‘Aşağılanan adam’
Kim ne derse desin, İngiliz demokrasisi Perşembe gecesi çok önemli bir sınav verdi. Hükümetin, İngiltere’nin Suriye’ye olası müdahalesinin yolunu açmak amacıyla hazırladığı karar tasarısı, 272’ye karşı 285 oyla reddedildi.
House of Commons yani Avam Kamarası’nda gece saat 22.30 sıralarında yapılan oylamanın sonucu, açıkçası beklenen sonuç değildi. Oylamanın sonucunu canlı veren BBC’nin parlamento muhabirinin sesindeki tonlama da bu şaşkınlıktan nasibini almıştı.
Çünkü yaklaşık bir saat önce, İşçi Partisi’nin, hükümetin sunduğu karar tasarısına ilişkin değişiklik talebi oylanmış ve 112’ye karşın 332 oyla reddedilmişti. Ed Miliband özetle, Suriye’ye bir operasyona girişilmeden önce Birleşmiş Milletler uzmanlarının bölgede yaptığı araştırma sonucunda kimyasal silah kullanıldığını tespit etmesini, bu silahların Esad yönetimi tarafından kullanıldığına dair kesin kanıt elde edilmiş olmasını ve operasyonun hukuka uygun şekilde, Birleşmiş Milletler’in onayıyla, tamamen insani düzeyde, Suriye halkını korumak maksadıyla ve sınırlı bir zaman diliminde olmasını talep ediyordu. Miliband’ın bu önerisi reddedilince, herkes Cameron’un sunduğu tasarının kabul edileceğine kesin gözle bakmıştı.
Oysa sonuç ortaya koydu ki İngiliz parlamenterlerin çoğunluğu, Esad’ın kimyasal silah kullandığının kanıtlanması durumunda dahi Suriye’ye yönelik askeri bir müdahalenin parçası olma taraftarı değildi.
Oylamanın hemen ardından yine bizlerin çok alışkın olmadığı bir diğer önemli gelişme yaşandı; söz alan Başbakan Cameron, tasarıya yönelik tavırları nedeniyle ne muhalefeti ne de kendi milletvekillerini suçlayan, eleştiren ifadeler kullandı, kimseyi ‘birilerinin uşağı, ajanı ya da destekçisi’ olmakla suçlamadı , kendine karşı kurulmuş komplolardan dem vurmadı ve ‘Bu çok açık ki ne İngiliz parlamentosu ne de İngiliz halkı askeri bir operasyon istemiyor. Mesajı aldım, buna uygun hareket edeceğim’ dedi. Birkaç dakika içerisinde Savunma Bakanı gerekli resmi açıklamayı yaptı; Suriye’ye herhangi bir İngiliz müdahalesi olmayacağını duyurdu.
***
İngiltere’de Başbakan’ın savaşa girmek için teknik olarak Avam Kamarası’nın desteğine ihtiyacı yok. ‘Royal Prerogative Power’ denen bir imtiyaz ona parlamentoya sormadan adım atma hakkını veriyor. Ama halkın seçilmiş temsilcilerinin ne söyleyeceği, yani demokrasinin tam anlamıyla işlemesi önemli. Tony Blair de Irak Savaşı öncesinde aynı yöntemi izlemiş ve parlamentonun onayını istemişti. Ancak Blair, Cameron’un aksine milletvekillerinin onayını alarak savaşa girmişti. Anlaşılan o ki İngiliz siyaseti geçmişten ders çıkararak, 2003 yılında yaptığı hayatı tekrarlamak istemedi. Siyasilerin ‘ret’ oyunda kamuoyunun Irak Savaşı ve Blair’e yönelik çok da kolay dinmeyecek olan öfkesinin önemi büyük.
***
Bu oylama sonucunda David Cameron’un otoritesinin yara aldığı kesin. Düşünün, bir parlamentoda çoğunluğu elinde bulunduran bir Başbakan’ın bu kadar önemli bir konuda parlamentoya sunduğu karar tasarısı reddediliyor. Muhalefeti ikna edemediği gibi, kendisine destek veren koalisyon ortağı parti ile kendi partisinin milletvekillerini dahi ikna edemiyor. Hem Muhafazakâr’lardan hem de Liberal Demokratlar’dan onlarca milletvekili, oylamada İşçi Partisi ile birlikte hareket edip, hükümetin talebine karşı çıkıyor. Cameron’un yakın gelecekteki siyasi kariyeri bundan olumsuz yönde etkilenecek.
İşte düne ait birkaç gazete manşeti:
The Times: Cameron humiliated as MP’s veto missile strikes on Syria (Milletvekilleri Suriye’yi füzelerle vurmayı veto edince Cameron aşağılandı)
The Guardian: Cameron forced to rule out British attack on Syria (Cameron, Suriye saldırısını saf dışı bırakmak zorunda kaldı)
The Independent: A tale of two wars ( İki savaşın hikayesi)
The Daily Telegraph: No to war, blow to Cameron (Savaşa hayır, Cameron’a yıkım)
Daily Mail: The humbling of Cameron (Cameron’un aşağılanışı)
İngiliz Savunma Bakanı’nın eleştirilere yanıtı önemli:
‘Aşağılanmadık, bu demokrasidir’!
Katılıyorum.
***
Peki bundan sonra ne olacak?
Birleşmiş Milletler uzmanlarının çalışmalarını tamamlayarak bugün (31 Ağustos) Suriye’den ayrılmaları bekleniyor. Bölgede kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığına ilişkin rapor en erken yarın (1 Eylül) Güvenlik Konseyi’ne sunulacak ve konsey, askeri müdahale yetkisi veren bir karar almaya çalışacak ama bu büyük ihtimalle daimi üyeler Rusya ve Çin tarafından veto edilecek.
İşte bu aşamada, muhtemelen haftanın ilk yarısında, David Cameron’un, BM uzmanlarının raporu ışığında Avam Kamarası’nda ikinci bir oylama talep etmesi ihtimal dahilinde. Olacak diye kesin birşey yok, ama olabilir.
Amerika Birleşik Devletleri, zaten daha önceden, İngiltere’nin desteği olmaksızın sınırlı da olsa bir operasyon yapma kararında olduğunu açıklamıştı. BM kararını beklemeden bu hafta sonu Amerika’nın yalnız başına ya da Fransa ile birlikte Suriye’yi bombalamaya başlaması da mümkün.
Ya diğer müttefik Fransa?
Philippe Marliere, The Guardian’da dün Fransa’nın tavrını değerlendirdiği makalesinde, İngiltere’nin oy doğrultusunun ardından Fransa’nın ne yapacağının çok önemli olduğuna dikkat çekiyor.
2003 yılındaki Irak müdahalesi sırasında dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Mufazakâr Jacques Chirac’ın, ülkesini çatışmanın dışında tuttuğunu hatırlatan Marliere, ‘On yıl sonra tarih kendini tekrarlıyor mu? Hayır. Bugünün sosyalist başkanı Hollande, Amerika ve İngiltere’nin ne yapacağına ya da yapmayacağına göre hareket etmeye hazırlanıyor. Charles de Gaulle mezarında ters dönüyordur’ diyor.
Fransa, Suriye operasyonu konusunda oldukça hevesli. Birkaç gündür ‘ordumuz operasyona hazır’ açıklamaları geliyor art arda. Ancak İngiltere’nin bu tavrının ardından, kamuoyu desteğinden yoksun olmak, Fransa’ya karar değiştirtebilir. Fransız parlamentosu 4 Eylül’de değerlendirme yapacak.
***
BM uzmanlarının raporuna bunca bel bağlanmışken, çıkacak rapora ilişkin birkaç noktaya da dikkat çekmekte fayda var.
Uzmanlar, Suriye’de sivillere yönelik kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığını araştırıyor. Fakat kimyasal silah kullanılmışsa bunun kim tarafından yapıldığını tespit etmek, onların yetkisi dahilinde değil. Ve basına her nedense çok fazla yansımasa da, Suriye Yönetimi de muhaliflerin kimyasal silah kullandığı iddiasında. Hatta bunun araştırılması için BM’ye resmi başvuru dahi yaptılar. Yani her iki taraf da kimyasal silah kullanıldığını savunuyor.
‘Kimyasal silah yok’ diyen yok. Dolayısıyla BM’nin ‘pozitif’ rapor yazması, Esad’ın iddialarını doğrulamaya yetmeyeceği gibi, koalisyonun iddialarını doğrulamış da olmayacak.
Peki bu araştırmanın sonucu ne işe yarayacak?
Hep birlikte göreceğiz.
Temennimiz aklıselimin galip gelmesi ve sonuçları çok daha büyük insanlık dramlarına yol açabilecek bu müdahale ihtimalinin tümden ortadan kalkması, sorunların diplomatik yolla halledilmesi.
Bu, İngiltere’nin savaşa fiilen katılmama kararı almış olmasına rağmen adamız üzerindeki egemen üslerinin hâlâ savaş haritasının göbeğinde oturması sebebiyle, biz Kıbrıslılar için ayrıca çok önemli.
OKUYUCUYA NOT: 2 Eylül Pazartesi gününden itibaren hafta içi her gün sizlerle buluşmaya devam edeceğim