1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. ARTIK HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ DEĞİ…
ARTIK HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ DEĞİ…

ARTIK HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ DEĞİ…

ARTIK HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ DEĞİ…

A+A-

Neriman Cahit

“En sevdiğim memleket yeryüzüdür

Sıram gelince…

Yeryüzüyle örtün üzerimi…”

***
Bir yıl daha geçti…
İnsan koskoca bir yılı, sadece kendisi için yaşamışsa… İnsan mıdır? Hep bunu düşündüm, her geçen günün – günümüzün daha da ağırlaştığı bu süreçte…
Eskiden her canım sıkıldığında, kendimi Şeherim’in (Lefkoşa’mın) sokaklarına vururdum… Ve, sanki tepeden tırnağa yeniden yaratılmış gibi olurdum, bana sunduğu onca anıyla; ama o, artık neredeyse ölümcül hasta… Soluk dahi alamıyor…
Artık hiçbir şey eskisi gibi değil…
Eskiden Girne Kapısı’ndan Sarayönü’ne… Oradan da Bandabuliya’ya giderken her adım başında rastladığım sımsıcak dost insanlardan eser yok…
Bir süre önce, bir arkadaşa rastlamıştım Sarayönü’nde… Sarılıp hasret gidermiş, biraz laflamış, sonra da telefon numaralarımızı almıştık birbirimizin ama ne o ne de ben, telefon edememiştik… Belli ki hüznümüz umudumuzu feci şekilde yoruyordu…
Ben yine de çok çok sıkıldığımda, ya Sarayönü ya da Büyük Han’a gider, oturur, bir şeyler içme bahane… Hep sarılacağım ve beni sımsıcak saracak “Eski dostlardan birini” arar, beklerim… Ama heyhat…
Önceleri pek farkında değildim ama sonraları fark ettim ki, karşılaştığım eski dostlar, arkadaşlar da pek mutlu etmiyordu beni… Aslında, onlarla ayak üstü konuşacak dünya kadar şey vardı. “Kim kiminle, nerede, ne yaptı? Kimi gördü – görüyor, ne diyorlar oyunu oynar gibiydik…
Biraz daha samimi olduklarımda, birkaç kez karşılaştığımda: “Görüşemediğimiz bunca yılda yaşama ne kattın?” dediğimde hemen parlarlar, “Aman sen hep böyleydin, hep okurdun…” Onlarsa hep dar fırsatlar içindeydiler, çok işleri vardı… Okumakmış, yazmakmış… Peh!.. Öyle lüzumsuz şeylerle uğraşmıyorlardı…

***
Uzun uzun düşündürüyordu beni bu yaklaşımları… Onlara göre, ben abesle iştigal ediyordum. Onca yıl yazıp çizdim de ne olmuştu… Neyi düzeltebilmiş, neyi yoluna koymuştum… Yani özetle, acılarımızı – sevinçlerimizi dahi konuşamıyorduk! Bazıları oldukça (onlara göre) varlıklı bir yaşam içindeydiler… Ya ben, benim elimde ne vardı?
Ürettiğim hayallerimden, okuyup – yazdıklarımdan başka… (Onlara hiç söylemedim ama kendi kendime oldukça çok düşündüm bu durumu… Ve, anı defterimin bir kenarına, hep yüreğim ve beynimde yazılı şu cümleleri yazdım:
“Ben düşünüyorum… Okuyorum, yazıyorum, araştırıyorum… Toplumsal her olayda görevim olanı yapıyorum… Bu yüzden de ağır diyetler ödedim; hala da ödüyorum. Ve böyle mutluyum, huzurluyum… Kazancım – sayıları az olsa da- dünyalara değer dostlarım… Ve, kendim olmak…”
Bazen de uzun uzun düşündüğüm de oldu:
“Ne olabilirdim ben ve ne için? Ne Müdür olmayı istedim ne de politikaya girmeyi… Para mı, unvan mı, şöhret mi bana ütopya vaad edebilirdi…”

***
 

ÜLKEMİZ…
Ne yaparsam yapayım, ne yazarsam yazayım, bir yerinde hemen memleketimin hali geliyor aklıma ve tüm sular akışını, gün, doğuşunu unutuyor. Yıllarca birbirimize, çocuklarımıza, hep aynı şeyi söyleyip durduk:
“Bu ülkedir gidip gideceğimiz yer
Bir başkasını ummak
Hele de gitmek… Yok…

Oysa ne çok şey değişti ve değişiyor…

Neredeyse, ve yavaş yavaş, her evden, uzaklara göçen bir yakınınız var… Ve yine her mahallede, her köy ve kasabada… Okullarda, hastanelerde, limanlarda, karınca misali bir kaynaşma… “Sen çekil de ben oturacağım.” Dayatması…
Ama, hepimizin boğazında takılıp kalmış Sipsivri bir ‘sessizlik…’ Aslında, dillendirilemeyen onca isyandan…
Her insanımızda ve her birimizde artık bir çöl sessizliği sancımakta…
Pul pul dökülüyoruz kendimizden…

***
İnsan gibi yaşayacak belli bir kültür düzeyi üzerindekilere, belli bir sayı için “evet” demiştik…
Artık, hiçbir şey bizim değildir…
Ve artık, hiçbir biçimde bütünleyemeyiz kendimizi… (Öylesine bir talan ediliyor ki ülkemiz…)
Eksiğiz…
Gün be gün daha da artıyor eksikliğimiz…

***
Bu süreçte yaşamında: “Araplara Satılan Kızlarımız” adlı kitabım çıktı ve oldukça ilgi uyandırdı… sadece bizde değil, Türkiye basınında da… Şimdiki 4. baskıyı yaptı ve maalesef Kıbrıs’ta ‘Korsan baskısı’ yapılan kitap oldu!.. Kitap, Tabipler Birliği Ödülü’nü de aldı. Türk ve Rum medyasındaki ilgi halen sürüyor…

Bu haber toplam 1864 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 285. Sayısı

Adres Kıbrıs 285. Sayısı