1914’te İngilizlerin yaptığını, 1974’te Türkiye yapmıştır.
Ama İngilizler, Lozan Antlaşması ile 23 Temmuz 1923’te meseleyi “yasal” hale dökmüştür.
-*-*-
Üçüncü çözüm seçeneği, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüştür ki bunun şartları da çok uygun olmadığı gibi; “Kıbrıslı” kimliği içerisinde, “dominant Elen kültürü”; bize sadece “onlara katılma” şansı verecektir.
Birinciden de ikinciden de daha iyi olduğunu söyleyemeyiz.
Haaaa şahsıma çok uygundur.
Şikayetim de yoktur ama olmaz diye düşünmekteyim.
-*-*-
Gelelim son çözüm seçeneğine ki bunun adı, yıllardır masalarda dirsek çürütülerek ortaya çıkarılmış olan “Federal Kıbrıs”tır…
Akla uygun olan budur.
Ekonomik olan budur.
Sağlıklı olan budur.
En doğru olan da budur.
-*-*-
Ve bunu sağlamak, elbette bazı “taviz” denilen adımları gerektirecektir ama sonuç “kurtuluş” olacaktır.
Ve bunu sağlamak, Türkiye ile düşman olmak anlamına çekilmemelidir.
Tam tersine, Türkiye ile daha sıcak ve daha yakın ilişki kurulması, daha çok turist ve iş akışının sağlanması olacaktır.
Yeter ki, “mevcut durumun sürdürülemez olduğunu; ikinci ve üçüncü seçeneklerin duygulara hitap etse de, pratikte sıkıntı yaratabileceğini iyice görelim…
-*-*-
Efendim Ada’da yaşam süren TC kökenliler ne olacak?
Elbette çok büyük bir kısmı yerinden bile kımıldamayacak, AB pasaportu ve vatandaşlığı sahibi olacaklar…
Efendim hiç mi bu çözümden mağdur olmayacağız?
Elbette mağduriyetler yaşanacaktır ama mutlaka kimse ne evsiz, ne de vatansız konacaktır.
-*-*-
Kısa ve net: Artık devletsiz olmaz… Haydi federal çözüme…
Ve kimsenin ağrına gitmesin, lütfen kimse de unutmasın; “benim vatanım, benim kararım”
Bilmem anlatabildim mi?
Neden federal çözüm?
Yıllardır üzerinde çalışılmış, neredeyse toprak ve mülkiyet dışında sıkıntısı kalmamış olan federal çözüm, “çözümün tek modeli”dir.
Peki neden?
Çünkü bugünkü diğer yazımızda da belirttiğimiz gibi ötekiler; ya imkansızdır ya da zamanı gelmemiştir…
“Bekleriz canım” diye tepki verecek zamanımız da kalmamıştır.
-*-*-
Pandemi sonrası, devletlerin çok daha sıkı kuralları olacaktır.
Ve artık Ercan ya da Mağusa limanları, “yasadışı” limanlar veya sadece bazı Türk uçaklarının ya da gemilerinin çeşit türlü masraf ve zaman kaybı ile ulaşılabilen limanlarına dönüşecektir.
Daha pahalı bilet, daha uzak mesafe; turizmde komşu rakiplerimizin avantajı olarak karşımıza çıkar ve daha çok çıkacaktır.
-*-*-
Ulaşımdaki sorunlar bir yana, siyasi sıkıntılar, ürünlerimizin ihracını zorlaştırır. Rekabeti güçleştirir. Komşunun patatesi, narenciyesi çatır çatır satılır, pazar bulur, bizimkiler elimizde kalır!
-*-*-
Üniversitelerimizin her türlü geleceği, siyasi çözüme bağlıdır.
Siyasi çözüm olmazsa, üniversitelerimizin verdiği ve vereceği diplomaların her türlü uluslararası akreditasyonu ciddi anlamda sıkıntı yaşar ve bilim için değil, para için üniversite eğitimi, gün gelir duvara toslar.
-*-*-
Turizm ve üniversiteler ve bir de narenciye ile patates örneğini verdim…
“İnsan”a değinmedim.
Çözümsüzlük ve beraberindeki ekonomik çöküntü; Kuzey Kıbrıs’ta değil Kıbrıslı Türk; yabancı işçilerin de ayrılmasını zorunlu kılar…
TL’nin özellikle Dolar karşısındaki değer kaybı nedeniyle bu ülkedeki örneğin Pakistanlı işçilerin bundan böyle KKTC’de çalışmaları için hiçbir sebep olmaz.
-*-*-
Bir gün bu konuyu yeniden açarız…
Daha çok yazarız…
Ama artık “devlet” olmanın zamanı gelmiştir.
Bunun tek yolu da “federal çözüm”den geçmektedir.
Başka yolu yoktur.
“Vardır” diyenlerin kişisel çıkarlarına bakmak bile ne demek istediğimi anlamanız için yeterlidir.
Bu fotoğrafa bayılıyorum… Tüm Dünya’da ama galiba bizde biraz daha çok olmak üzere, “en büyük salgın, ırkçılıktır”… Ne yazık ki!