Artışa karşı açılma
Vakalar artıyor ama açılmalar da artıyor…
Oysa ki ters orantılı gitmesi gerekmiyor mu bu işlerin! Yani vakalar artıyorsa en azından yeni açılmalar olmadan, var olan kısıtlamaların devam etmesi gerekmiyor mu?
Önce Lefkoşa ve Girne’de vakalar fazla iken bu ilçelere giriş-çıkışlar izne bağlanmıştı. Mağusa’da yok veya azdı vakalar ama bugünlerde Mağusa’da vaka artışı çok fazla ne yazık ki…
Ne yapıldı son alınan kararlarla;
İlçeler arası geçişler serbest bırakıldı. Mağusa’nın da izin kapsamına alınması beklenirken…
İlçeler arası seyahatler da serbest bırakıldı tabii… Otobüs, minibüs, taksiler belli şartlara uymaları koşuluyla yolcu taşıyabilecekler.
İnsan tabii ki yeni açılmalar, yeni serbestlikler duyunca sevinir. Sevinir, umutlanır ama gevşeme de yaşar… Açılmalar oluyorsa demek ki tehlike de geçiyor diye inanmak ister, gerçek o olmasa da… Bile bile kendini bu görüşe inandırmaya çalışır.
Bıkmıştır, usanmıştır elbette bir yılı aşkındır kapalı, tedbirli, kısıtlı yaşamaktan…
Evinde oturmaktan, evde kalmasa da bir yerlere gidememekten, gezememekten, önceki normal yaşantısını yaşayamamaktan…
***
Normalleşmeyi istiyoruz tabii ki… İşyerlerinin tamamen açılmasını, sınırlama olmadan vatandaşın iş yapabilmesini, üretimin, hizmetin artmasını, otellerin çalışmasını, işsiz kalanların işine geri dönmesini, para kazanmasını, sporu, sanatı korkusuz, engelsiz yapabilmeyi…
İstiyoruz elbette ama yine de bazı kuralları yerine getirerek… Dünyayı da izleyerek… Virüsün dünyadaki hareketini de kollayarak… Bazı ülkelerin yeniden kapanma yaşadığı, yeniden kapanmayı düşünenlerin bilindiği, virüsün çeşitli mutasyonlara uğradığı, bulaşma hızının arttığı bir dönemde, bizde de artışların çok ciddi aşamaya geldiği, pandemi hastanesinin dolduğu bir zamanda önlemlerin gevşetilmesini anlamak çok mümkün değil.
“Açalım da ödeme yapma şartımız ortadan kalksın” anlayışıyla hareket etmenin kolaycı bir siyasi anlayıştan öteye gidemediğini anlamak gerekir.
Memleket idare etmek bu değildir.
Atama da olsanız bazı beceriler göstermeyi bilmelisiniz. Çarpıtılmış tarih, düşmanlığı körükleyen, barışı dışlayan dizilere gala yapmaya benzemiyor bu iş.
Kutlama
İnsan hikâyeleri anlatır Ferzan Özpetek filmleri… Bu filmlerde Sezen Aksu müzikleri de eksik olmaz. İtalya’da yaşar, İtalyan filmleri yapar Özpetek… Filmlerini Sezen Aksu’nun müzikleriyle süsler… ‘Serseri Mayınlar’ filminde de ‘Kutlama’ şarkısı vardır Sezen’in;
Memleketime çoktan bahar gelmiştir
Başakları şimdiden göğe ermiştir
Dağlarını gelincik basmıştır
Yer, gök ve yürek çiçek açmıştır
Kirazlar olmadan tez vakitte
Asmanın sürgün veren dallarında
Nergisin, zerenin taç yapraklarında
Seninle baharı kutlamaya geliyorum
Ne zaman müzik dinlemek istesem ilk olarak bu şarkı gelir aklıma… Memlekete yazılmış sözler… Coşkulu bir müzik… Gerçekten de kutlama… Baharı, hayatı kutlar, memleketin güzelliğini kutlar, sevmeyi kutlar…
Pandemi koşullarında bir yılı aşkındır yaşamaya çalışırken öyle bir ihtiyacı oluyor ki insanın güzelliklere, umuda, coşkuya ve de kutlamaya…
Toplanmak, eğlenmek, coşmak mümkün olmasa da bu şartlarda, şarkı sözlerinde, müzikte arıyoruz o özlediklerimizi… Bence bu satırları okurken bir de siz açın, bir de siz dinleyin ‘kutlama’yı… Kutlamak isterseniz bir şeyleri, bir şeylerin inadına da coşmak geliyorsa içinizden bir daha dinleyin.
Lüks içinde yaşayan borçlular!
“Kuzey Kıbrıs Bankalar Birliği Başkanı Olgun Önal, 2020 Aralık sonu itibarıyla bankaların verdiği 27,2 milyar TL’lik krediden tahsil edemediği 1 milyar 555 milyon 891 bin TL’lik miktarın, 1 milyar 033 milyon 963 bin TL’lik kısmının “sadece 100 (yüz) müşterinin” borcu olduğuna dikkat çekti.
Olgun Önal, kredilerini ödemeyenlerin küçük kredi sahipleri değil çoğunlukla, varlıklarına rağmen bunu yapmayan kişiler olduğunu belirtti.”
Olgun Önal’ın bu açıklaması size de çok şaşırtıcı gelmemiştir.
Neden?
Çünkü görüyoruz etrafımızda… Özellikle esnaf olanlar, ticaretle uğraşanlar, alacaklarının çoğunun Olgun Önal’ın açıklamasında olduğu gibi varlıklı, lüks içinde yaşayan insanlarda olduğunu iyi bilirler.
Maaşıyla geçinen veya gün işleyip gün yiyen insanların borçlarına daha düşkün oldukları günlük yaşam içinde izlenebilir.
Her ay, her yıl araba değiştiren, yatlarda, villalarda yaşayan, hizmetlileri olanların birçok yere borç taktıkları da bilinir, bu takılan borçların birikmişliğiyle!, yani başka insanların parasıyla lüks içinde yaşarlar ve bu gibi insanların ne yazık ki mahkemeyi de bir kurtuluş yolu olarak görmeleri gibi bir alışkanlıkları vardır. Çünkü mahkemede süreç uzar, sonuçta da beyan edilen gelir üzerinden cüzi bir aylık ödeme saptandığı da görülür çoğu zaman…
Önal’ın açıklaması bana da bunları düşündürdü yeniden…